BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,50
HABER /  GÜNCEL

Hastaların reçetelere bakışı

Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Güler, hastaların gözüyle reçetelerin tahlilini yaptı.

Abone ol

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Güler, reçetenin hastaların psikolojik tedavisinde önemini belirterek, reçeteyi; birçok insanın, kendisine anlaşılmaz fakat büyülü harflerle dolu o küçük kağıtlardan verilmedikçe ciddiye alınmadığını düşündüğü belge olarak tanımladı. Reçetenin bazı insanlar için kesin iyileşme belgesi olduğunu savunan Güler, AA muhabirine şunları söyledi: ''Reçete, birçok insanın, kendisine anlaşılmaz fakat büyülü harflerle dolu o küçük kağıtlardan verilmedikçe ciddiye alınmadığını düşündüğü belgedir. Hekim ile hasta arasında beslenmeyi ve sürekli bağlantıyı sağlayan psikolojik göbek bağıdır. Doktorlar, hastanın iyileşmesinde, hayati önem taşıyan şeyin, reçetenin üzerinde yazandan çok, bizzat reçetenin kendisi olduğunu bilir.'' İlacın her zaman gerekli olan bir şey olmadığını belirten Prof. Dr. Güler, ''Reçete, özetle doktorun, sağlık vaat eden ve hastanın iyi olacağı konusunda hastaya verdiği bir senettir. Reçetenin etkinliğinde, doktorun çalıştığı şehir, uzaklık, çevreden duyulanlar, doktorun randevu süresi, muayene ücreti, muayenehanenin görüntüsü, bekleyenlerin söyledikleri, doktorun fiziksel görünümü, hastaya yaklaşımı, yazılan ilaç sayısı, fiyatı, zor bulunması, eczanede doktor ve reçete hakkında söylenenler, aile çevresinin yorumları etkilidir'' diye konuştu. Güler, taklit ilaçların genellikle sahici bir hap görünüşü verilen süt-şeker-un karışımından oluştuğu kaydederek, şunları belirtti: ''Bu ilaçlar organik bir gereksinimi karşılamaktan çok hastayı memnun etmek amacıyla verilir. 'Plasebo' bir haptan ziyade bir süreçtir. Süreç hastanın doktora duyduğu güvenle başlar ve kendi bağışıklık ve iyileşme sistemlerinin tümüyle işlediği bir aşamayla devam eder. Süreç haptaki bir tılsımdan değil, insan vücudunun bizzat en iyi ilaç olmasından ve en iyi reçetelerin bizzat vücudun yazdığı reçeteler olmasından dolayıdır.'' Latince ''plaçere'' kökünden gelen 'plasebo'nun ''hoşnut etmek'' anlamına geldiğini ve daha çok tıp öncesi dönemlerde kullanılan yöntemlerden biri olduğunu söyleyen Güler, şöyle konuştu: ''Çoğu tıp adamı plasebolara uzun süre kötü gözle baktı. Birçok doktor için terim, sözde hekimler veya şarlatanca tedaviler gibi çağrışım yapıyordu. Günümüzde plasebo tıp dünyasının ilgisini çekmektedir. Plasebo artık sadece psikolojik bir telkin olarak değil, vücudun savunma mekanizmalarını harekete geçiren bir sağaltım etkeni olarak kabul edilmektedir. Yapılan ilaç tedavisi ile ilgili çalışmalarda hastanın ilaç zannettiği ancak ilaç olmayan (plasebo) verilen hastalarda iyileşme oranı yaklaşık yüzde 30 civarındadır. İlaç verilen hastalarda ise iyileşme oranları yüzde 40 civarındadır. Aradaki fark yaklaşık yüzde 10 dur.'' Güler, plasebonun vücutta nasıl iş gördüğünün halen tam olarak anlaşılmadığını, araştırıcılar onun genel olarak endokrin sistemini vehipotalamo-hipofizer sistemini etkilediğini düşündüklerini de kaydetti.