Hülya Avşar ve Fenerbahçeli yöneticilerin gazetecileri aşağılaması, Hasan Pulur'u çileden çıkardı. Pulur, 'Sahipsiz meslek' yazısıyla meslektaşlarına isyan ediyor..
Abone olHasan Pulur'un yazısında eleştirilecek tek nokta yok. Aksine, mesleğin nereden nereye geldiği ve gazeteciliğin nasıl ayağa düşürüldüğü çok güzel örneklerle hatırlatılıyor. İşte Pulur'un haklı isyanı: GAZETECİLİK EĞER MESLEKSE BİR reklam filminde Hülya Avşar'ı oynatmışlar, benzin reklamı. Hülya Avşar, benzinin kaç ''oktan'' olduğunu söylüyor, gazeteciler de ''oktan'' ile ''Oktay''ı ayıramadıkları için saçma sapan sorular soruyorlar, o da ''Ben sizin gibi cahillere ne diyeyim?'' der gibi suratını buruşturuyor. Bu reklam filmi... Bir de bunun gerçeği var... *** Kendilerinin öyle gösterilmesinden alınan gazeteciler Hülya Avşar'a bu reklam filmi için sorular soruyorlar, biri de ''Kaç para aldınız?'' diyor. Hülya Avşar bir sinirleniyor ki, hani neredeyse üzerine yürüyecek... ''Sen kimsin, hangi gazetedensin? Ben senin soruna cevap vermek zorunda değilim!'' diye tersleniyor. *** BİR başka sahne, Fenerbahçeli yöneticiler Mahmut Uslu ve Hakan Bilal Kutlualp, Brezilyalı Alex'i basına tanıtıyorlar, hem yüzlerinde hem seslerinde öyle bir ifade, öyle bir tonlama var ki, gazetecileri bir dövmedikleri eksik, bir de ders veriyorlar: ''Artık pozitif haberler yaparsınız, kamuoyuna pozitif haberler verirsiniz!'' Başkan Aziz Yıldırım, bunların ağızlarına kilit vurmakta, konuşma yasağı getirmekte, gerçekten haklıymış... *** İKİ görüntü bizi düşündürdü, bizim gençliğimizde bunlar olsaydı, bizler ne yapardık? Örnekleri çoktur, kalkar ağızlarının payını verir, çeker giderdik. *** AMA böyle yaptık, diye de ne istihbarat şefimiz, ne de yazı işleri müdürümüz, bizi suçlamaz, haberi atlama pahasına muhabirlerini korur, ''Sana mı kalmış Hülya Avşar'ı ya da Fenerbahçe yöneticilerini protesto etmek!'' demezlerdi. *** PEKİ, ''gazetecilik'' niye bu hale geldi? Hani muharebeyi kaybeden kumandan, Napolyon'a, sebepleri sıralamaya ''Cephanemiz bitti'' diye başlayınca, Napolyon ''Yeter, gerisini istemez!'' demiş ya! Salı günkü ''Vatan'' gazetesinde Devrim Sevimay''ın, her devirde gazetecilik yapan İlnur Çevik'le yaptığı konuşma çok şeyi açıklıyor. Gazetenin manşeti şu: ''İşini bilen gazeteci, Turkish Daily News gazetesinin genel yayın yönetmeni İlnur Çevik, Kuzey Irak'ta 65 milyon dolarlık ihale kaptı.'' *** İLNUR Çevik sırasıyla Özal, Demirel, Çiller, Erbakan dönemlerinin gözde gazetecilerinden biridir, her devrin gazetecisidir, bir ara Demirel'in meşhur fötr şapkasını, Amerika'da, Beyaz Saray'da taşırken görüntülenmiş, bir süre ''vestiyer'' namıyla anılmıştır. Son işini anlatırken, ''Hiç de rahatsızlık duymadım, Amerika bayağı iyi para verdi'' diyor ve ona akıl danışan Talabani ile Barzani'nin kendisine duyduğu güvenin bu ihaleyi almasında etkili olduğunu söylüyor. Bir yanda Amerika, bir yanda Kürtler; adam sağlam yere dükkan açmış! Her neyse, Allah kazancını bol eylesin, çarşısını pazar eylesin; ''tüccar gazetecilik'' kolay iş mi? *** NEREDEN girdik, nereye geldik? Hülya Avşar da, Fenerbahçeli yöneticiler de böyle bir mesleğin mensuplarına az bile yapmışlar. İstanbul'a yerleşen Erzurumlu iki kadın, pazarda karşılaşmışlar, biri memleketten aldığı son haberi vermiş: ''Kar yağıyormuş, tipi varmış!'' Öbürü başını sallamış: ''Olur olur, sahapsız memlekette her şey olur!'' Sahipsiz meslekte de her şey olur. Yazı: Hasan Pulur Kaynak: Milliyet Gazetesi