BIST 10.025
DOLAR 35,21
EURO 36,74
ALTIN 2.964,64
HABER /  POLİTİKA  /  MHP

Has Parti artık turunçgiller familyasına girdi

MHP lideri, Bahçelievler Katliamı üzerinden MHP'ye yüklenen siyasetçilere öyle bir cevap verdi ki...

Abone ol

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ''Ölümde bile taraf tutan, kinlerini dökülen kanlarla bileyen merhametsiz ve sevimsizler, üzülerek görüyorum ki her fırsatı değerlendirerek milliyetçi-ülkücü hazımsızlığı zinde ve diri tutmaktadırlar'' dedi.

''HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş'a AK Parti'den yapılan davet ardından, ülkücü tabana da bu yönde bir davet gelme ihtimalini nasıl değerlendirdiğinin sorusunu'' Bahçeli, şöyle cevapladı:

''Son günlerde siyasi partilerin hedeflerine ulaşmaları noktasında geliştirecekleri büyüme stratejilerini yakından takip ediyoruz ama fazla da önemsemiyoruz. Ancak, siyasi hayatımızda turunçgiller familyası genişletiliyor. Malum turunçgiller içerisinde; turunç, limon, greyfurt ve portakal bulunmaktadır. Turunçgiller familyası kapsamı içerisinde kimlerin olmasını arzuluyorsa, Başbakan'ın daveti yerinde olacaktır diye düşünüyorum''

Bahçeli, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

TÜRKİYE TÜRBALANSA GİRDİ

Hükümet tarafından Türkiye'nin türbülansa sokulduğunu savunan Bahçeli, ''Aklın, izanın ve mantığın reddettiği ne varsa hükümetin elinde masum ve meşru görülmüş, bu çerçevede doğrular bükülmüş, gerçekler eğilmiş ve yalan kutsanmıştır'' diye konuştu.

12 EYLÜL ÖNCESİNİN AŞIRI UÇLARI HEZEYAN İÇİNDE

Konuşmasında Üçüncü Yargı Paketi kapsamında 12 Eylül öncesindeki olaylardan dolayı cezaevinde tutulurken tahliyelerine karar verilen bazı ülkücülerin çeşitli muamele ve hakarete maruz kaldığını anlatan Bahçeli, şunları söyledi:

''Öz ve özet olarak, 12 Eylül öncesinde Marksist ve bölücü kesimin sayısız cinayetleri anayasal düzene karşı işlenen tek suç kategorisine sokularak yalnızca bir cezaya çarptırılması, buna karşılık ülkücülerin suçlanmasına neden olan her olayın adli suç kapsamına alınarak ayrı ayrı değerlendirilmesi geçmişte haksız ve eşitsiz bir uygulamanın ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Bu adaletsizliğin ve eşitsizliğin düzeltilmesi için Meclis'te saygı duyulması gereken bir karar alınmış ve bu doğrultuda irade tecelli etmiştir. Ve geçmişteki üzücü hadiselerden dolayı demir parmaklıklar ardında tutulan bazı kişilerin cezalarının infazı durdurularak serbest kalmaları mümkün olmuştur.

Ne var ki bu gelişme karşısında birden bire tartışma ve eleştiriler zirve yapmıştır. Eski tüfekler, ana muhalefet CHP'nin sözcüleri, medya ve değişik sivil toplum kuruluşlarına yuvalanmış 12 Eylül öncesinin aşırı uçları hezeyan içinde ortalığı velveleye vermiş ve ayağa kaldırmıştır.''

BİZİM VİCDANIMIZ RAHAT

Bu kapsamda ''nefret dehlizinde insanlıklarını kaybeden güruhun'', ülkücülerin ne katilliğini ne de faşistliğini bırakmadığını vurgulayan Bahçeli, medyada yer alan manşetler ile Bahçelievler'deki yedi TİP'linin öldürülmesinin tekrar ısıtıldığını, bunun üzerinden ülkücü düşmanlığının yeniden hortlatılmak istendiğini kaydederek, şunları söyledi:

''Klasikleşmiş ve klişe haline gelmiş bu bayat taktiklerin, ajitasyona dayalı bu tahrik kampanyasının milletimizin gönlünde makes bulması elbette mümkün değildir. Bu itibarla bizim içimiz rahat, vicdanımız müsterihtir. Ancak yıllardan beridir devamlı surette 12 Eylül'den önce Marksistlerin, devrimcilerin ve bölücülerin mağdur, milliyetçi-ülkücü hareketin ise saldırganlığın adresi olduğu tezi ve iftirası gündemde tutulmuştur. Sanki devrimciler sütten çıkmış ak kaşık gibi takdim edilmiştir.

Bu hayasız, vicdansız ve insafsız propaganda medyada hasbelkader yer bulmuş eski militanlar tarafından sürekli servis edilmiştir. Milliyetçi-ülkücü hareket yargısız infazlarla her fırsatta yüz yüze kalmış ve sınanmıştır.''

ÜLKÜCÜLÜK KATİL KELİMESİYLE BAĞDAŞMAZ

Konuşmasında ''katillik'' ifadesinin hakaret olarak değerlendiren Bahçeli, ''Bir defa katillik gibi kabul edilemez bir hakaret ve suçlamayla ülkücüleri yan yana getirmeye çalışanlar önce sicillerine bakmalı ve kanına girdikleri milliyetçilerin vebalini ödemelidir'' dedi.

Bahçeli, konuyla ilgili şunları da söyledi:

''Bahçelievler olayının üzerinde tezgah kurarak ülkücü avına çıkan ahlaksızlar, 1980 öncesinde binlerce milliyetçi-ülkücüye nasıl kıyıldığını insanlıkları az da olsa iflas etmemişse hatırlamaya çalışmalıdır.

Meydana çıkan şu çelişki abidesine bakınız ki Bahçelievler'deki yedi TİP'linin ölümünü istismar ederek bitmeyen bir husumetin temsilciliğine soyunanlar, mesela 18 Eylül 1979 tarihinde Adana Endüstri Meslek Lisesi Lojmanları'nda altı ülkücü öğretmen kardeşimizin canice katledilmesini nedense hiç ağızlarına almamışlardır. Ayrıca 15 Mart 1978 tarihinde Ümraniye'de, beş ülkücü işçiye insanlık dışı yol ve yöntemlerle canavarca düzenlenen saldıranları kimse ikrar etmemiş ve bunu da kınamamıştır.

Bu hunhar olayların failleri hukukun yanlış yorum ve değerlendirmesinden dolayı idam ve müebbet cezası almadan belli bir süre cezaevinde kaldıktan sonra salıverilmişlerdir. Bu aşamada sormak lazımdır ki Bahçelievler'de ölenler insandır da Adana, Ümraniye ve daha birçok yerde canları alınan dava arkadaşlarımız önemsiz ve değersiz varlıklar mıdır?

Ölümde bile taraf tutan, kinlerini dökülen kanlarla bileyen merhametsiz ve sevimsizler üzülerek görüyorum ki her fırsatı değerlendirerek milliyetçi-ülkücü hazımsızlığı zinde ve diri tutmaktadırlar. Bunlar için 30 bin kişinin katili İmralı canisi bile özgürlük ve hak mücadelesi veren ve serbest kalması gereken birisidir ama geçmişte yalnızca meşru müdafaasını yapan ülkücüler katildir.''

BAHÇELİEVLER EDEBİYATI

Yaşananları ''çifte standart'' olarak değerlendiren Bahçeli, ''Bahçelievler edebiyatının çığırtkanlığını yapanların, nedense Adana ve Ümraniye'de yaşanan dramları ve katliamları en azından insanlık adına bile itiraf edememeleri kendileri adına utanç vesikasıdır'' görüşünü dile getirdi.

Bahçeli, 12 Eylül öncesindeki olaylardan belli bir süre sonra ''bölücü ve yıkıcı militanların'' zaman aşımından yararlanarak serbest kalırken, hukuki yaptırıma uğramış olan dava arkadaşlarının yıllardan beri cezaevinde kalmak durumunda kaldığını ve cezalarını çektiklerini vurguladı. Bahçeli, ''Bundan sonra bu kişilere hala katil yaftası vurulması büyük bir izansızlık ve vicdansızlıktır'' dedi.

Bahçeli, 1960 sonrasında meydana gelen tüm olayların neden ve sonuçlarıyla masaya yatırılmasını ve tarafsızca ele alınmasını da istedi.

MHP Lİderi, ''Bizim mazimizde pişmanlıklarımız değil, bir davaya inanmışlığın ve adanmışlığın aziz hatıraları vardır'' dedi.[PAGE]

UÇAĞIMIZ DÜŞTÜ MÜ DÜŞÜRÜLDÜ MÜ?

MHP Genel Başkanı Bahçeli, 22 Haziran Cuma günü, keşif görevi amacıyla Malatya'dan havalanan askeri uçağın ''düşürülmesinin'' üzerinden 26 gün geçtiğini ve bu süre zarfında uçağın nasıl ve ne şekilde düştüğüyle ilgili beyanatlardaki kabarıklık ve kafa karışıklığının son derece dikkat çekici olduğuna işaret etti.

Olay ile ilgili ''Suriye tarafından düşürüldüğü'' ifadesinden, ''Suriye tarafından düşürüldüğü iddia olunan'' noktasına geldiğini belirten Bahçeli, yapılan her açıklamanın söz konusu elim uçak hadisesini aydınlatmaktan ziyade kafaların daha çok bulanmasını sağladığını ileri sürerük, ''Senaryolar, komplo teorileri, sözde uzman müşahedeleri meseleyi içinden çıkılmaz bir hale sokmuştur'' diye konuştu.

HÜKÜMET TÖKEZLEDİ

ABD'nin ve Rusya'nın tüm detayları bildiğini ilan etmesinin, sanki saklanan ve öğrenilmesi istenilmeyen bazı şeylerin varlığına delil teşkil ettiğini iddia eden Bahçeli, ''AKP hükümeti, başından iyi idare ettiği krizin ortasında tökezlemiş ve şaşkına dönmüştür'' dedi.

Bahçeli, şunları söyledi:

''Biz bir uçağına bile sahip çıkamayan, hakkını arayamayan ve nelerin yaşandığını belirleyemeyen çadır devleti değiliz ve hiç de olmaya niyetimiz yoktur. Çok tehlikeli bir sınıra dayanan Suriye'yle ilişkiler konusunda da aklıselimin ve sağduyunun yörüngesinden ayrılmamak, başkalarının kışkırtmalarına gelmemek AKP'nin öncelikli hedefi olmalıdır.

Başbakan Erdoğan'ın bugünkü Rusya seyahati de bu eksende önemlidir. Türkiye'yi Suriye çıkmazına küresel güç merkezlerinin iştahı ve telkinleriyle getiren Başbakan'ın, Rusya'dan ne alacağı, ne duyacağı ve hangi mesajları götüreceği de kısa zaman içinde daha iyi anlaşılabilecektir.

Bu itibarla Başbakan Erdoğan ve hükümeti, ezbere hareket etmekten kaçınmalı, yüksek perdeden konuşmayı bırakmalı ve önce Türk milletinin emniyetine ve varlığına halel getirmemelidir.''

Bahçeli, ''Parti olarak, Suriye merkezi yönetimi ve muhalifler arasındaki mücadelenin tarafı olmaktan vazgeçmesi için AKP'ye çağrıda bulunuyor; piyon, taşeron ve figüran rollerinden sıyrılarak gerçek ve inandırıcı bir güç olmak için harekete geçmesini öneriyoruz'' görüşünü dile getirdi.

BÖLÜCÜLÜK CÜRET KAZANIYOR

Geçtiğimiz hafta sonunda Diyarbakır'da meydana gelen olayları ''isyan ve başkaldırı'' olarak niteleyen Devlet Bahçeli, bunun ''AKP'nin çatırdayan ve çökmeye yüz tutmuş politikalarının eseri'' olduğunu ileri sürdü.

Bahçeli, şunları söyledi:

''İmralı canisine özgürlük kampanyaları hükümetin müsamahakar tavrı altında sürdürülmektedir. Bu sürecin milletimize artan dozlarla kabul ettirilmesi, sıradan görülmesi ve kanıksanması için her çirkinlik sergilenmektedir.

Nihayetinde AKP, BDP, PKK ve Zana arasındaki paslaşmalar buna dönüktür. Amaç bebek katili üzerindeki tecridin kaldırılması ve serbest kalmasıdır. Bu uğurda iş bölümü yapılmıştır. Aslında her şey belli ve nettir. Kimin neyi istediği ve kimin nerede durduğu açıktır.

PKK'nın meşrulaşması, teröristlerin affedilmesi ve terörün devlete üstünlük kurması için yoğun bir rekabet vardır. Bölücülük gittikçe derinlere kök salmakta ve cüret kazanmaktadır. Türkiye'nin çöküş ve yıkım sürecine tam olarak geçmesi konusunda bizim dışımızda bir mani hal de kalmamıştır.

Başbakan Erdoğan bölücü milletvekili Leyla Zana üzerinden sinsi niyetlerine kılıf aramaktadır. Türk milletinin kritik bir eşikte olduğunu görmekten aciz olan Başbakan'ın, Zana'ya 'mahalle baskısı var' diyerek arka çıkması aslında her şeyi tekrar vuzuha erdirmiştir. Bu bölücü zihniyete sahip ve destek çıkan Başbakan, Zana'nın fikirlerini ve hedeflerini de bir yönüyle onaylamakta ve kabul etmektedir.''

İKTİDAR BÖLÜCÜ HALKAYI YANINDA TUTUYOR

Bahçeli, ''Küçük partileri yutarak Cumhurbaşkanlığı seçimine cephe kazan bu zihniyetin, bölücü halkayı da yanında tutmak için hazırlıklar yaptığı görülmektedir'' dedi.

Devlet Bahçeli, ''Yeni yargı düzenlemesi kapsamında KCK tutuklarının salıverilmesi ama milletin vekillerinin hala ve inatla içeride tutulması Başbakan Erdoğan'ın bu çerçevedeki kurnaz adımlarının sonucu olarak ele alınmalıdır'' dedi.

Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bize akıl vermeye çalışan ve tutuklu milletvekillerinin hakkının çiğnenmesine önayak olan Başbakan Erdoğan, zannederim İstanbul milletvekilimiz Sayın Engin Alan'ın partimize katıldığında serbest ve özgür birisi olduğunu unutmuştur. Bunun için kendisinin hafıza tazelemesine ihtiyacı vardır.

Bir taraftan her gün şehitlerimiz bayrağa sarılı halde sonsuzluğa uğurlanırken, diğer taraftan bölücülerin siyasi hırs ve hesaplar nedeniyle el üstünde tutulması ayıp ve ahlaksızlıktır.

Daha birkaç gün önce Şırnak'ta PKK'lı canilerin açtığı ateş sonucunda uzman çavuşlarımız Hasan Erzi ve Cevdet Özdemir şehit düşmüştür. Bu acı verici kayıplara katlanmak ve tahammül göstermek milli vicdanların yapabileceği bir şey değildir.''

HÜKÜMETTEN YARGIYA KCK MESAJI

KCK tutuklularının salıverilmesinden önce hükümetin bazı üyelerinin ağzından ''yargıyı yönlendiren ifadelerin çıkmasını'' talihsizlik olarak niteleyen Bahçeli, şunları kaydetti:

''Terörist olmadığı yönünde kefaletler ileri sürülenler bir çırpıda serbest kalırken, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne komuta etmiş kişiler terör örgütü kurmak ve yönetmek suçundan hala içeride tutulmaktadır. Bu yanlış ve siyasallaşan hukukun çırpınışlarıdır. Ve tabii olarak AKP engeline takılan adaletin hüsran verici sonucudur.''

RANT ÇETELERİ DOLUDİZGİN

AKP iktidarı döneminde yolsuzluk, kayırmacılık, haksızlık ve usulsüzlük çemberi giderek genişlediğini ve her alana sirayet ettiği iddiasında bulunan Bahçeli, şunları söyledi:

''AKP döneminde, yandaşların, menfaat ve rant çetelerinin her türlü imkan ve nimetlere alın teri dökmeden ve herhangi bir emek sarf etmeden ulaştıkları inkar edilemeyecek bir gerçek haline gelmiştir.

Bu bağlamda sınav yolsuzlukları vuku bulmakta ve gerçekleşmektedir. En son yapılan KPSS sınavındaki şayialar ve şaibeler artık her şeyin kokuştuğunu tekrar gözler önüne sermiştir. ÖSYM adeta usulsüzlüğün ve haksızlığın ağırlık merkezi olmuştur. Yandaşların kurduğu sınav çeteleri, bölücü odakların çevirdikleri dolaplar KPSS rezaletinin adeta kısa hikayesidir.''