BIST 9.673
DOLAR 35,18
EURO 36,61
ALTIN 2.959,44
HABER /  DÜNYA

Halkbank İran petrolünde aracılığa devam edecek

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "17 Aralık operasyonundan bugüne kadarki sürece baktığımız zaman hisse senedi piyasasına giren çıkan aşağı...

Abone ol

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "17 Aralık operasyonundan bugüne kadarki sürece baktığımız zaman hisse senedi piyasasına giren çıkan aşağı yukarı başa baş" dedi.
Bloomberg HT- Habertürk ortak yayınında, Bloomberg HT Yayın Koordinatörü ve BloombergHT.com Genel Yayın Yönetmeni Cüneyt Başaran’ın sorularını yanıtlayan Babacan, son açıklanan verilerle beraber 2013 yılının tümüne bakıldığında Orta Vadeli Program’da (OVP) yer alan öngörülere oldukça paralel seyir izlendiğini belirtti. Büyümeyi 2013 yılı için yüzde 3,6 olarak öngördüklerini hatırlatan Babacan, "Şu anda yüzde 3,6’nın biraz üzerinde bir rakamla 2013’ü tamamlayacağız gibi görünüyor" dedi. Bu yıl için de OVP’de büyüme öngörüsünün yüzde 4 olduğunu anımsatan Babacan, son bir aydır yaşanılan gelişmelerin 2014’ün tümüne makro dengeler açısından etkisinin ne kadar olacağını şu an için tahmin etmenin güç olduğunu söyledi. 2014 yılı için şimdiden bazı tahminlerde bulunmanın güç olduğunu anlatan Babacan, "Şu anda hükümet politikası olarak resmi duruşumuz Orta Vadeli Programda ne açıkladıysak o. Onun haricinde herhangi bir revizyon yapmış değiliz" diye konuştu. Özellikle ilk çeyreği tamamlamadan 2014’ün tümüyle ilgili tahminleri dile getirmenin doğru olmayacağını vurgulayana Babacan, "Yaşanan olayların dozajının artık düştüğünü ifade ederek şunları söyledi:
"Bu işin özellikle komplo ve kumpas boyutuyla alakalı hızlı adımlar attık. Dün TBMM’ye yasa teklifi verildi. Bu teklifte yargının işleyişiyle alakalı, ya da bu yaşadıklarımızın özellikle komplo boyutuyla tekrar yaşanmaması için de hızlı adımlar attık, atıyoruz. Hükümet işinin başındadır. Kontrol bizdedir. Bunlar önemli hususlar. Biz bu siyasi ve ekonomik istikrarı büyük bir emekle oluşturduk. İstikrarın kıymetini çok iyi bilen bir ekibiz. Türkiye’nin ne siyasi, ne ekonomik istikrarının erozyona uğramasına asla izin vermeyiz. Onun için de ne gerekiyorsa yaparız. Elimizde her türlü enstrüman ve imkan var. Bütün bakanlarımız ve kurumlarımız işinin başında. Olayların akışı üzerindeki hakimiyetimiz güçlü ve daha da güçlenecek. "

DÜNYA EKONOMİSİ
Gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisindeki payının gelişmiş ülkeleri geçtiğini belirten Babacan, önümüzdeki dönemde de gelişmekte olan ülkelerin ortalama büyüme hızının gelişmiş ülkelere göre daha yüksek olacağını ifade etti ve önümüzdeki dönemde kötü bir tablo beklemediklerini vurgulayarak, "Dünya ekonomisinin büyümesinin dinamosu gelişmekte olan ülkeler olacak" dedi. Gelişmekte olan ülkeler içerisinde cari açığı olan ülkelerin özellikle ABD merkez bankasının uyguladığı yeni politika duruşundan bir miktar etkileneceğini belirten Babacan, bunun uyarısını 2013 yılının başında yaptıklarını hatırlattı. Bugün itibariyle bu sürecin başladığına dikkati çeken Babacan, bundan hazırlığı olan ülkelerin az, hazırlığı olmayan ülkelerin daha çok etkilendiğini belirtti.
Önümüzdeki dönemde cari açığın finansmanında maliyetlerin bir miktar daha yüksek olacağını çünkü likiditenin eskisi kadar bol olmayacağını anlatan Babacan, "Yani bir felaket senaryoları asla çizmemek lazım. Ama gerçekleri de görmek lazım" ifadesini kullandı. Babacan, 2014 yılı öngördükleri tedbirlerin büyük bir kısmını şu an itibariyle uygulayama başladıklarını, ihtiyatlı duruşu önümüzdeki dönemde de sürdüreceklerini kaydetti.
Büyümenin kaynağının yatırım, üretim ve ihracat olmasını istediklerini ifade eden Babacan, tamamen iç tüketime dayanan bir büyüme modeliyle Türkiye’nin geleceğinin parlak olmayacağını bildirdi. Babacan, "2014 yılının Türkiye için iyi bir yıl olacağını bekliyoruz" dedi.

KREDİ NOTU
Fitch Ratings’in Türkiye açıklamasındaki bankacılık sektörüne ilişkin yapılan değerlendirmeleri ve analizi eksik bulduğunu söyleyen Babacan, "Türkiye’de kredi hacmi çok hızlı artıyor. Bankaların takipte olan alacaklarında bir önceki seneye göre artış var ancak toplam kredi hacmi de bir o kadar arttı. Türkiye’de tüm bankacılık sisteminde şu anda takibe geçen alacakların toplam alacaklara oranı yüzde 2,7, bu dünyadaki en düşük oranlardan biri" dedi.
Türkiye ile ilgili analizleri yaparken dikkat etmek gerektiğini vurgulayan Babacan, "Negatif, olumsuz haberleri cımbızlayıp ön palana çıkarma, özellikle uluslarararası basında bu aralar daha yaygın. Örneğin, bugün Sanayi Üretim Endeksi iyi mi çıktı? Yarın uluslararası basına bakın, bir tane haber göremeyeceksiniz bununla ilgili. Eğer düşüş olsaydı, mutlaka bir iki yerde işlenecekti. Dolayısıyla böyle bir ortamdayız ama önemli değil. Bizim için asıl olan basının ne işlediğinden öte, yatırımcıların neye baktığı çok daha önemli. Çünkü onlar kuşkusuz basını izliyor ama kendileri de analiz yapıyorlar" diye konuştu.
Başbakan Yardımcısı Babacan, 17 Aralık’tan bu yana çok enteresan gelişmelerin olduğunu belirterek, hisse senedi piyasasında, tüm o "gürültülü ortamda" 26 Aralık’a kadar toplam 300 milyon dolarlık net hisse senedi satıldığını söyledi. Babacan, buna karşın 27 Aralık’tan bu yana tekrar 270 milyon dolarlık alışın yapıldığına dikkati çekerek, "Yani 17 Aralık operasyonundan bugüne kadarki sürece baktığımız zaman hisse senedi piyasasına giren çıkan aşağı yukarı başa baş. Nette sadece bir 30 milyon dolarlık çıkış görüyoruz. Bu kadar gürültü, bu kadar hareketlenme ama asıl sermaye hareketlerinde ne olmuş diye baktığınızda tablo bu" dedi.

"HANGİ HUKUK ?"
Döviz piyasasına ilişkin de bilgi veren Babacan, burada da yıl sonuna kadar yaklaşık 400 milyon dolarlık çıkışın olduğunu ancak 3 Ocak’ta 215 milyon dolarlık, 6 Ocak’ta 2 milyon dolar, 7 Ocak’ta ise 411 milyon dolarlık girişin olduğunu bildirdi. Babacan, "Yine 17 Aralık sürecinin başından bugüne kadar baktığımızda döviz piyasasına net 184 milyon dolar yabancıların girişi var. Tüm bu piyasa, sermaye hareketlerine baktığımızda net anlamda Türkiye’den bir çıkış, kaçış yok" değerlendirmesinde bulundu.
Yatırımcılar açısından kısa vadede en önemli konuların, "Hükümet işinin başında mı, güçlü bir siyasi irade var mı yok mu?" olduğunu belirten Babacan, şu anda hükümetin işinin başında olduğunu söyledi. Güçlü bir siyasi iradeyle de ne siyasi ne de ekonomik istikrara zarar gelmesin diye ellerinden geleni yapacaklarını vurgulayan Babacan, şunları kaydetti:"Ama orta ve uzun vadede başka unsurlar var dikkat etmemiz gereken. Orta ve uzun vade için Türkiye’nin bugün karşı karşıya kaldığı en önemli konu, hukuk üstünlüğü ilkesidir. Hukukun üstünlüğü ilkesini herkes sahiplenmedikçe, Türkiye’nin demokrasisinin iyi işlemesi de ekonomisinin iyi ilerlemesi de mümkün olmaz. Ancak ’hukukun üstünlüğü’ derken, hangi hukuktan bahsediyoruz? Burada referanslar lazım. Biz evrensel hukuk normlarını benimsemiş bir ülkeyiz. Burada da en önemli referanslarımız, Avrupa Konseyi’nin ve Avrupa Birliği’nin (AB) normlarıdır. Türkiye Avrupa Konseyi’nin tam üyesidir, AB’ye de aday ve katılımcı ülkedir. Dolayısıyla biz, ’hukuk’ dediğimizde neyi anlayacağız? Gidip de Afrika’daki herhangi bir ülkenin ya da Orta Asya’daki adını vermek istemediğim bazı ülkelerin hukuk normlarına anlamayacağız kuşkusuz. Artık üstünlüğü kanıtlanmış, dünyaca kabul edilmiş en üstün normları referans alacağız."
Burada da referansın Avrupa Konseyi ve AB olduğunu altını çizen Babacan, dolayısıyla o referans noktasından asla uzaklaşamayacaklarını bildirdi. Babacan, "Türkiye, hukukun üstünlüğünü benimseyip, ne yapacak? Bir hukuk devleti olacak. Hukuk devleti nedir? Hukuk devleti, evrensel hukuk normlarının ışığı altında, anayasasıyla, kanunlarıyla kuralları belli olan ülkedir. Bir ülke eğer hukuk devleti değilse, orada gerçek anlamda bir demokrasi olamaz" diye konuştu.
İleri bir demokrasinin, ancak gerçek anlamda yaşayan bir hukuk devletiyle mümkün olabileceğini vurgulayan Babacan, şöyle devam etti: "Biz Türkiye olarak gerçek anlamda bir hukuk devleti olmadıkça, ileri bir ekonomi, gelişmiş bir ekonomi olamayız. Orta gelir tuzağına düşeriz ve orada patinaj yapmaya başlarız. Kurallar çok açık olmalı, kanunlarımızda gri alanlar olmamalı. Maalesef bizim anayasamıza, kanunlarımıza bakın, çok miktarda gri alanlar var ve o gri alanlar, ’bu konuda kural nedir’ diye baktığınızda insanların kafasını karıştırıyor. Kanunlar, sıradan bir vatandaşın kolayca anlayıp, idrak edebileceği kadar açık ve net yazılmalı."

YARGI ELEŞTİRİSİ
Kanunlara uyulup uyulmadığının kontrolünün önemli olduğunu belirten Babacan, yargının da mutlaka hızlı çalışması ve tutarlı olması gerektiğini ifade etti. Babacan, aynı konularda farklı mahkemelerde birbirinden çok ayrı kararların ortaya çıktığına, alt mahkemelerle üst mahkemelerin aldığı kararların birbirinden çok farklı olabildiğine, bir davanın 5, 8, 10 yıl sürebildiğine, insanların 5 yıl, 7 yıl tutuklu kalabildiğine dikkati çekti. Babacan, "Böyle bir yargı anlayışı, böyle bir yargı sistemi ile ileri bir ekonomiyi, ileri bir demokrasiyi beraber düşünemezsiniz. Dolayısıyla yargı alanında yapılacaklar da çok önemli. Hızlı, tutarlı kararlar alan ve güvenilir bir yargı sistemi. İş dünyası için de bu çok önemli. Yerli, yabancı ayırt etmeden bir yatırımcı, bir problem yaşadığında ve yargıya başvurduğunda gönlünün rahat olması lazım. ’Ben, Türkiye Cumhuriyeti’nin yargısına başvurdum. Oradan hızlı ve adil kararlar çıkar’ demesi lazım. Bunu gerçekleştiremezsek, yine ileri bir ekonomi olmak hayal, o 25 bin dolarlık milli gelirler hayal" şeklinde konuştu.
Ekonomi alanında çok büyük reformlar yaptıklarını ve ileri adımlar attıklarını hatırlatan Babacan, aynı reform anlayışının hızla hukuk, yargı alanına da getirilmesi gerektiğini ifade etti. Türkiye’nin AB sürecinde önemli reformlar yaptığını, Anayasa’da değişikliğe gidildiğini ve 4 ayrı yargı reformu paketinin uygulamaya başlandığını anımsatan Babacan, bunları yaparken de, "Daha yapacak çok işimiz var" dediklerini söyledi. Babacan, dolayısıyla Türkiye’nin önünde uzun bir "yapılacaklar listesi" olduğunu kaydederek, şöyle devam etti: "Aynı zamanda Türkiye’nin bir AB süreci var. Dolayısıyla Türkiye’nin yönü, hedefi belli. Türkiye, nereye doğru gittiği belli olmayan bir ülke değil. Dolayısıyla AB normlarında, AB müktesebatında ne yazıyorsa, Türkiye oraya doğru yürüyen bir ülke. ’Ben, oraya doğru yola çıkmış bir ülkeye bir adım atarsam, çok daha iyi bir noktaya varırım ve yatırımlarımda başarılı olurum’ beklentisi var. İşte bizim yapmamız gereken, bu varsayıma, bu beklentiye uygun adımları atıyor olabilmek. Burada bizim hep vurguladığımız bir konu var, kurallı piyasa ekonomisi diyoruz. Yani şartları iyi belirlenmiş, çerçevesi iyi çizilmiş, gri alanlardan temizlenmiş, fırsat eşitliği olan ve rekabete dayanan bir piyasa ekonomisi. Yani kimse için özel alanlar oluşturulmaması, kimseye özel bazı imkanlar sağlanmaması ve şeffaf, hesap verebilir bir devlet anlayışı. Şeffaflık, hesap verebilirlik ve rekabet. Bunları yan yana koyduğunuzda zaten suistimallere, yolsuzluklara fazla alan bırakmamış oluyorsunuz. Dolayısıyla bizim tüm bu olanların, başlangıç noktasındaki yolsuzluk iddiaları var biliyorsunuz. O konuda da duruşumuz çok açık. Hangi iddia olursa olsun, mutlaka sonuna kadar takip edilir ve kim olursa olsun, yolsuzluğun üstü asla kapatılmaz. Neyse, tüm açıklığıyla ortaya çıkar ve varsa suçlu olan cezasını çeker. Bu konuda taviz veremeyiz, bu konuda bir tolerans da söz konusu olamaz. Yani yolsuzluk toleransı diye bir şey söz konusu olamaz, düşünülemez."

"İKİ, 3 BAŞLILIK OLMAZ"
"Ne yolsuzluktur, ne değildir?" bunların da uluslararası ölçülerinin, etik standartları denen kavramların olduğunu ve bunların çok zor şeyler olmadığını vurgulayan Babacan, şöyle konuştu: "Dolayısıyla biz bir yandan kuşkusuz yolsuzlukla mücadele için elimizden geleni yapacağız ve gerçek anlamda bir hukuk devleti olmak için de ne gerekiyorsa yapacağız. Asla ve asla yargının içinde, emniyet teşkilatımız içinde farklı yapılanmaları, normal kendi işleyişinin dışında farklı yerlerden talimatla hareket eden gruplara da izin vermeyeceğiz, böyle bir şey mümkün değil. Devlet sistemi içinde iki başlılık, üç başlılık, böyle bir şey olmaz. Devlet sistemi içinde kim nerede, hangi pozisyonda çalışıyorsa onun amiri bellidir, talimat alacağı kişiler bellidir. Tabi ki güçler ayrılığı, yargı bağımsızlığı önemlidir ama yargının kendi içinde dahi bir yönetim, kontrol sistemleri vardır. Bu sistemlerin tamamen dışındaki farklı yapılanmalar, kuşkusuz Türkiye’nin kredibilitesini düşürür ve Allah korusun, Türkiye’yi çok riskli bir ortama sürükleyebilir. Dolayısıyla farklı farklı alanlarda mücadeleler gerekiyor, farklı alanlarda hızlı adımlar atmak gerekiyor ama bizim ne yapacağımız konusunda kafamız çok net açıkçası. Çünkü Türkiye’nin uzun vadeli bir hedefi vardır. Bu da AB standartlarıdır. O hedeften Türkiye sapmaya başlarsa, o zaman nereye gideceğini kimse kestiremez. İşte o zaman siz ekonomiden korkmaya başlayın, işte o zaman Türkiye’ye yatırım gelir mi gelmez mi diye korkmaya başlayın. Partimiz, ilk kurulduğu günden itibaren, 4 tane hükümet kurdu. 4 hükümet programımıza da bakın, hepsinde bu çok açıktır. AB’de bu kadar yaşanan zorluklara, krize rağmen biz ne dedik? Israrcıyız, AB hedefinden asla vazgeçmeyiz."

HALK BANKASI
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, İran devletinin Halk Bankasında hesapları bulunduğunu ve Türkiye’nin İran’dan aldığı petrol ve gazın bedelini bu hesaplara yatırdığını belirterek, "Halk Bankamız bu fonksiyonunu yerine getirmeye devam edecek" dedi. Babacan, şöyle konuştu: "İran devletinin Halk Bankasında hesapları var. Biz İran’dan aldığımız petrol ve gazın bedelini bu hesaplara yatırıyoruz. Ondan sonra para trafiğinin yönetimi tamamen İran’ın elinde, çünkü onların parası. Halk Bankamız bu fonksiyonunu yerine getirmeye devam edecek. Öte yandan Irak’la yapılan bu yeni petrol anlaşmasında, Kuzey Irak’tan alınan petrol bedellerinin hangi bankaya yatırılması konusunda görüşmeler yapıldı. Bu görüşmeler sonucunda bizim ısrarımız bunun tamamen Halk Bankası üzerinden olması. Karşı taraftan birkaç gün bazı farklı fikirler doğdu ama ’biz bunu alıyoruz, parasını da buraya yatırıyoruz’ diyoruz."
Şangay Beşlisinin AB’ye alternatif bir yapı olmadığını belirten Babacan, Şangay Beşlisinin öncelikle güvenlik amacıyla kurulan daha sonra ekonomik unsurların da ağırlık kazanmaya başladığı bir yapı olduğunu söyledi. Türkiye’nin, bölgesel ya da küresel pek çok uluslararası yapılanmanın ya içinde olduğunu ya da bir şekilde ortaklık ilişkisi kurduğunu kaydeden Babacan, Türkiye’nin Afrika Birliği’nin de stratejik ortağı olduğunu ifade etti. Babacan, Türkiye’nin söz konusu ilişkiler içinde olmasının oradaki hukuk anlayışını, demokrasi anlayışını referans alması anlamına gelmediğini belirterek, "Oralarda da birlikler vardır, ekonomik bakış açıları vardır. Türkiye o yapının içinde de olmalıdır. Bütün bunlar Türkiye’nin dış politika ufkunu genişleten unsurlardır, asla AB’nin bir alternatifi değildir" dedi.

"BUNU GÖZLEMLİYORUZ"
Türkiye’de döviz mevduatının arttığına ilişkin olarak Babacan, Türkiye’nin bankacılık sisteminin ve toplam mevduatların hızlı büyüdüğünü vurguladı. Babacan, aynı dönemdeki TL mevduatta artış olduğuna dikkati çekerek şöyle konuştu: "Türkiye’de Fed’in açıklamalarından sonra bizim reel sektörümüz, şirketlerimiz bir miktar döviz alımlarını öne çektiler. Biz bunu gözlemliyoruz. Dışarıya döviz borcu olan şirketler yapıyor. Bu da tamamen konjonktür gereği kendi kararları. Ama Türkiye’deki toplam mevduat yapısına, TL, döviz yapısına baktığımızda asla öyle bir kayış, böyle ciddi bir trend yok. Türkiye, gerçekten 2013 Mayıs ayına kadar bütün dünyada övgüyle söz edilen, parlayan yıldız, yere göğe sığdırılamayan, demokraside de ekonomide de örnek gösterilen bir ülke. Birden orada renk döndü, bunun sebebi sadece sansasyon arayışı olabilir. Biraz da böyle görmek lazım. Şu da var; içeride olsun, dışarıda olsun, Türkiye’nin başarılarından rahatsız olanlar var. Türkiye’nin başarısı, bazılarının çıkarlarına gelmeyebiliyor ya da AK Parti iktidarının başarısı içeride ve dışarıda rahatsızlıklar oluşturabiliyor. Başarısız olmamız için çaba gösteriliyor. Bu her ülkede vardır."
AK Parti’nin, kurulduğunda hangi noktadaysa bugün de aynı noktada olduğunu vurgulayan Babacan, Türkiye için ideallerin, hedeflerinin bulunduğunu söyledi. Bu kadar büyük partide, hatası olanların da çıkabileceğini belirten Babacan, "Onu da mutlaka hatası olanın karşılığını göreceği şekilde mekanizmalar oluşturarak, özellikle yolsuzluklar konusunda asla taviz ve tolerans göstermeden, yolumuza devam edeceğiz. Varsa hatası olan o da mutlaka cezasını çekecek. Ama öte yandan hükümete kasıtlı olarak planlanmış bir komplo varsa, bu komployu hazırlayanlarla ilgili tedbirlerimizi almak zorundayız" diye konuştu.

ENFLASYON RAKAMLARI
Babacan, enflasyonun bu yıl ne olacağı konusunda bir şey söylemek için erken olduğunu ifade etti. Bu sene enflasyonu etkileyecek en önemli unsurun kur olduğunu belirten Babacan, kurun nerede dengeye ulaşacağını bugün için bilmenin çok zor olduğunu kaydetti. Çok sığ işlemlerle döviz kurunun inip çıktığını anlatan Babacan, öncelikle döviz kurunun nerede istikrara ulaşacağını görmek gerektiğini dile getirdi. TL’deki her yüzde 10’luk değer kaybının enflasyonu yüzde 1,5 artırdığını ifade eden Babacan, kurun nerede oluşacağını görmeden bu yılın enflasyonu ile ilgili bir şey söylememek gerektiğinin altını çizdi.
Babacan, Hükümetin çok sağlam bir bütçe ortaya koymasının, mali disipline dikkat edilmesinin, son dönemde aldığı makro ihtiyatı tedbirlerin, Merkez Bankasının elini rahatlattığını belirterek, Merkez Bankasının bütün tabloya bakarak bağımsızlığı çerçevesinde ne gerekiyorsa onu yapacağını kaydetti. Babacan, "Merkez Bankası, ’şunu yapmalı, bunu yapmalı’ gibi bazı önerilerde bulunmak bizim için doğru olmaz, bağımsızlığa yakışmaz, nihai karar verici burada Para Politikası Kurulu’dur" dedi.
Son dönemde Merkez Bankasının bağımsızlığıyla ilgili algıda bazı problemler bulunduğuna işaret eden Babacan, Merkez Bankası kararlarını kendisinin basından öğrendiğini söyledi. TÜİK’te de benzer durumun söz konusu olduğunu ifade eden Babacan, TÜİK, Merkez Bankası gibi kuruluşların bağımsızlığına özen göstermek gerektiğinin altını çizdi. Başbakan Yardımcısı Babacan, kontrol ve dengelerin olmadığı bir ekonomi yönetiminde mutlaka sıkıntıların olacağını belirtti.
(İHA)