Halk bank üzerinden Türkiye oyunu!..
Halk Bank Genel Müdür Yardımcısının tutuklanması 2013'de ABD senatosunda Türkiye'nin şikayet edildiği dilekçeyi akla getirdi.
ABD’ nin Halk Bank aşkı bitmiyor!..
Bankanın 2013 yılından bu yana işlem hacmini büyütmesini İran başta olmak üzere uluslararası arenada boy göstermesini bir türlü hazmedemeyen üst akıl yine devrede!..
Bankanın uluslararası Bankacılıktan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’ nın ABD’ den dönerken hava alanında gözaltına alınıp sonrada acil şekilde mahkemeye çıkarılıp tutuklanması oyunun bitmediğini belgeliyor..
Asıl hedef hiç kuşkusuz banka üzerinden Türkiye!..
Tutuklanmanın nedenine bakın;
İran'a yönelik ABD yaptırımlarını delmek ve bankacılık sahtekarlığı!..
İşte bu tutuklanma 18 Ekim 2016 tarihinde bu köşede ‘Ayakkabı kutusundan ABD çıktı’ başlıklı yazımı yeniden hatırlattı…
Çünkü kafalar yine karıştı ve karıştırıldı.
Bu tutuklamada 2013'dan kalma oyunun bir parçası olduğunu ortaya koydu. Çünkü ABD senatosunda 11 Nisan 2013 tarihinde bir grup senato üyesi tarafından Halk Bank üzerinden Türkiye şikayet edilmişti…
Belgesi ile yayınlarken o yazımda şöyle demiştim...
***
15 Temmuz darbe girişimine giden yolda 17-25 Aralık 2013 tarihinde sözde rüşvet ve yolsuzluk ismi verilen operasyon, Türkiye Cumhuriyeti üzerinde ü büyük oyunu ortaya koydu!.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın" 17-25 Aralık’ta Fetö’nun farklı bir darbe girişimine muhatap olmuştuk . Uydurma deliler, hukuksuz işlemler ve algı operasyonuna dönüşen şovlarla, ülkenin seçilmiş başbakanını, ailesi ve çalışma arkadaşları ve büyük projeleri yürüten iş adamları üzerinden kuşatmaya kalktılar." şeklindeki açıklaması oyunun özetiydi!..
Çünkü hala bu ülkede o büyük oyunun perde arkasını anlamayanlar var. O büyük oyunun tam ortasında hedef olarak Türk bankacılığın yükselen yıldızı Halk Bankası var…
Çünkü her şey onun hedef olması ile Türkiye üzerine kurgulandı...
Banka tüzel kişiliği olarak hiçbir iddianın içerisinde
yer almadığı halde, ayakkabı kutularıyla ve genel müdür üzerinden
gerçekleşen linç kampanyası ile itibar kaybına
uğratıldı...
Bankayı hedef alanlar Türkiye’ yi yönetenleri Türk
bankacılığının son yıllardaki gururu olan genel müdür Süleyman
Aslan ve ayakkabı kutuları üzerinden suçlarken bankanın hem
itibarına hem de borsadaki pozisyonuna zarar verdi…
Çünkü Halk bankasının önü kesilmeliydi!...
Destekleyenlerin ise İran'dan petrol ve gaz ticaretinde aracı olan
bankanın devletin menfaatine ama yasal olmayan işlemler yaptığı
yanılgısıyla bankayı savunması, bankadan sorumlu bakanın nedendir
bilinmez olayların ve sorumluluğun dışında kalması çok ama çok
düşündürücü olmuştu...
Oysa gözden kaçan ayrıntılar ve gerçekler çok farklıydı...
17 Aralık'ta başlayan ve Türkiye ekonomisini derinden
sarsan operasyonda halka açık şirketlerin değeri 270,9 milyar
dolardan 221,5 milyar dolara geriledi.
Yani 49 milyar dolar buharlaştı..
Kamu bankaları içerisinde en büyük zararı Halk Bank gördü.
Çünkü Halk Bank görev zararı veren kamu bankaları içerisinde son
11 yılda en karlı bankalardan biri haline gelmişti. Bu durum gerek
yurt içindeki özel sektör ve yurt dışında kurulu ve Türkiye'den
banka satın alarak pazara girmiş bankaları fazlasıyla rahatsız
etmişti!
Banka yalnızca zarardan kurtulmakla kalmadı.
Türkiye'nin en avantajlı ticari kredilerini vermenin
yanı sıra tüketiciyi de memnun eden bireysel kredilerde kıyasıya
rekabetin baş aktörü oldu. Son 5 yılın en istikrarlı büyüyen
bankası oldu...
Peki ne oldu?
Halk Bank’da 17 Aralık operasyonun maliyeti 1,6 milyar dolar zarar olarak ortaya çıktı...
Peki neden Halk Bank hedefe konulmuştu..
Asıl soru da işte bu..
Al Jazeera Turk'den araştırmacı yazar Selva Tok'un bu yönde önemli detayları içeren bilgilerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
***
Halk Bank’ ın hedefe konulmasının arkasında uluslararası dengeleri bile değiştiren bir neden var. O neden de, İran ile iş yapabilen tek banka olması ve Türk ekonomisine inanılmaz bir katkı sağlamasıydı.
Bakın 2010’da ABD’nin uluslararası ödemeler sisteminde açılan yaklaşık 100 milyar dolarlık gedik, Türkiye'nin İran'ın petrol ve doğal gaz alacaklarını ABD’ nin parasal güç alanı dışına çıkarak by-pass etmesini Washington yönetimi hazmedemedi..
Çünkü gediğin sebebi, yükselen Çin değil, bölgesinde yükselen
bir güç olma iddiasını en azından 2010'da koruyan Türkiye'ydi. Ve
bu güç testine İran'ın 2009'da içine düştüğü ağır ekonomik ve mali
dar boğaz neden olmuştu.
Türkiye-İran ticaretinin yanı sıra Hindistan gibi dünyanın en büyük
gelişmekte olan ekonomilerini de ilgilendiren boyuta dönüşen bu
parasal başkaldırı, ABD'nin ulusal çıkarlarına karşıydı.
Hal böyle oyunca oyun başladı...
Önce ABD Hazine Bakan Yardımcısı Glaser başkanlığındaki ABD heyeti, İran'ın ticaret yaptığı en önemli ülkelere giderek, bu ülkelerdeki bankacılık ve finans sektörünün temsilcilerine yaptırımlar konusundaki kararlılıklarını anlatarak uyardı.
ABD’ nin uyarısı Türk bankalarını endişelendirmişti.
Türkiye pes etmedi..
Dönemin devlet bakanı Zafer Çağlayan’ ın ise bankacıların cesur olmalarını isteyerek "ABD’ nin yayınladığı ambargo kararı var. Her türlü finansman hareketlerine yasak getiren bir düzenleme. Bizi sadece BM'nin kararı bağlar. ABD’ nin ki değil. Bankaların cesaretli olması lazım" kullandığı sözler ABD’ yi kızdırdı..
Yani Türkiye doğru olanı yaparak ABD’ yi ciddiye almadı.
Kısa süre sonra AB de BM kararıyla yetinmediğini gösteren, İran'a yönelik yaptırım paketini yürürlüğe koydu. Ancak bu girişim de İran'ın petrol ve doğal gaz satışına ve bu satıştan elde edilen parasal transferlerine engel olamayınca ABD çılgınlığı arttı...
2010'da Türkiye'ye gelen ABD Hazine Bakanlığı istihbarat
yeni Müsteşarı David Cohen de bu kez daha sert bir dille
uyardı.
Cohen'in endişesini artıran, Türkiye ile İran arasındaki ticaret
hacminde göze çarpan 10 milyar dolarlık artıştı.
İki ülkenin 2002'de sadece 1 milyar dolar olan ticaret hacmi,
2010'da 11 milyar dolara çıkmıştı. Beş yıl içinde 30 - 35 milyar
dolara çıkması öngörülüyordu..
Türkiye, İran'dan petrol ile gaz ithal eden ve ABD baskısına
direnemedikleri için satın aldıkları petrolün parasını İran'a
ödeyemeyen Hindistan gibi büyük ithalatçı ülkelere aracılık etme
hazırlığındaydı. Hindistan, Türkiye ödeme hattını açan ve deneyen
ilk ülke olmuştu.
Ve arı kovanına çomak sokan tarih yazan banka
Genel Müdürü Süleyman Aslan ile Halk Bank’ dı!.
ABD'nin İran'a yönelik, tek taraflı uyguladığı finansal yaptırımlarından çekindikleri için Hint bankalarının dahi takas /muhabir banka işlevini yerine getirmemesi, Hindistan'daki petrol rafinerilerinin İran'dan gerçekleştirdiği günlük 400 bin varil ham petrol alımını riske sokmuştu.
Türkiye, İran'dan petrol ve gaz ithal eden ve ABD baskısına direnemedikleri için satın aldıkları petrolün parasını İran'a ödeyemeyen Hindistan gibi büyük ithalatçı ülkelere Halk Bankası ile aracılık etme hazırlığına girdi.
Halk bankası sektöründe hem dünyanın yükselen değeri
hemde Türk ekonomisinin can simidi oluyordu.
Temmuz 2011'de Hindistan maliye bakanı, İran petrol sevkiyatının
ödemelerin ismini vermek istemediği bir Türk bankası üzerinden
yapılması suretiyle çözüme kavuşacağını açıklıyordu. Batı hatta
Hindistan bankalarının dahi yapmak istemediği parasal işlemlere
Halk Bankası aracılık edecekti. Hindistan ve İran petrol ticaretine
yeniden başlıyordu.
Halk Bank aracılığı sayesinde hayata geçen bu ödeme
hattı 2011 boyunca kullanıldı, tüm tarafların denetimine de açık
tutulduğu için mevcut BM yaptırım kararlarına da aykırı
değildi. Ama ABD çılgına
dönmüştü..
Ekim 2011'de ABD'den gelen yeni bir heyet yine Ankara'yı İran petrol gelirlerinin nükleer faaliyette kullanıldığına ikna etmeye çalıştı. Ancak Ankara'nın milyarlarca dövizin transferinden oluşan kaynaklardan vazgeçmedi.
Öyle ki..
2010 itibariyle Hindistan'ın İran'dan yaptığı 15-20
milyar dolar tutarındaki petrol ithalatının yüzde 55'i Halkbank
üzerinden gerçekleşiyordu. 2010 yılı gecikmiş ödemeler toplamı olan
5 milyar dolar da yine bu kanaldan İran'a
gönderilmişti.
2011'in sonuna doğru ABD yeni bir önlemi daha devreye soktu ve
İran'ın merkez bankası ile petrol gelirleri üzerinden parasal
transfer yapan finansal kurumlarına yaptırım getirdi.
Hindistan Türkiye'nin bu baskıya direnemeyeceğini düşünerek kendine alternatif yeni ödeme kanalları aramaya koyuldu. Ancak Halk Bank bir süre daha bu hattın açık olduğunu, BM kararlarına uygun hareket edildiğini, denetime açık olduklarını ve bu sürece Türkiye'nin en büyük rafineri şirketi olan Tüpraş'ın da dâhil olduğunu bildirdi.
Botaş ve Tüpraş'ın yapmış olduğu alımlar karşısında Halk Bank’da
İran kaynaklarına TL cinsinden hesaplar açılıyordu. Bu hesaplardan
çekilen paralar ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti' nin herhangi bir
dahli olmadan altına çevriliyor veya eski usul havale yöntemleri
kullanılarak TL döviz cinsinden Dubai' ye ve oradan da ilgili
şirketlere transfer ediliyordu.
2013 bütçe komisyonu görüşmeleri sırasında, Türkiye'nin
doğal gaz ihtiyacının %18'ini ve petrol alımların %55'ini bu
yöntemle İran'dan gerçekleştirildiği deklare
ediliyordu.
Ancak ABD yaptırımları sıkılaştıkça, İran ile enerji ticareti yapan diğer ülkelerin de Türkiye'nin önünü açtığı bu ödeme sistemini kullanmış olabileceğini düşünen ABD’ li uzmanlar, 2010 -2013 arası Türkiye'nin yaptığı parasal aracılığın 100 milyar doların üstünde olduğunu tahmin ederek çare arıyordu..
Kısa süre sonra, İran'dan petrol alan Çin, Hindistan ve Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 8 ülke petrol ithalatlarını makul seviyelere indirmeleri karşılığında ABD ile anlaştı.
Ama Temmuz 2012'de istisna dönemi sürerken, Hindistan petrol alım ödemeleri de Türkiye'nin İran'dan yaptığı petrol ve doğal gaz alımları da devam etti.
İran'a dönük ABD yaptırımlarına rağmen Türkiye üzerinden girişilen bu parasal operasyon, Türkiye'nin cari açığına da pozitif bir katkı sağlamış oluyordu. 2012'de yapılan analize göre, bu yolla "İran ambargodan biraz olsun kurtulmuş, Türkiye de eskiden ithal ettiği altınları ihraç ederek cari açığının düşüşünü hızlandırmış" oldu.
Türkiye'nin ABD'nin tüm ısrarlı uyarılarına rağmen, İran'ın
petrol gelirlerine ulaşmasına vermiş olduğu destek büyük bir
cesaretti.
Her iki açıdan da bakıldığında İran'ın çıkarları ve Türkiye'nin
bölgesel güç olarak kapasitesinin tescili, diğer ifade ile özerklik
arayışı, 2010 - 2013 yılları arasında Türkiye'nin hayli sıra dışı
ve ABD' ye rağmen gerçekleşmiş bir parasal akışa ev sahipliği
yapmasına neden olmuştu.
***
İşte Selva Tok'un son derece önemli gördüğüm bilgileri böyle..
Hal böyle olunca da bu başarının mimarı İran ve Hindistan ile ilişkileri çok iyi kuran ve Türkiye’ye 16 milyar dolar girdi sağlayan Halk Bank ve Genel Müdürü Süleyman Aslan ABD ve AB’nin artık hedefindeydi.
Gelelim yazımın bu noktadaki asıl noktasına..
Halk Bankası öyle bir rahatsızlık vermişti, İran ile ilişkisi öyle bir noktaya gelmişti ki ABD senatosunda senatör Dışişleri Bakanı Kerry ve Hazine Bakanı Lew’e altlarında imzası olan çok sayıda senatör tarafından çarpıcı bir şikayet mektubu yazılmıştı.
Türk medyasında ilk kez bu köşede paylaştığım o şikayet mektubu Halk Bank genel müdür yardımcısı Atilla'nın neden tutuklandığının da bugün en geçerli belgesi olsa gerek...
Peki ne yazıyordu 17/25 Aralık kumpasına giden yolun başlangıcındaki o şikayet mektubunda...
İşte ABD senato' sun daki o mektup ve tercümesi;
***
BİRLEŞİK DEVLETLER KURULTAYI
Washington, DC 20515
Nisan 11, 2013
Sayın John Kerry
Dışişleri Bakanı
Birleşik Devletler Dış İşleri Bakanlığı
2201 C Yolu, N.W
Washington, DC 20520
Sayın Jack Lew
Hazine Bakanı
Birleşik Devletler Hazine Bakanlığı
Sayın Bakan Kerry ve Bakan Lew,
“Size, Türkiye’ nin İran’a yaptırımını desteklemek ve terör örgütlerinin finansmanını engellemek konusundaki aldığı tedbirlerin yeterliliği konusunda bilgi almak adına yazmaktayız.Biz Türk hükümetinin ve Türk bankalarının İran’ ın nükleer silah erişimini önleme ve ikna etme konusundaki idari rolünü tanımakta olduğumuzu belirtmek isteriz.
Türkiye ve İran arasındaki son dönemlerde gelişmelerden dolayı gittikçe tedirginlik duymaktayız.
Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye uzun bir tarihi ortaklığı paylaşmaktadır. Türkiye ’nin hızla büyüyen ekonomisi daha da büyük bir gaz ve petrol kullanımı gerektirmekte ve açıkçası biz Türkiye ve İran arasındaki işbirliği hakkındaki raporlardan endişe duymaktayız.
Türkiye, 2012 Mart ayında İran ile olan alışverişini yüzde 10-20 oranında azaltacağını belirtmişti ve bu yüzden de 11 Haziran 2012’de yaklaşık olarak P.L 112-81 yaptırımlar muafiyeti almıştı. Bu durum akabinde tekrardan 7 Aralık 2012 ayında İran’dan alınan petrol üzerine eklenen ilave indirim üzerine yenilenmiştir. Her ne kadar Türkiye’nin İran petrolü ve doğalgaz alımını azalttığını biliyor olsak da, devlete bağlı olan bankası Halk Bankası yaptırımlardan kaçınmak için bir aracı kuruluş olarak kullanılmaktadır.
İran’ın, yurt dışında beş şubesi ve Tahran’da bir temsilcilik ofisi bulunan Halk Bankası’ nda, altın kullanarak uluslararası yaptırımlardan ödemelerini Halk Bankası’ nda biriktirerek sıyrıldığı konusundaki endişenizi paylaşmaktayız.
Türkiye Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın ‘Devlete ait olan Halk Bankası’nın İran ile var olan muamelat (işlemleri) devam edecektir’ açıklamaları, Halk Bankası’ nın belki İran’ın yasa dışı nükleer programını desteklediği yönündeki endişeye bir neden ortaya koymaktadır.
Bu durum Halk Bankası’nın geçmişte uluslararası yaptırımlar altında olan ülkelerin fonları için bir aracı kuruluş olarak kullanılması yüzünden, büyük bir rahatsızlık yaratmaktadır.
1990’lar ve 2003 yılı arasında Halk Bankası İran tarafından Birleşmiş Milletlerin Türk şirketlerine yağ ve endüstriyel gereçler, iletişim ve taşımacılık mallarını ve yapı malzemelerinin yaptırımlarını kısıtlamak adına kullanılmıştı.
Tüm bu gelişmelerin ışığında, sizden Halk Bankası’nın İran’a altın transferi faaliyetlerinin onaylanabilir bir yaptırım olup olmadığını düşünmenizi ısrar etmekteyiz. Bu yaptırımlarla ilişkili olarak P.L 112-230 kısmı bu senenin Temmuz ayında yürürlüğe girecektir. Sizden bunun Halk Bankası’nı ve onun Birleşik Devletler hissedarlarını nasıl etkileyeceği konusunda bir açıklama rica etmekteyiz. Bu iki yeni yasak gereksinimler için kullanılacak uygulama planı nedir?
Ek olarak tan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) 28 İran destekli yabancı şirketin Ocak 2013 yılında kurulmuş olduğunu bildirdi.Bu bilgi ayrıca TOBB’nin 2012 Eylül ayında yayınladığı ve 2011 yılında, 2.140 Iran destekli şirketin kurulduğunu gösteren ayrıca 651 İran tarafından finanse edilen şirketlerin 2012 yılının ilk dokuz ayında başlatıldığını belirten başka bir raporla devam etmektedir.
Bu 2010 senesinden beri yüzde 40 oranında bir artış olduğunu göstermektedir ve ortaya endişe verici bir eğilim ortaya koymuştur. Türkiye’de faaliyette bulunan bu şirketler İran’ın yasadışı nükleer programına devam etmek için olan (kullandığı) cepheler midir?
Türkiye, bu şüpheli İran firmalarının İran’a yasadışı nükleer programları konusunda yardım etmemeleri için ne gibi tedbirler almış bulunmaktadır?
İran’ ın yasa dışı nükleer programı ülkemizin ulusal güvenliğini tehdit etmekle birlikte aynı zamanda uluslararası herhangi bir terörist organizasyonuna olan herhangi bir destek hem ABD vatandaşları için hem de dünya çağındaki müttefiklerimiz ve ortaklarımız için ciddi bir tehlike teşkil ettiğine inanıyoruz.”
***
İşte 38 senatörün imzaladığı mektuptaki ifadeler böyleydi…
İşte o mektup sorası düğmeye basıldı...
17-25 Aralık FETÖ operasyonları arka arkaya geldi…
Devleti yönetenler alaşağı edilmek istenirken bankada çökertilmek istendi.
Bu FETÖ' nün tek başına işi değildi...
ABD'nin eliydi...
Büyük başarıya imza atan İran ile bankanın ilişkilerini düzenleyen ve Türkiye’ye önemli bir kaynak yaratan o dönemin başarılı Genel Müdürü Süleyman Aslan bertaraf edildi…
Oyun kurgu ile bertaraf edildi ki evinde yapılan aramada bulunan paralar kasıtlı simge olarak kullanılan ayakkabı kutularına yerleştirilerek "Ayakkabı kutularından milyon dolarlar' çıktı denerek medyaya görüntü verilerek çok iyi bir algı operasyonu oluşturuldu…
17-5 Aralık operasyonlarında kullanılan algı yönetimi teknikleri; ABD’ nin büyük oyununu perdelemek için dizayn edilmekten başka ne bir şey değildi. En küçük ayrıntı hesap edilmişti.
Öyle ki 17 yıllık ABD tecrübesi ve oyun kuranların amirlerine ulaşabilecek çevresi ile AK Parti ve hükümet içindeki olası engel olan bakan Egemen Bağış’ında bu tekere çomak sokmasını engellemek için onuda milletin gözünden düşürmek için itibar suikastının düzenlenmesinin ihmal edilmemiş olması büyük oyunu ortaya koydu…
Çünkü Bağış ABD’deki lobisi ile etkin bir isimdi…
Bertaraf edildi...
Anladınız mı şimdi İran ve Hindistan ile müthiş diyalog kuran Türk ekonomisine büyük katkı sağlayan, ABD uyarılarını dinlemeyen dünya markası olmaya başlayan Halk Bankası neden hedefti?
Halk Bankası o gün bir anda 1,6 milyar dolar zarara uğratıldı…
Yani ayakkabı kutusundan aslında ABD çıktı o gün…
İşin aslı büyük oyunun aktörü Fetö eliyle ABD'deydi!
Tıpkı 15 Temmuz gibi!..
Bu olayla belki ilgisi yok ama dün haber bültenlerine düşen FETÖ’ nun firari sanığı Adil Öksüz’ün 15 Temmuz darbe girişiminden 6 gün sonra ABD Başkonsolosluğundan tarafından telefon ile arandığının tespiti çok ama çok şey anlatmıyor mu?.
Yok efendim vizeyi iptal etmek için aramışlar!
Geçiniz...
Söyleyeceğim şu ki Türkiye şaibe altında bırakılmak isteniyor. ABD’ deki yeni tutuklama ile Varlık fonuna devredilen Türk ekonomisinin önemli ayağı Halk Bank hala hedef olarak gösteriliyor...
Yani perde arkasında Zarrab perde önünde Halk bank üzerinden Türkiye hedef gösteriliyor...
Yani oyun içinde oyun sürüyor!..
Demem şu ki; Türkiye ayağa kalktıkça sınırları,bölgesi ekonomisi, yönetimi ile apaçık bir şekilde hedef haline geliyor!..
Nedeni apaçık;
Batı ve ABD uyanan bağımsız bölgesinde güç olan bir Türkiye'yi asla istenmiyor!..
Üstat der ki;
Rüyaları gerçekleştirmenin en iyi yolu uyanmaktır...
Ey Batı...Ey ABD...
Türkiye uyandı artık...
Güzel bir atasözümüz var...
Korkunun ecele faydası yok...