BIST 9.473
DOLAR 34,55
EURO 35,99
ALTIN 2.998,66

Halbuki biz şükür kültüründen geliyorduk!

Sevgili dostlar; biz kökü mazide olan bir atî’yiz. Çok zor günlerden, çetin ve dar geçitlerden adeta sürüne sürüne bu günlere geldik. Dertsiz, sıkıntısız geçen günümüz çok azdır biizm. Bizim sabır hamurumuz kaderin kısgacında yoğrulmuş, ama daraldığımızda her daim Hak’kın yardım ve himayesi imdadımıza yetişmiştir.

Hal böyleyken bize ne oldu da elimizdeki eldiveni sıyırıp bir kenara attığımız gibi karakter ve mayamızı oluşturan şükür kültürümüzün bize kazandırmış olduğu kanaat, sabır, metanet, elimizdeki lokmamıza varıncaya kadar imkanlarımızı mağdur ve mazlumla bölüşme, dardakalanı kendimize tercih etme gibi meziyet ve erdemlik vasıf ve değerlerimizi bir kenara itip “şikayet kültürü”nün zoraki mağdur ve mazlumlarına dönüştük.

Peki ama neden!

Dostlar kimse kusura bakmasın, biz kültür soykırımına uğramış bir milletiz. Milletin kültür hafızasının kaybolup gitmesi için yapılması gereken her şeyi yaptılar. Onun için şaşıp kalmamak gerek. Kısaca alzaymır olmuş geçmişini unutup millî hafızasını kaybetmiş; karakter ve şahsiyetinin kutup başları başka kültür kaynaklarının verici unsurlarına bağlamış bir millet durumuna düşürüldük. Rahmetli Peyami Safa’nın ifade ettiği gibi millî kütüphanesine girip de tek kelime okuyamadan çıkan yeryüzündeki tek nesil bugünkü bizim neslimizdir. Halbuki insanoğlu mirasını yazıyla sürdürür. Medeniyetler yazı üzerine kurulur. Bu milletin geleceğine yönelik yapacağınız en büyük katliam yeni nesillerin kültür geçmişiyle bağlarını koparmanız ve onları belirlediğiniz yeni kılavuzlarla yabancı kültür ve medeniyetlerin kaynaklarına yönlendirmenizdir.

Elbette biyolojik soykırım da mümkündür. Ama biyolojik soykırımda her zaman için bir takım kılıç artıkları olur ve o artıklar bir gün yeniden dirilişe zemin teşkil eder. Kültür soykırımı ise yok edilmek istenen eskiye dair hiçbir kalıntıya meydan vermeden sosyal zemini tertemiz edip sahibine teslim eder.

Nitekim ingilizce “Tilki” anlamına gelen bir “ad” altında Türkiye’de yayın hayatına devam eden özel bir televizyon kanalı bu günlerde çekilen sıkıntıları kamuoyu ile paylaşmaya yönelik bir vatandaşımıza mikrofon uzatmış, kendisine mikrofon tutulan vatandaşımız da açlığını gidermek için bol bol su içtiğini ifade etmiş. Yine “bir dokun bin ahh işit” misali aynı doğrultuda kendilerine mikrofon uzatılan genç öğrenci topluluğunun şikayetlerini aynı kanal kamuoyu ile paylaşmıştı. 

Doğrudur biz ortalığın güllük gülistanlık olduğunu iddia etmiyoruz. Zaten insanın her günü eşit olmaz, iyi günlerimiz olduğu gibi darda kaldığımız günler de olur. Ama “beterin beteri var” diyerek halimize şükredip mutedil ve yapıcı davranışlarımızla toplumsal huzura katkı sunmamız mensubu bulunduğumuz “şükür kültürü”nün gereğidir. Zira biz bir bütünüz, hepimiz bu vatanın evladı ve aynı geminin yolcularıyız. 

Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan bellidir!

“Şükür Kültürü”nün “Şikayet Kültürü” ne dönüşeceği kaçınılmazdı. Zira bu yüce millet kültür soykırımına uğramış yeni nesillerin kendi öz kaynaklarına inecek, millî kütüphanelerindeki ecdadın ruh yapısını yansıtacak yayın ve eserlerden yararlanacak kılavuzu elinden alınmış ve kendilerine  bilgi kaynağı olarak Meydan Larousse ve Anabritanika Ansiklopedileri öğütlenmiş, birisi Fransız, diğeri İngiliz anlayış ve hedefleri doğrultusunda hazırlanmış olan bu iki Ansiklopedi yeni nesillerin temel bilgi kaynağı olarak bütün evlere girmiş ve kütüphanelerindeki baş köşeyi kapmıştı.  Böylece neslimiz Fransız ve İngilizlerin belirlediği şablon doğrultusunda bilgilenmiş, elde ettiği o bilgi doğrultusunda düşünmüş, karşılaştığı olayları da ona göre yorumlaya gelmiştim.

Sevgili dostlar, şimdi anladınız mı bu millete kültür soykırımını yaşatanların ve onların günümüzdeki uzantılarının, Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığına İmam-Hatip Okullarının, Kur’an Kurslarının, İlahiyat Fakültelerinin açılıp yaygınlaşmasına niçin karşı olduklarını ve bunun altında yatan asıl sebebi! Onlar bu milletin özüne dönmesini, milli değer ve harsıyla bütünleşip yeniden ayaklarının üstüne dinelmesini hiç istemezler.

Kaderin üzerinde bir kader vardır!

Onlar nederse desin, hangi tür soykırımı gerçekleştirmeye çalışırsa çalışsınlar; biz imparatorluk varisi bir milletiz. Bu aziz millet kendi öz bilgi kaynaklarına, ruh ve manasına, kültür ve harsının derinliklerine inme yolunda elde etmiş olduğu imkanlarla yol almış, yavaş yavaş kendine gelmiş ve ayaklarının üzerine dinelmeye muktedir olmuştur. Onların asıl derdi; bizim kendimize gelip, o tarihi şuur ve sorumluluk duygusu içerisinde ayağa kalkmamızdır. Zira biz ayağa kalkarsak bizimle beraber 44 ülke de ayağa kalkacaktır. Kaldı ki bu ülke, kendisine hükmetmek isteyenleri arkadan dolaşmış ve Katar’da Libya’da Somali’de üst kurmuş, üstelik Helikopter, Uçak Gemisi yapmaya başlamış  İHA’ları, SİHA’ları, TİHA’ları gök yüzüyle kucaklaştırmış. Kısaca 300 yıldan bu yana ilk defa büyümeye başlamış, İstanbul Kanalı ile birlikte Panama, Süveyş kanallarından sonra dünyanın 3. Kanalıyla Deniz Ulaşımında söz sahibi olacağını bütün dünyaya ilan etmiştir.

Elbette ki, o namert gürüh, dıştaki ve içteki yandaşlarıyla bu gidişata engel olmak isteyecek ve ellerinden geleni arkalarına koymayacaklardır. Ama bilmiş olsunlar ki  bu ŞANLI GİDİŞAT’ın arkasında Rabbimin yardımının ötesinde yalnız ben ve siz değil, bütün Türk Dünyası, İslam dünyası, Afrika ve mazlum milletler, dua ve niyazlarıyla birlikte  dimdik ayaktadırlar.

Kalın sağlıcakla sevgili dostlar.