Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, "28 Şubat'a doğrudan veya dolaylı destek olan herkes gerek kurumsal olarak gerekse de kişisel olarak yargı önüne çıkartılmalı. İş adamları, kamunun, bankaların içini boşaltanlar, haksız karar veren, brifinglere katılan yargı mensupları, işverenler, medya mensupları, siyasetçiler, kamu görevlilerinin her birisinin yargı önünde hesap vermesi gerekiyor." dedi.
Abone olHak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, 28 Şubat "postmodern darbesi"nin 22'nci yılı nedeniyle Hak-İş Genel Merkezi'nde düzenlediği basın toplantısına, eski Başbakanlardan Necmettin Erbakan'a rahmet dileyerek başladı.
28 Şubat 1997 tarihinin Türk demokrasi tarihinde kara bir leke olduğunu ifade eden Arslan, Hak-İş'in kurulduğu günden itibaren Türkiye ve dünyada darbelere ve demokrasiye yönelik müdahalelere karşı her zaman halktan, demokrasiden ve özgürlüklerden yana tavır geliştirdiğini vurguladı.
Arslan, 12 Eylül darbesi döneminde de demokrasiden, özgürlüklerden yana güçlü bir şekilde tavır aldıklarını belirterek, aynı tavrı 28 Şubat müdahalesi, 27 Nisan e-muhtırası ve 15 Temmuz hain darbe girişimine karşı da sergilediklerini söyledi.
Arslan, şu ifadeleri kullandı:
"Demokrasi ekmeğimiz, demokrasi geleceğimiz ve demokrasi işimizdir. 28 Şubat sürecini Milli Güvenlik Kurulu kararları başlatmıştır. Bu kararın planlayıcısı, bu kararın uygulayıcısı ne yazık ki o günkü Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel'dir. Onunla birlikte askeri bürokrasinin ortaya koyduğu Milli Güvenlik Kurulu bildirisi yeni bir sürecin başlangıcını sağlamıştır."
Arslan, 28 Şubat sürecinde çok sayıda askeri personelin ordudan ihraç edildiğini ama FETÖ'cü askerlere dokunulmadığına dikkati çekerek, bu durumun ihraçlarda FETÖ parmağı olduğunu gösterdiğini vurguladı.
Medyanın 28 Şubat'ı meşrulaştırmakta etkin bir şekilde kullanıldığına işaret eden Arslan, o dönem Ali Kalkancı, Fedime Şahin ve Müslüm Gündüz gibi isimlerin medya eliyle gündeme getirildiğini anımsattı.
"Antidemokratik oluşumlara karşı soylu bir mücadeleyi birlikte verdik"
Bazı sivil toplum örgütü, sendika, işveren ve meslek kuruluşlarının 28 Şubat sürecinin "silahsız kuvvetleri" olarak görevlendirildiğine dikkati çeken Arslan, şunları kaydetti:
"28 Şubat sürecini kendi ifadeleriyle 'beşli çete', 'beşli inisiyatif', 'yıkım ekibi' gibi tanımlamalarla bilinen bir oluşum gerçekleştirdi. Bu oluşum, TOBB'un, TİSK'in, TESK'in, Türk-İş'in, DİSK'in içinde olduğu bir yapıdır. Bu yapıya Hak-İş de dahil edilmek istenmiştir. Refik Baydur'un 'Bizim Çete' kitabında bu açıkça yer almaktadır ve biz bunun şahidiyiz. Ancak Hak-İş olarak, bu ve benzeri antidemokratik, yıkım ekiplerinde, çetelerin arasında yer almayacağımızı, demokrasiden, milli iradeden, özgürlüklerden, ülkenin normalleşmesinden yana tavır aldığımızı ifade ettik. Bizim bu tavrımız birilerini ciddi şekilde rahatsız etti. Başta genel başkanımız olmak üzere sendikalarımız tehdit edildi. Her an bir müdahaleyle karşılacağımız, bu müdahalede de bizim zarar göreceğimiz söylenerek, yerimizin ve rolümüzün farkı olduğu ifadeleriyle bizler tehdit edildik, baskı gördük. Hak-İş'e geri adım attıramayanlar, iş yerimize saldırdılar."
O dönem Hak-İş üyelerinin baskıyla, tehditle, çeşitli suçlamalarla istifa ettirildiğini hatırlatan Arslan, o dönem olduğu gibi bundan sonraki süreçlerde de bu tür antidemokratik oluşumlara karşı soylu bir mücadele verdiklerine değindi.
"Milletten özür dilemeliler"
Mahmut Arslan, 27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerinde askeri bürokrasiyle iş tutan bazı konfederasyonların 28 Şubat sürecinde darbecilerle kol kola olduğunun altını çizerek, bu yapıların milli iradeyi ve kendi varlık nedenlerini yok saydığını anlattı.
28 Şubat davasının Türk demokrasisi açısından tarihi bir dava olduğunu dile getiren Arslan, 12 Eylül davasında olduğu gibi kendilerinin 28 Şubat davasının açılmasında da aktif rol aldığını anlattı.
Hak-İş olarak 12 Eylül darbe davasına müdahil olduklarını ama 28 Şubat davasına müdahil olma taleplerinin kabul edilmediğini aktaran Arslan, şöyle konuştu:
"Koskoca 28 Şubat davası süreci 21 sanığın cezalandırılmasıyla sonuçlanmıştır. Tamamına yakını emekli askerlerden oluşan bu kişilerin yaşlarından dolayı bu cezaları yatmayacakları da aşikardır. Niye onlar yargılanmıyor diye soran bazı sanıkların varlığı 28 Şubat dava sürecinin gerçek anlamda tamamlanmadığını göstermektedir. Bizim iddiamız, 28 Şubat'a doğrudan veya dolaylı destek olan herkes gerek kurumsal olarak gerekse de kişisel olarak yargı önüne çıkartılmalı. İş adamları, kamunun bankaların içini boşaltanlar, haksız karar veren, brifinglere katılan yargı mensupları, işverenler, medya mensupları, siyasetçiler, kamu görevlilerinin her birisinin yargı önünde hesap vermesi gerekiyor. Bugün bu kuruluşların başında başkaları olabilir."
Hedeflerinin kişiler olmadığına işaret eden Arslan, TESK, Türk-İş, TİSK, DİSK'in o dönem ki yöneticilerinin kurumları adına bu görevleri üstlendiğini bildirdi.
28 Şubat sürecindeki suçluların cezalandırılması adına Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 20 Nisan 2018'de Ankara Emniyet Müdürlüğüne yazdığı bir talimatnameden umutlu olduklarına dikkati çeken Arslan, bu talimatnamede 28 Şubat sürecinde etkin olan sivil toplum kuruluşu, üniversite ve medya kuruluşlarıyla ilgili yazılı ve görsel belgelerin ivedilikle gönderilmesinin istendiğini aktardı.
Basın toplantısının ardından, Hak-İş'in iktisadi işletmesi olan Hak-İş MEYEB ile Özçelik-İş Sendikası arasında iş birliği protokolü imzalandı.
Protokolle Hak-İş MEYEB, Özçelik-İş Sendikasının üyelerine mesleki yeterlilik belgesi verecek, belgelendirme ücretleri sendika tarafından karşılanacak.