Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Suudi Arabistan’ın bu yıl uygulamak istediği hac kotası konusunda netice alınamaması durumun...
Abone olDiyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Suudi Arabistan’ın bu yıl uygulamak istediği hac kotası konusunda netice alınamaması durumunda 14 bin 800 hacı adayının hac ziyaretini gelecek seneye erteleyeceklerini açıkladı.
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, bir televizyon kanalında katıldığı programda, son günlerde kamuoyunda sıkça yer alan konular hakkında önemli açıklamalarda bulundu. İslam coğrafyasının içinde bulunduğu durumu Mısır’da meydana gelen gelişmelerle birlikte değerlendiren Görmez, "Mısır’da meydana gelen ihtilal, meşruiyetini din üzerinden sağlamaya çalıştı. Son yıllarda İslam coğrafyasını izlerken bir müslüman olarak, sorumlu bir birey olarak ellerimizi duaya kaldırmaktan başka çarenin olmayışına insan çok üzülüyor. İslam coğrafyası zaman zaman çok zor süreçlerden geçti ama belki de bu kadar zor süreçlerden hiç geçmedi. Dışarıdan çok ciddi bir İslamofobia dalgası var. Bir nefrete dönüşüyor. Bu nefretin etkisi insanlar üzerinde sürekli artıyor" diye konuştu.
"EZHER ŞEYHİ AHMET ET TAYYİP’İN AÇIKLAMALARI EZHER’İN TARİHİ MEHABETİNE YAKIŞMADI"
Ezher Şeyhi Ahmet Et Tayyip’in açıklamalarını hatırlatan Görmez, "İslam dünyasında çok muhteşem bir geçmişi olan Ezher’in içerisine düştüğü konum beni çok büyük bir üzüntüye sevk etti. Yüzyılın başında Ezher’e biçilen rollerde hep siyasi olmuştur" dedi.
Görmez, Ezher şeyhliğinin Mısır’daki konumunun Anayasa’daki yerinim Cumhurbaşkanlığından sonra ikinci konumda olduğunu belirterek, "Yüzyılın başında Osmanlı’dan sonra İslam dünyasında ortaya çıkan o dini otorite boşluğunu doldurmak için İngilizlerin de bizatihi teşvikiyle Ezher’e zaman zaman din üzerinden mühendislik yapılabilecek bir konum biçmek için bir çaba içerisine girildiğini araştırmacılar tüm yönleriyle ortaya koyuyorlar. Ezher’in mümkün olduğu kadar İhvan’dan ayrı bir yerde hatta ona karşı bir yerde durmasına daima çok önem verilmiştir. Ordu meşruiyetini Ezher’le tamamlıyor. Ezher Şeyhi Ahmet Et Tayyip’in iki gün önceki açıklaması Ezher’in tarihi mehabetine yakışmamıştır. Bir dini bir kurumun başındaki bir insanın sadece bir cümlelik dayanak zikrederek orada bulunmasını yakıştıramadım. Bu sefer ki ihtilalde işin siyasi boyutundan ziyade dini ve ilmi boyutlarıyla ilgili çok ciddi bir kırılma noktası olacaktır. Belki de araştırmacıların tahlil etmekte çok güçlük çekecekleri bir ittifak kuruldu. İlk defa Ezher, ordu, Kıptiler, Selefiler çok aşırı seküler kesim bütün bunların ittifakı ileride çok konuşulacaktır" ifadelerini kullandı.
GEZİ PARKI OLAYLARI
Taksim Gezi Parkı olaylarına ilişkin konuşan Görmez, "Ağaç, tabiat, çevre, kainatın düzeni bütün bunlar çok güzel. Ama bütün bunları savunmak için yeni kuşağın kullandığı dil çok öfkeli" dedi.
Sosyal medya marifetiyle yeni kuşağın kullandığı küfürlü, öfkeli dilin özeleştiri sebebi olduğunu belirten Görmez, şöyle devam etti: "Biz din adamı, öğretmenler, üniversiteler, okullar olarak yeni nesli kuşatacak bir gönül dili bulamamışız. Hadiseleri değerlendirirken en zor işlerden bir tanesi suçla masumiyetin birbirine karışması olmuştur. Artık yeni kuşaklar sadece annelerinden, babalarından, hocalarından öğrendiklerini sergilemiyorlar. Aynı anda birkaç dakika içerisinde başka ilden gelen bir arkadaşımızın haberi, bir tweeti, yahut dil biliyorsa Amerika’dan, İngiltere’den, Rusya’dan dünyanın muhtelif yerlerinden insanlardan aldığı bilgilerle donanıyor. Sürekli bir bilgi donanımına tabi tutuluyor. Orada bir enformatik cehalet oluşabiliyor. Oradan öfkeler üretilebiliyor. Haberlerin büyük bir kısmı yalan olabiliyor. Dolayısıyla belki bütün eğitimcilerin, hocaların, Diyanet İşleri Başkanı olarak söyleyeyim; biz bu kuşağa hitap edecek bir dile henüz sahip değiliz. O dili bulmak için büyük bir çaba içerisinde olmamız gerekiyor. Sadece cami cemaatine hitap etmek yetmiyor. Bilakis bu gençlerle çok güzel diyaloglar kurarak onları kuşatacak bir dile sahip olmamız gerekiyor. Üniversitelerimizin, Milli Eğitim Bakanlığımızın, bütün öğretmenlerimizin bu konu üzerinde düşünmesi gerekiyor."
BEZM-İ ALEM VALİDE SULTAN CAMİİ RAPORU
Görmez, Bezm-i Alem Valide Sultan Camii’sinde yaşananlara yönelik ise "Teftiş Kurulumuzdan iki arkadaşımızı aynı saatte görevlendirdik. Üç günlük güvenlik kameraları kayıtlarını an be an takip ettiler. Önce şunu ifade etmek isterim. Bir mümin olarak hasbel kader bu cübbeyi, bu sarığı giymiş bir din hizmetkarı olarak, herhangi bir olayda suçu ne olursa olsun dini, rengi, ırkı ne olursa olsun bir insan can havliyle yaralı olarak bir mabede sığınırsa o bize Allah’ın emanetidir" diye konuştu.
"BENİM ALNIMI KOYDUĞUM YERİ HERHANGİ BİR SARHOŞ AYAĞIYLA TEPELEYEMEZ"
Bu konuya ilişkin kabul etmeyecekleri hususları paylaşan Görmez, şöyle devam etti: "İçinde her türlü şiddetin, kötülüğün bulunduğu bir kalkışma hareketinde Allah’ın evi olarak nitelendirilen bir mescidi, bir camiyi üs olarak, karargah olarak, lojistik bir merkez olarak kullanabilir miyiz, kullanamaz mıyız? Üzerinde durulması gereken nokta burasıdır. Biz bunu kabul edemeyiz. Burada camimizin harimi ismetine tecavüz vardır. Bu doğru değildir. İkinci bir husus, caminin bir masumiyeti vardır. Böyle bir mabede rastgele girilerek, içeride yapılmayacak her şeyi yaparak, mabet masumiyetini çiğnemek doğru değildir. Cami sadece namaz kılma mekanı değil, cami aynı zamanda özgürlüğümüzün, bağımsızlığımızın sembolüdür. Benim alnımı secdeye koyduğum yeri herhangi birisi sarhoş olarak ayağıyla tepeleyemez. Müminlerin secde ettiği mekanı herhangi birisi gelip ayakkabıyla çiğneyemez. Burada suç ve masumiyet birbirine karışmıştır. Caminin içerisinde her türlü hareket var. ’Arkadaşlar burası Allah’ın evi’ diye ikaz eden insan da, ayakta duramayacak kadar sarhoş olmuş içeriye girip mihrapta oturan da, üstünü başını tamamen soyup orada gezinende, cami içerisinde kız arkadaşını öpen de, köşesinde oturup dışarı sakinleştiğinde dışarıya çıkmak isteyen de, edebiyle erkanıyla gidip köşede oturan da var. Camiye giren gençlerin bütün tavırlarını, düşüncelerini tekdüze olarak kabul etmek haksızlık olur."
CAMİDE BADMİNTON OYNANMASI
Geçen yıl Gençlik ve Spor Bakanlığı ile bir protokol imzaladıklarını hatırlatan Görmez, "Amacımız, yazın binlerce çocuğumuz o tatil hakkını camide Kur’an-ı Kerim öğrenerek, Peygamberimizi öğrenerek, dinini öğrenerek geçiriyor, bu vakit onların tatil vakitleri. Bizim Diyanet olarak da bu konuda hassas olmamız lazım. O çocuklarımız 2 saat orada derslerini aldıktan sonra belki caminin yanı başında belki oraya yakın bir spor alanında spor yapabilsinler. Oyun alanları varsa o oyun alanlarını kullanabilsinler diye bir protokol imzaladık" dedi.
Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nün spor malzemelerini camiye getirdiğine dikkat çeken Görmez, "Milas Ulu Camii’nde mihrabın önünde fileler kuruluyor. Yetişkinlerin mihrabın önünde file kurarak, oyun oynamaları, onu da haber ajanslarını çağırıp kaydetmeleri, haber ajanslarının kayıtlarını da İngilizce’ye, Arapça’ya çevirip bütün dünyaya servis etmeleri doğrusu beni son derece üzmüştür. Soruşturmada ilk gelen bilgiler bunun bir tertip olması. Bu bizi daha çok üzüyor. Camiye gelen çocuğun muhayyilesinde kötü bir iz bırakacak hiçbir davranışın, hiçbir din adamından, hiçbir cemaatten sadır olmaması lazım. Diyanet İşleri Başkanlığı’nda o sahneyi mihrapta izleyen bir müftü olamaz. Böyle bir müftü, müftülük sıfatını kaybetmiştir benim nazarımda. Yetişkin iki hanımefendinin çocukların önünde fileyi kurarak oyun oynamasını ve bunun da kameralara çekilerek bütün dünyaya servis edilmesine izin veren bir müftü belki bir memur olabilir ama müftülük sıfatını kaybetmiştir" açıklamalarında bulundu.
ALEVİLİK TARTIŞMALARI
"Alevilik konusu Sünnilerle Aleviler arasında bir konu değildir" diyen Görmez, "Tarih boyunca da olmamıştır. Devletle Alevilik arasında yahut Alevi vatandaşlarımız arasında olmuştur. Bunun altını çizmek gerekiyor. Çünkü Alevi vatandaşlarımızın talepleri vardır. Bu taleplerin nasıl karşılanacağına dair bir düzenleme yapacak mekanizma doğrusu devlet mekanizmasıdır. Bu sorunu toplumsallaştırmaya yönelik olduğunu da artık hepimiz biliyoruz. Fakat o tutmadı, tutmaz da. Bütün bunlar bu sorunun farkında olan dahili ve harici unsurların bu sorunu toplumsallaştırmaya yönelik çabalarından ibarettir. Bir defa onlar umutlarını kessinler. Bu ülkede bu olmaz" ifadelerini kullandı.
Alevilik konusunun dini, teolojik tartışmadan çıkarılıp hukuk, demokrasi, insan hakları, inanç özgürlüğü alanlarında halledilmesi gerektiğine dikkat çeken Görmez, şunları kaydetti: "O alanlarda tartışmamız gerekiyor. İkincisi, herkes bu konuda konuşurken diline ve üslubuna dikkat etmesi gerekir. Kucaklayıcı olacak, kuşatıcı olacak. Kucaklayıcı, kuşatıcı, tanıyıcı bir dil bulmak zorundayız. Yapılacak en önemli hususlardan bir tanesi bu konudaki bütün gerilim noktalarını ortadan kaldırmaktır. Anadolu Aleviliği Sünniliğin zıddı değildir. Anadolu Sünniliğin de asla Aleviliğin zıddı değildir. Böyle bir kamplaşma bu ülkede yaşanmaz, ben buna inanmıyorum. Onun için bu gerilim alanlarını behemehal ortadan kaldırmak gerekiyor. Herhangi bir vatandaşımız herhangi bir yerde bir cem evi yapmak ister. Müracaatını yapar. Müracaatını yaptığı mahalli idare bu görevi yerine getirip getirmeyeceğini İçişleri Bakanlığı’na sorar. İçişleri Bakanlığı Diyanet İşleri Başkanlığı’na sorar. Diyanet İşleri Başkanlığı bunu dini bir mesele olarak görmediği için Din İşleri Yüksek Kurulu’na göndermez Hukuk Müşavirliği’ne gönderir. Hukuk Müşavirliği ’İslam’ın tarih boyunca mabedi camidir başka ibadethane tanımıyoruz’ der gönderir ve daha sonra tartışmalar başlar. Şimdi o ikilemden her birlikte kurtulmamız lazım. Cami-cem evi ikilemi, Alevi-Sünni ikilemlerinden kurtulmamız lazım. Herhangi bir Alevi vatandaşımız bu ülkede inandıklarından dolayı, inandıklarını yaşayamadığından dolayı. İnancına ait bir mekânı, bir duayı, bir niyazı, bir istiğfarı, bir salâvatı, bir erkanı, yerine getiremediği için kendisini ötekileşmiş, ikincil konuma düşmüş bir insan olarak görürse bundan her müminin vicdan azabı duyması gerekir. Cem evini caminin alternatifi, İslam’ın dışında farklı bir dinin mabedi gibi göstermek doğru değil. Bizim öteden beri üstünde durduğumuz en önemli hususlardan bir tanesi hep bu olmuştur. Bu asla cem evlerine karşı olduğumuzdan değil. Bu inanç bütünlüğümüzü korumak bakımından, çok önemsediğimiz bir konudur.
HAC KOTASI
Hac kotası konusunda da değerlendirme yapan Görmez, Suudi Arabistan’ın her ülkenin nüfusunun binde biri olarak bir kota tanıdığına işaret ederek, "Bu sene Kabe’deki inşaatlardan dolayı her ülkenin hacılarının yüzde 20’sini kısma yoluna gitti. Büyük çabalar gösterildi ama zannediyorum henüz bir netice alınamadı. Eğer netice alınamazsa Bakanlıklar arası Hac Umre Kurulumuz var o kurulumuzun aldığı karar gereği kura çekerek bu 14 bin 800 kardeşimizin haccını gelecek seneye ertelemeyi planlıyoruz" açıklamasında bulundu.
(İHA)