Habere ulaşmada tercih edilen ilk mecra
Benim kuşağım, internet devrimini de anlamakta epey zorlandı...
Her ne kadar
gazeteciliğe 1985 yılında, dönemin en yenilikçi
yayınlarından olan Nokta dergisinde başlamış olsam
da kendimi geleneksel medyanın has bir evladı
olarak görürüm. Gazeteciliğe yeni bir soluk getirme iddiasıyla yola
çıkan benim kuşağımın gazetecileri kısa süre içinde pes
edip muhafazakârlaştık ve yeniliğin hep aynı kalıplar
içerisinde kalıp, sadece içeriği değiştirtirmekle mümkün olduğu
yanılgısına kapıldık. Öyle ki 1990 başlarında ortaya çıkan özel
televizyon kanallarında habercilik yapmayı tercih
eden meslektaşlarımızı bile küçümsedik.
****
Benzer bir şekilde benim
kuşağım, internet devrimini de anlamakta epey
zorlandı, sonradan “sosyal medya” adını
alacak olan olgunun, haberleşmede birinci sırayı alacağını ve diğer
mecraları yıkıp geçeceğini öngörmedi veya kabullenmek
istemedi.
Bu nedenle, birbiri peşisıra ortaya çıkan habercilik yapma
iddiasındaki bazı internet sitelerinin yine büyük bir hızla
ortadan kaybolmaları, benim kuşağım tarafından keyifle
izlendi. Halbuki bu tür iniş çıkışlar son derece
doğaldı.
Nitekim kısa bir süre sonra işler
rayına oturdu ve benim kuşağımın da dahil olduğu,
bu ülkede habercilik yapma iddiasındaki hemen hemen herkesin
habere ulaşmada tercih ettiği ilk mecra internet
oldu.
****
Bunun nedenlerine
bakacak olursak öncelikle bir meslek olarak
gazeteciliğin can çekiştiğini vurgulamak lazım.
Sadece Türkiye’ye özgü olmayan bu durumun içiçe geçmiş sayısız
nedeni var. Tabii ki akla ilk olarak medya sahipleri ile
siyasi iktidarlar ve ekonomik güç sahipleri
(reklamverenler) arasındaki ilişkiler, sansür, otosansür gibi
konular geliyor. Ardından yeni iletişim
teknolojilerini sonuna kadar kullanan sosyal medyanın
haber ve yoruma daha hızlı, daha çabuk ve daha özgür bir şekilde
ulaşılmasını sağlaması ve bu yönüyle geleneksel medyayı
hayli zorlaması geliyor.
Sosyal medya ortamının sunduğu
en önemli imkanlardan biri, vatandaşları bundan
böyle haber ve yorumun sadece tüketicisi olmaktan
çıkarmasıdır. Sosyal medyayla birlikte internete erişme imkanı olan
herkes herhangi bir konuyu haberleştirme, bunların görsel
malzemelerini başkalarının paylaşımına sunma, akan
haberleri yorumlama ve süren tartışmalara aktif olarak katılma
imkanına sahip.
Tabii bunun bir de olumsuz
yönü mevcut: Vatandaşın haber-yorum ağına bu şekilde aktif
olarak katılır olmasıyla haberin deformasyonuna, buna bağlı
olarak dezenformasyon, manipülasyon gibi
risklere de son derece elverişli bir zemin ortaya çıkıyor.
Öncelikle gazeteciliğin temelini oluşturan (son dönemde
ülkemizde yaşananlara bakılırsa “oluşturması gereken” demek daha
doğru olabilir) haberi kaynağından
doğrulatmak, haberi birden fazla kaynaktan
kontrol etmek, haberin olabildiğince tüm
unsurlarını kullanmak gibi ilkeler sosyal medya ortamında
kolaylıkla berhava olabiliyor.
Bu arada geleneksel medyanın da,
sosyal medyaya ayak uydurma telaşıyla eskisi kadar titiz
ve dikkatli davran(a)madığını gözlüyoruz.
Bir diğer sorunlu alansa sosyal medyanın
denetimi. Devletler, hatta ekonomik güç sahiplerin geniş ölçüde
sosyal medyayı denetleme imkanına sahipler. Buna
karşılık sivil toplumun bu konuda büyük ölçüde çaresiz olduğunu
görüyoruz. Örneğin her türden ırkçı, ayrımcı, kışkırtıcı
haber görünümlü manipülasyonlar ve görüşler sosyal medya
üzerinden hızla ve geniş bir şekilde yayılıyor. Bu konuda
ülkemizden bir çırpıda sayısız örnek verebiliriz. İşin
acısı, özellikle ırkçı-ayrımcı kişilerin kimliklerini bile
gizlemeye ihtiyaç duymuyor olmaları hatta bu sayede daha da popüler
oluyorlar.
Türkiye’de son dönemde değişik nedenlerle
işlerini kaybeden çok sayıda gazeteci var ve
bunlardan mesleğini sürdürmek isteyenler büyük ölçüde
sosyal medyaya yöneliyor. Onların bu çabalarını
desteklememiz ve kendilerini tebrik etmemiz
gerekiyor. Ne var ki şu aşamada bir gazetecinin sosyal medya
üzerinden geçimini sağlaması çok zor. Tam da
burada bir paradoksla karşı karşıyayız:
Gazeteciliğin sadece geleceği değil bugünü de sosyal medyada ancak
gazetecinin sosyal medya üzerinden kişisel geleceğini
garanti altına alması çok zor.
Bu sorunun aşılabilmesi için birkaç yol
akla geliyor:
• Büyük medya kuruluşlarının, kendi
gazete/televizyon/radyolarının içeriklerini yayınlamanın
ötesinde, internet haberciliğini esas alan özgün yatırımlara
yönelmeleri gerekiyor.
• En azından şu aşamada internet haberciliğinin
kendisini finanse etmesi epey zor olduğu için, bağımsız,
alternatif, araştırmacı gazetecilik yapmak isteyen gazeteciler bazı
sivil toplum kuruluşları tarafından desteklenebilir veya basın ve
ifade özgürlüğünü dert edinen bazı kişi ve kurumlar bu amaca
yönelik kâr amacı gütmeyen kurumlar oluşturabilirler.
• En önemlisi, internette habercilik yapma
iddiasındaki ve sayıları epey yüksek olan bağımsız girişimcilerin
kurumsallaşması şart. Bunun olmazsa olmazının, habercilik
iddiasındaki haber sitelerinin, kendi haberlerini kendilerinin
üretmesi olduğu kanısındayım. Kuşkusuz bir internet sitesinin
gazete ve televizyon kanallarının haber merkezleri kadar muhabire
sahip olması zordur ancak “sıfır muhabir, birkaç editör”le
başkaları tarafından üretilmiş haberlere takla attırarak internet
haberciliği yapma devrinin çoktan kapanmış olması gerekirdi.
Bu bağlamda, inter’un 13. yaşını
kutluyor ve internet haberciliğinde kurumsallaşma konusunda ciddi
adımlar atmış olmaları nedeniyle kendilerini tebrik
ediyorum.