Güzel şeylere odaklanmak lazım...
Bir haftadır Kazakistan’da idim. Al Farabi Üniversitesi davet etti, gittim, derslere girdim, doktora öğrencimin tez jürisinde bulundum. Türkiye gündeminden de biraz uzaklaştım.
Bu yıl büyük alim, filozof Al Farabi’nin doğumunun 1150 yılı. Al Farabi Üniversitesi ise dünya akademik ölçütleri içerisinde çok iyi yerlerde bulunan saygın bir üniversite. Kazakistan’ın ilk başkenti ve hali hazırda en fazla nüfusa sahip şehri Almatı’da bulunuyor. Üniversite’nin büyük bir yerleşkesi var. Öğrencilerin rahat edebileceği şartları oluşturmak için fevkalade çalışmalar yapılmış durumda. Gitmişken tüm kampüsü gezdim. Kütüphaneyi, öğrenci birliğini, kafeteryaları gördüm. Sınıflarında ders verdim, derslerin işleniş biçimlerine tanıklık ettim. Öğretim üyelerinin bir bölümü ile uzun vakit geçirmek ve sohbet etmek imkanı buldum. Şunu rahatlıkla ifade edebilirim ki, Kazakistan’ın dünya bilim iklimine büyük katkıları olacak. Al Farabi Üniversitesi de bu katkıları maksimum düzeye çıkarabilecek bir üniversite olarak Türk dünyasının en saygın üniversiteleri arasında her zaman anılacak. Türk dünyasının büyük alimi Al Farabi adına da kurulan bir üniversiteye de elbette bu yakışır.
Üniversitenin bir de Al Farabi Müzesi var. Çok keyifli. Yolu düşen herkese mutlaka gezip görmesini öneririm.
Almatı da pek çok güzel müze var ayrıca. Ben hepsini görmeye çalıştım ama ne yazık ki hepsine vaktim olmadı. Çok uzun yıllar önce gezdiğim Müzik aletleri müzesini bu gidişte yeniden gezdim. Dışı yıllar öncesi ile aynı görünüyor ama içi çok modernize edilmiş ve harika bir sunum gerçekleştirilmiş. Müzede tarih boyunca Türk dünyasında kullanılan tüm müzik enstrümanlarını görebiliyorsunuz. Bu kadar zengin bir müzik geçmişimiz ve birikimimiz olduğu için hepimizin göğsünü kabartacak, gururlandıracak bir yer.
Eskiden Milli Müze Almatı’da idi, Akmolla Şehri Astana adıyla başkent olunca orada kuruldu. Astana’nın adı şimdi Nursultan oldu. Ama Almatı’da kalan Etnoğrafya müzesi olarak hizmet veren bu müze de çok görkemli. Gezilmesi gerekir.
Eski adıyla Kazakistan Bilimler Akademisi (Akademi Nauk) şimdiki adıyla Gılım Ortalığı olan muhteşem binanın içinde dört ayrı müze var. Herbiri çok etkileyici hepsini de gezdim ve gün yetmedi. Özellikle kitap severler için yazma eserler bölümünü öneririm. Hacettepe Üniversitesi’nden gelen bazı bilim insanlarımızı da gezdiğim esnada gördüm ve mutlu oldum, demek ki biliniyor.
Kazak aydınlanmasının öncülerinden Ahmet Baytursunoğlu’nun müze evi de gezip gördüğüm yerler arasında yer aldı. Türkiye’den giden bazı bilimsel kuruluşlarımızın bıraktıkları anılar da orada sergileniyor. Umarım daha çok gidip gören olur.
Köktepe ve Şınbulak’ı anlatmaya burası yetmez diye düşünüyorum. Almatı dağlarla çevrili. Dağların arasında geniş vadiler ve sular akan nehirler var. Köktepe’ye çıkıp şehri seyretmek doyumsuz bir zevk. Abay adlı güzel bir Kazak yemekleri lokantası var. Yemekler çok lezzetli. Şınbulak’ın en son noktasına kadar teleferik var. 3200 metrede hava tertemiz ve güzel çay içip sohbet edeceğiniz kiyiz üy denilen çadırlar kurulmuş. Kayak pistleri ise dünya çapında biliniyor.
Almatı’ya ilk ayak bastığım günden bu zamana otuz yıldan fazla zaman geçmiş ama bu arada şehir gerçekten çok değişip güzelleşmiş, doğası da bozulmamış.
Genç nüfus fazla. Üniversitelere kızlar mı çok rağbet ediyor bana mı öyle geldi bilmiyorum ama kesinlikle erkeklerden çok kızlar var.
Muhtar Avezov Tiyatrosu’nda Abay oyununu izledim. Abay Kazak aydınlanmasının çok önemli bir ismidir. Bu yıl, Unesco tarafından Abay Kunanbayev yılı olarak ilan edildi ve Türkiye bu konuyu önemsiyor. Türksoy ve Uluslararası Hoca Ahmet Yesevi Türk-Kazak Üniversitesi Abay yılı ile ilgili güzel çalışmalar yapıyor. Bu konuyu sizlerle bir dahaki yazıda ayrıntılı olarak paylaşmak istiyorum.
Sözün kısası, Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri arasında ilişkiler iyi gidiyor. Bilimsel ilişkiler de gayet iyi. Geliştirmeliyiz. Daha ileri götürmeliyiz.