BIST 9.390
DOLAR 34,44
EURO 36,38
ALTIN 2.839,32
HABER /  GÜNCEL

Gürtuna'dan İstanbul'a müjde

NTV'den Defne Sarısoy'a konuşan Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna, İstanbullulara müjde verdi:

Abone ol Defne Sarısoy: Seçilerek göreve gelen kişiler sürekli kamuoyunun gözetimi altında çalışıyor. Hele sözkonusu olan görev, İstanbul gibi bir metropolün belediye başkanlığı olunca, dikkatlerin odağında olmamak imkansız. Aldığınız kararlar birebir burada yaşayanların günlük hayatına etki ettiği için, öncelikle İstanbullular’ı fazlasıyla etkileyen bir konuyla başlamak istiyorum. Bahar ayları ile birlikte başlayan yol çalışmaları zaten güçlükle ilerleyen kent içindeki trafiği içinden çıkılmaz bir hale getirdi. Bu çalışmalar ne sürede tamamlanacak ve nasıl bir program dahilinde yürütülüyor?
       
Ali Müfit Gürtuna: İstanbul’un bilindiği gibi çok ciddi bir altyapı sorunu var. Bu altyapı sorununda kısa zamanda mesafe katetmemiz gerekiyordu. Yoksa yıllar yılı kazılıp gidecekti İstanbul. Onun için çok ciddi bir çalışma başlattık. Önce köprü altyapısını bitirdik. Arkasından atık su ve doğalgaz hamlesi başlattık. Ve kısa zamanda, birkaç sene içerisinde 21 bin kilometre kazdık İstanbul’da. Bu ne demek biliyor musunuz? Lafla söylemesi kolay.. Atlas Okyanusu’nu ve Büyük Okyanusu yanyana getirdiğinizde, ondan daha uzun bir mesafe. Birkaç sene içerisinde yaptığımız kavşakların sayısı 70’i geçmiş, bu sene yapacağımız çalışmalarla 100’ü bulacak. Ben bunları yaparken, halkın bir miktar rahatsız olduğunu görüyorum. Ama halkı rahatsız etmeyeyim, altyapı bir kenarda dursun, halkın gözünü boyamak için üste bir şeyler yapayım diyebilirdim. Ama o hem kendime olan saygıyı, hem İstanbul’a olan saygımı ortadan kaldırırdı. Onun için İstanbul’u biz yeniden inşa etme hedefine yöneldik.Dolayısıyla bütün bu çalışmalarla İstanbul’un dokuları yenileniyor, hücreleri yenileniyor. Bu yaz sonuna kadar bunları tamamlayacağız ve asfaltlama çalışmalarımızı yapıp, İstanbul’da stabil yapıyı oluşturacağız.
       Defne Sarısoy: İstanbul’un değişmeyen gündem maddelerinden biri de deprem.. Bingöl depremiyle birlikte gözler yine İstanbul’a çevrildi. İstanbul’un zemin yapısına ve binaların durumuna ilişkin bazı kurumlarla ve üniversitelerle işbirliği içinde sürdürdüğünüz çalışmalar olduğu biliniyor. Bu araştırmalardan elde edilen veriler ortaya nasıl bir tablo koyuyor? İstanbul ortalama 7 şiddetinde bir depreme ne kadar karşı koyabilecek, ne kadarı ayakta kalabilecek?
       
Ali Müfit Gürtuna:
Bingöl depremiyle kamuoyunun dikkati İstanbul’a toplandı ama bizim dikkatimiz hiç dağılmamıştı. Biz 1999 depreminden önce çalışmalara başlamıştık. Daha deprem olmadan önce, Mayıs-Haziran aylarında İstanbul imar yönetmeliğini değiştirmiştik ve Temmuz’da Büyükşehir Belediye Meclisi’ne göndermiştik. Bütün bu hassasiyetimize rağmen, 1999’da 17 Ağustos depremini yaşadığımızda gördük ki durum çok daha feci. Bunu gördüğümüz için işe sıfırdan başladık. Çok ciddi ekipler yetiştirdik. Dünyanın en modern araç gereç parkını oluşturduk. İstanbul’un birçok yerine afet müdahale merkezleri kurduk ve bütün afet çalışmalarını yönetecek dünyanın en modern afet yönetim merkezini oluşturduk. Kurmadan evvel araştırdık. En iyi nerede var? Japonya’dan Amerika’ya kadar bunun en iyisinin Los Angeles’ta olduğunu gördük. Oradaki binanın mimarisini de alarak, işletme mantalitesini de alarak ve onu daha da geliştirip modern hale getirerek İstanbul’da oluşturduk.

Bütün bu çalışmalarda temel amacımız, enkazın içinden insan çıkarmak değil, enkazın içine insanımızı düşürmemektir. Bu bakımdan depreme hazırlık çalışmasını daha da önceliğe aldık. Bunun için yapılması gereken evvela İstanbul’u tanımaktı. Önce İstanbul’un genel etüdünü yaptık, sonra Japonlarla birlikte mikro inceleme dediğimiz parsel bazına inen, en küçük bölgelere kadar inen zemin etüd çalışmalarını başlattık. Dolayısıyla 3 ayrı deprem senaryosuna göre, İstanbul’da oluşabilecek tepkiyi tespit ettik. Ve bununla beraber, örnekleme metoduyla İstanbul’daki binaların durumunu tespit ettik. Nasıl hasar olacak? Kaç bina yıkılacak, hangi sokaklar tıkanacak, hangi sokaklar tıkanırsa bir zorluk yaşayacağız? Yangın tehlikesi nedir, altyapı riskleri nedir? Bunların hepsini tespit ettik. Son zamanlarda görüyorsunuzdur, İstanbul’un her köşesinde bir vana var. Bazen bana soruyorlar, nerden çıktı bunlar diye. Onlar su vanalarıdır, eğer sokak tıkanır da itfaiye aracı giremezse, yangın tehlikesine karşı oradan anında müdahale yapılabilir.

İstanbul’daki 3 üniversitemiz, Yıldız, Boğaziçi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Ankara’da Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin bize yardımcı olacakları deprem master plan çalışması var. Bu ne demek? Yaptığımız bütün o zemin etüdleri, araştırmalar hepsi bir veri tabanı oluşturdu. Onlar, olmazsa olmaz çalışmalardı. O bilgi tabanına göre, şimdi deprem için neler yapılması gerekiyor, o çalışmalar başlıyor. Deprem master planı budur. İstanbul ölçeğinde olduğu gibi, bu Türkiye ölçeğinde de bize bilgi verecek. Sadece şu binayı yıkalım, burayı boşaltalım gibi basit ve palyatif bir çözüm anlayışının ötesinde, Türkiye’deki hukuk sistemini değiştirecek bir çalışmadır bu... Yerel yönetim mantalitesini, afete bakış ve afet kurumlarının yapısını değiştirecek bir çalışmadır. Aynı zamanda inşaat sistemini de değiştirecek bir çalışmadır. Artık belki farklı malzemelerden kurulu yeni bir inşaat sistemine geçmemiz gerekecek. Ve bu sonbahara kadar bunu da netleştireceğiz ve ondan sonra artık Türkiye’de afetle ilgili yeni bir dönem başlamış olacak.

Defne Sarısoy: İstanbul geneline baktığımızda, binaları kamu alanları ve özel alanlar olmak üzere iki grupta değerlendirmek gerekiyor sanırım. Yaşadığımız son depremlerle birlikte dikkatler daha çok kamu alanlarına yöneliyor, çok büyük hasarlar meydana geldiği için... Bu bağlamda İstanbul ne durumda? Kamu alanlarının ve özel alanların ne kadarının takviye edilmesi gerekiyor?
       
Ali Müfit Gürtuna:
Bence öncelikle kamunun kendini revize etmesi lazım. Neticede kamu alanları dediğimiz alanlarda birçok kamu görevlisi çalışıyor, artı oraya işi olan birçok vatandaşımız geliyor. Bir de stratejik binaların mutlaka depremde ayakta durması lazım. Yani bunlar yönetim merkezleridir, buralar çökerse bu sefer yönetici durumunda olan insanlar yönetemez hale geliyorlar. Dolayısıyla yönetim merkezlerinin, okulların, hastanelerin, itfaiyelerin, bunun gibi stratejik yerlerin ayakta durması lazım. Bununla beraber tabii bu yeter mi? Şüphesiz, yetmez. Özel sektörde kişiler de, sivil toplum da buna hassasiyet göstermeli ve hedefimiz mutlaka binaları ayakta tutmak olmalı. Yaptığımız çalışmalar neticesinde, 3 kategori ortaya çıktı. Her bir binaya da bir renk kodu verdik: Ayakta kalacak binalar, deprem sonrasında az hasar görecek binalar ve çok hasar görecek binalar... Tabii hasar da, can kaybı da, mal kaybı da çok hasar görecek binalarda oluşuyor. Yani yamyassı hale gelen binalar bunlar.
       Defne Sarısoy: Şu anda çok hasar görecek bina sayısı ne kadar?
       
Ali Müfit Gürtuna:
50-60 bin civarında, bu da önemli bir yekündür. Bu rakam çok büyük bir rakam.

Defne Sarısoy: Gerek kamu binaları, gerek özel binaların takviyesi için tabii ki bir zorunluluk var, o da kaynak yaratmak. Kaynak yaratımı için ne gibi projeleriniz var?
       
Ali Müfit Gürtuna:
Depremle ilgili genel çalışmalar, bu işle ilgili kurulmuş olan kurumların yapması gereken çalışmalardır. Belediye olarak bizim kanuni sorumluluğumuz yok, fakat vicdani sorumluluğumuz var. Onun için biz, bu işe kendi öz kaynaklarımızdan pay ayırdık. Ancak ne var ki, bizim de kaynaklarımız sürekli daraltıldı, bunu üzülerek ifade ediyorum... Ayrıca biz görevimiz olmamakla birlikte, binalarını güçlendirmek isteyen vatandaşlarımıza gerek hibe, gerekse uzun vadeli kredi tarzında kaynak arayışına girdik. Dünya Bankası Başkanı’yla görüştüm, Avrupa Parlamentosu Başkanı’yla görüştüm, olumlu neticeler aldık. Ama bizim direkt olarak kaynak getirip dağıtma yetkimiz yok belediye olarak... Burada Ankara’nın bir sistem oluşturması gerekiyor. Maalesef bu geçtiğimiz 4 yıl zarfında böyle bir sistem oluşturulamadı. İstanbul’a dışardan kredi getirebilirsek, iç dinamikleri de harekete geçirebilirsek, çok ciddi bir yenilenme hamlesi başlayacak burada. Yani biz bu psikolojiyi İstanbul’da kentsel dönüşümün çok önemli bir motoru haline getirebiliriz diye düşünüyorum. İstanbul’da bir yerler yıkılıp yeniden yapılırken veya birtakım binalar kendini revize ederken, çok ciddi bir şehircilik de üretebiliriz diye düşünüyoruz.
       
Defne Sarısoy: Peki şu anda bunun için ihtiyaç duyulan rakam nedir?
       
Ali Müfit Gürtuna: Eğer 2 milyar dolar civarında bir parayı bulursak biz bu işi çözeriz. Ha bu kesin olarak bütün binalar için mi? En azından tehlike arz eden binalar ve yeni bazı yerleşmeleri sağlamak için, acil olarak bulunması gereken para budur. Aslında biz bunu buluruz, yani dünyada bu para var, vermek isteyen de var. Bütün mesele bu kanalları açıp oluşturmak.
       
Defne Sarısoy: İstanbul’un sorunları arasında tabii ki çevre kirliliği de var ve bazı sahil şeritleri ciddi bir kirlenmeyle karşı karşıya. Ama Haliç’e baktığımız zaman, ‘Altın Boynuz’un gitgide eski şaşaalı günlerine dönmekte olduğunu görüyoruz. Gerçekten iyi bir noktaya geldi Haliç. Peki burada uygulanan yöntem diğer sahillere uygulanabilir mi?
       
Ali Müfit Gürtuna:
Şunu söyleyebilirim ki, İstanbul’da artık deniz kirliliği yok. Daha geçen hafta İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsü’nün yaptığı çalışmaların sonuçları açıklandı. Bizim çalışmalarımız henüz bitmemesine rağmen, İstanbul’un artık yarıya yakın kısmında denize girilebilir hale gelmiştir. Örneğin Büyükçekmece çevresinde, örneğin Zeytinburnu’yla Emirgan arasında denize girilebilir hale gelmiştir. Haliç de bunun içerisinde. Tuzla çevresinde girilebilir hale gelmiştir ve bu sene Ağustos ayında Kadıköy bölgesinde, Maltepe sahillerinde de girilebilecektir, Adalar’da zaten şu anda giriliyor. Önümüzdeki sene Boğaz’da girilecek. Yani Boğaz’ın şimdi batı yakasında giriliyor zaten Emirgan’a kadar, doğusunda da girilecek. Sadece Bakırköy çevresi kalacak. 2005 yazında İstanbul’un her yerinde denize girilebilecek. Ve dikkat ederseniz, bu temizleme çalışmalarının sonucunda Marmara Deniz’inde balık arttı, bütün deniz ürünleri kaybolmuştu. 125 çeşit balıktan 3 çeşide düşmüştü Marmara’da. Bugün sadece Haliç’te 33 çeşit balık yaşıyor. Balıkların ötesinde diğer deniz canlıları yaşamaya başladı. Ama tabii ki İstanbul’la iş bitmiyor. İzmit Körfezi’nin de kirliliğini, Yalova çevresinin kirliliğini de ortadan kaldırmamız lazım. Ayrıca biz şimdi Tuna’yla ilgileniyoruz, Tuna Nehri’yle gelen kirlilik, hem Karadeniz’in batısını ve hem de Boğaz çevresini kirletme temayülü gösteriyor. Onun için Tuna’ya kıyısı olan ve Tuna’nın geçtiği ülkelerle işbirliği halinde Tuna Nehri’nin temizliği çalışmasını başlattık Marmara’ya ilaveten.
       
Defne Sarısoy: Peki İstanbul için bundan sonra düşünülen öncelikli hedefler neler? Yeni projeler var mı gündemde?
       
Ali Müfit Gürtuna
: Tabii. Çevre ve altyapı problemlerinin çözümüyle birlikte, artık İstanbul’da üst görüntüyü güzelleştirmek ve sağlamlaştırmak adına bir çalışma başlattık. “Kentim İstanbul projesi” diye bir proje... Hem İstanbul’da yaşayan insanların İstanbul’la duygusal bağlarını güçlendirmek, hem de bireyler arasındaki bağları güçlendirmek istiyoruz. Komşulukların gelişmesi, selamlaşmanın, dostlukların artması, yardımlaşmanın artması gibi. Yani İstanbul’da yaşayan insanın huzur içinde, mutluluk içinde yaşaması, şehrini sevmesi, şehirliliği, hemşehrisini sevmesini istiyoruz. Hem de bu bağların güçlenmesiyle, İstanbul’da güzelliklerin korunması ve daha da artmasını istiyoruz. Şimdi bu çerçevede “Binalarımızı giydirelim, evimiz İstanbul kadar güzel olsun” diye bir çalışma başlattık. Sıvasız, boyasız bina kalmasın istiyoruz. Bunlarla beraber, İstanbul’un turizm merkezi olmasını, kongreler merkezi olmasını sağlayacak çalışmalar yapıyoruz. Haliç çevresini bir marka olarak üretirken, o bölgede eski mezbahanın olduğu yerde, Avrupa’nın en büyük kültür ve kongre merkezini inşaa ediyoruz. Çok büyük bir tesis. Orada mini Türkiye parkı, MiniaTürk’ü bitirdik. O da şimdiden dünya rekoru kırıyor ziyarette. Piyer Loti tepesindeki düzenlememizi de yakında açacağız..Ve büyük bir hayvanat parkı projemiz var, yakında onu bitireceğiz, o da çok güzel olacak. Büyük bir deniz akvaryumu projesi de var, Florya sahilinde düşünüyoruz. Yine Florya ormanında büyük bir botanik parkı düşünüyoruz, bunlar İstanbul için çok güzel projeler. Ayrıca İstanbul’u teknolojik merkez haline getirecek büyük bir teknopark çalışması yapıyoruz. Ve İstanbul’da kongreleri, fuarcılığı geliştirecek, yeni fuar alanları, yeni kongre alanları düşünüyoruz, Anadolu yakasında da yine bu anlamda canlanmayı sağlayacak çalışmalarımız var.

Ve bütün bunlarla birlikte büyük bir finans kent projemiz var. Bu tabii ki bizim diğer finans kurumlarıyla birlikte yapacağımız bir çalışmadır. Yani New York gibi, bir şekilde İstanbul’u Avrasya’nın finans merkezi haline getirecek bir projedir bu, çok dev bir proje. Ve bunların ötesinde İstanbul artık yöneten bir şehir olmalı. Karizmasıyla, potansiyeliyle, gücüyle yöneten bir şehir olmalı. Bütün bunların ortaya koyacağı sonuç, İstanbul’da işsiz insan kalmayacak, aşsız insan kalmayacak, İstanbul hem ekonomik olarak ciddi bir sıçrama, ivme kazanacak, hem de insanların kendi içerisindeki ilişkileri düzeleceği için tarihinde olduğu gibi İstanbul mutluluk şehri olacak.
       
Defne Sarısoy: Başta yol çalışmalarından bahsettik biraz ama raylı sistemin yaygınlaştırılması gibi ulaşımla ilgili başka projeler de var sanıyorum.Bu hedeflerden de bahseder misiniz?
       
Ali Müfit Gürtuna:
Yaptığımız çalışmalarla ulaşımda günlük geçen süre, 1 saatten 35 dakikaya indi. Bakın bu çok önemli. Bu çalışmaları yapmasaydık, 1 saatten 3-4 saate çıkacaktı. İstanbul’un içine bir giren bir daha çıkamayacaktı. Ama kavşaklar, yeni yollar, mevcut yolların değişimi İstanbul’da trafiği rahatlattı. Ha bitti mi? Hayır. Daha yüzde 50’sindeyiz. Şimdi yeni yaptığımız kavşak çalışmalarıyla, yeni yol çalışmalarımızla biraz daha rahatlık artacak. Bir de bu inşaatların getirdiği tıkanıklıklar var, bunlar bittikten sonra artık tıkanıklık olmayacak. Yani bütün düğüm noktalarını açıyoruz. Ama asıl yaptığımız bir çalışma da raylı sistem çalışmaları. Çünkü İstanbul’u bir baştan bir başa biz metro, hafif metro, tramvayla da donatıyoruz. Bu ne demek? Kar demeden, kış demeden, trafik yoğunluğu olmadan, insanlar metroya binecek ve istediği yere raylı sistemle gidebilecek. Alternatif ulaşım vasıtası olduğu zaman, insanlar araçlarını almayacak. 2 yıl içerisinde biz 250 kilometre raylı sistem hedefliyoruz. Boğaz tüp tüneli de biterse, zaten tam bir entegrasyon sağlanacak. Ve trafikte geçen süreyi 25 dakikaya indirmiş olacağız.
       
Defne Sarısoy: Peki Boğaz Tüp Projesi şu an hangi aşamada? Çalışmalar ne kadar zamanda bitirilecek?
       
Ali Müfit Gürtuna:
Tabii o birkaç sene alacak bir proje. Bizim Anadolu yakasındaki raylı sistem projelerimiz tüp tünelle entegre olacak, oraya gelen, yani E-5 ortasından gidecek olan Harem-Tuzla, Kadıköy-Tuzla hattı, yine banliyö hattı ve yeni başlayacağımız Üsküdar-Ümraniye-Dudullu hattı, tüp tünelle Yenikapı’da Avrupa yakasına entegre olacak. Yani oradan gelip insanlar, Yenikapı’dan Avrupa yakasında istediği her yere dağılabilecek. Böylece raylı sistemlere denizi de entegre ediyoruz, yani denizdeki pay da artacak, denizi yeteri kadar kullanamıyoruz. Şimdi yeni hükümetten bir söz aldık, deniz taşımacılığında bize transit, yani gümrüksüz yakıt alma hakkı verilecek ve dolayısıyla biz deniz taşımacılığını da ucuzlatacağız. Artı yeni bir sistem getiriyoruz denizde: Deniz dolmuşculuğu ve deniz taksiciliği sistemi. Nasıl karada taksi tutup insanlar bir yere gidiyorsa, denizde de bir iskeleye yanaşacak, deniz taksisini tutup bir başka kıyıya rahatlıkla gidebilecek. Böylece denizdeki verimlilik de artacak. Yani kara, deniz, raylı sistem toplu taşımacılığı gelişince, biz araçlarıyla bir yerden bir yere giden insanlara alternatif üretmiş olacağız ve toplu taşımada şu an düşük olan oranı yüzde 60-70’lere çıkaracağız. İstanbul’u artık daha rahat yaşanır bir kent haline getireceğiz.