Doğu ve Güneydoğu’da sandıkta Kürt siyasi hareketiyle yarışan Adalet ve Kalkınma Partisi, bölgede aldığı oyların oranındaki gerilemeye karşın, sonuçtan memnun görünüyor.
Abone olKumru Başer
Diyarbakır
Oy oranındaki gerilemeye ve bölgeden yaklaşık 15 milletvekili eksik çıkarmasına rağmen, kaybın düşünüldüğünden hafif olması ve AKP’nin Türkiye genelinde aldığı yüksek destek, partinin bölgedeki kurmayları içindeki muhalif sesleri zayıflatmış görünüyor.
2007 genel seçimlerinde Diyarbakır’dan AKP milletvekili seçilen ama bu dönem aday gösterilmeyen Abdurrahman Kurt, BBC’nin sorularını yanıtlarken “Bölgedeki oylarımızda düşme olacağını bekliyorduk, ama ben daha fazla bir düşüş bekliyordum, beklediğimin altında oldu” diye konuştu.
İnsan hakları örgütleri Mazlum Der ve İHD’nin dün Diyarbakır ve Batman’da sandıkları izleyen gözlemcileri, BBC Türkçe’ye polisin sandıklara fazlasıyla yaklaştığını, hatta yer yer sandığın başında durduklarını, bunun seçmeni tedirgin ettiğini söylemişlerdi.
Abdurrahman Kurt bunu farklı yorumluyor ve 'BDP hegemonyası'na karşı seçim güvenliğinin sıkı bir şekilde sağlanması ve seçmene istediği partiye oy verme güvencesi verilmesi olarak görüyor.
Başbakanın dili meclis matematiğine yönelikti
Geçen dönem, AKP’nin “Kürt açılımı”nın mimarlarından olarak görülen Abdurrahman Kurt, bölge açısından geleceğe umutla bakıyor.
Başbakan’ın son aylardaki sert söylemleri konusunda, “Anayasayı değiştirmek için 330 milletvekilliğinin altında kalmamamız gerekiyordu, ideal olarak 367 sayısını tutturmamız gerekiyordu. Bunun için MHP’nin barajın altında kalması CHP’nin söylemlerinin etkisizleştirilmesi gerekiyordu. Başbakan'ın bu matematik ihtiyaca yönelik bir dil kullandığını düşünüyorum” diyor.
Kurt’a göre, Başbakan Erdoğan “İkinci bir Habur olayı yaşamak istememiş de olabilir”. Çünkü AKP kurmayları, Kandil’den Türkiye’ye girişin yolunun açılmasının, Kürt siyasi hareketi açısından istismar edildiğini düşünüyorlar.
Kurt, gerek kendi partisinin bazı kesimlerinden gerekse BDP çevrelerinden gelen Kürt siyasi hareketinin AKP tarafından dışlandığı eleştirilerine cevaben ise, “Başbakan DTP’yi muhatap almamış değildir. Aldı ama DTP o zaman Öcalan’ı adres gösterdi. Ciddi bir güven kaybı yaşadı o zaman Başbakan nezdinde. Başbakan o zaman, bu iş bunlarla yapılamaz diye düşündü bence. İçişleri Bakanımızın ciddi çabaları vardır. Bizzat ben aracılık ettim. Hatta Öcalan ile bile müzakere başlatıldı. Ama netice alamadık” diyor.
Barajla demokratikleşme olur mu?
Kurt, 2007 seçimleri arifesindeki sohbetimizde, “Demokratikleşme amaç ise, bölgede seçmenin iradesinin meclise yansımasını engelleyen seçim barajının kaldırılmasına niye karşı çıkıyorsunuz?” sorusuna, “Çünkü AKP’nin bir dönem daha mecliste çoğunluk olması gerektiğini düşünüyorum” demişti.
Kendisine aynı soruyu yeniden yönelttiğimde, “Şahsen ben artık bu yasama döneminde barajın kaldırılması gerektiği kanaatindeyim. Ama bu benim görüşüm. Parti yetkili kurullarında görüşüldüğünde nasıl bir karar çıkacağını bilemiyorum” diye konuştu.
Anayasada ne olacak?
AKP açısından bu seçimin sihirli sözü olan yeni anayasa ve bu anayasada Kürt sorusunun çözümü açısından ne gibi düzenlemeler olabileceği konusunda ise Kurt bir şey söyleyemiyor:
“Başbakan net bir şekilde söyledi, anayasa toplumsal uzlaşma ile müzakerelerle oluşturulacak. Şimdiden içinde ne olacağını söylemek mümkün değil” diyor.
Peki, ama toplumsal uzlaşma ve müzakere ile yeni bir anayasa hazırlanması sürecinde meclise çok daha güçlü bir grup gönderen Barış ve Demokrasi Partisi muhatap alınacak mı? Abdurrahman Kurt, bu soruyu yanıtlarken, bunun bir ölçüde de BDP’nin izleyeceği tutuma bağlı olduğu görüşünü dile getiriyor.