BIST 9.660
DOLAR 34,60
EURO 36,41
ALTIN 2.932,70

Gündüz kuşağı programlarının ahlaki normlarımıza etkileri

Yıllardır ekranlarda anneannelerimizin babaannelerimizin annelerimizin izlediği gündüz kuşağı programlarına her birimiz şahit olmuş hatta zaman zaman gerek gündemin nabzını tutmak gerek ilgi çekici bulduğumuz için bizler de bir noktada bu programları takip etmişizdir.

Tüm ülkeyi etkisi altına alan birtakım olaylar dahi yaşanmış, hakkında manşetler atılmış, haftalarca herkesçe konuşulan konular haline dönüşen vakalarla karşı karşıya kalmışızdır. Peki ya bu duyduklarımız, gördüklerimiz, takip etme istediği duyduğumuz olaylar ne kadar bizlerin gerçekliğini yansıtır?

Bazen duyup gördüklerimiz o kadar sarsıcıdır ki gerçekliğini dahi sorgular kurgu olduğunu öne sürer daha sonrasında kanıtlı belgeli kısmen tescilli olduğunu düşündüğümüz için otomatik olarak doğru kabul ederiz.

Bunların bizlerin üzerindeki etkilerini hiç hesaba katmadan. Son yıllarda olmak üzere basın özgürlüğü, kişilerin haberdar olma hakkı adı altında yapılan yayınlar aslında her birimiz için son derece yıkıcı etkileri olan şeyleri de beraberinde getirir.

Hatta öyle ki bizler izleyip, takip etmesek dahi etrafımızda bu yayınları takip eden kişilerin söylemlerinden, davranışsallıklarından etkileniriz.

Gizli tutulması gereken, toplumsal gerçekliği yansıtmayan, ahlaki normların dışına taşan olayları sürekli olarak gün yüzüne getirir, konuşur ve takibini yaparsak aslında bizlerin de ekran karşısında izleyip, dinleyip yer yer kınadığımız yer yer kızdığımız o kişilere dönüşmekten kendimizi alı koyamayacağımızı göremeyiz. Bunun asıl sebebi şudur. Toplumun yozlaşmış, uygunsuz olan, değerlerine uymayan ve sadece belirli bir kısmını oluşturan kişiler ve olaylar herkesçe farklı bulunduğundan ilgi çekicidir.

Kişi daha çok neler olup bittiğini bilmek ister, merak eder. Bunu bazen sırf kendinin ne kadar normal olduğunu görebilmek için dahi yapar. Bu sayede gün sonunda “biz ne kadar da masum yaşıyoruz, etrafta neler var” diyebilmek çok daha kolay olduğu için.

Oysaki kaçımız hali hazırda evden kaçıyor, ensest ilişkiler yaşıyor, vahşice adam öldürüyor, kendimizden yaşça büyük kişilerle cinsel birliktelikler yaşıyor, evliyken bir başkasından gebe kalıyoruzdur ki? Kaçımız çocuklara cinsel anlamda ilgi duyuyoruzdur?

Elbette ki bunların varlığı toplum içerisinde yadsınamaz gerçekleri oluşturur lakin yüzdeye vurulduğunda ne kadar olduğunu kim söyleyebilir? Gündüz kuşaklarının biz profesyoneller tarafından bu denli eleştiri almasının temel sebebi de bu yüzdendir.

Özellikle bu vakaların ilgi çeken ve çarpıcı olduklarını bu sayede de reyting getirilerinin yüksek olduğunu bilip de sürekli özenli bir çalışma içerisinde sırf bu vakaları arayıp, bulup, ekranlarda “basın özgürlüğü" adı altında servis etmeleri ve sanki büyük bir işe imza atmışlar gibi bir de takdir görmeleridir.

Oysaki şunu da unutmamak gerekir, bu programların ardında zaten emniyet güçleri tarafından aydınlatılmış vakalar yer alır. Biz izleyiciler ise bu vakaların sunucuların gayreti ve çabası sonucunda aydınlatıldığına inanmak zorunda bırakılırız.

Bu da aslında onurlu mesleklerin itibarsızlaştırılmasına “ne işe yarıyorlar ki” algısı oluşmasına sebep olur. Sizce de bir televizyon sunucusunun dahi erişim sağlayabildiği olaylar emniyet güçlerince takibe girmemiş, iç işleri bakanlığınca araştırılmamış, yargıya intikal etmemiş olması mümkün müdür?

Elbette ki bu yalnızca bir çeşit yanılsamanın ürünüdür. Sosyal baskı ne yazık ki hala dahi bir çok şeyin üstünde olduğundan bizler bir taraftan sanki yargı sürecine de yön verenin bizler olduğumuza da inanırız. Bir olgunun tespitinin, araştırılmasının ve yargıya intikal ettikten sonraki sürecin belirli bir zaman aldığını unutarak.

Sosyal medyaya, ekranlara düştüğü an gereği neyse hemen anında yapılmalı gibi düşünür, beklediğimiz anda sonuç alamayınca da sistemsel bir arıza olduğuna inanırız. Bu da devlete ve devletin sistemlerine inancımızı temelden sarsar.

Üstelik sürekli bu vakaların işlenmesi sanki etrafta da sürekli böyle olaylar yaşantılanıyormuş gibi algılamamıza da sebep olur. Böyle bir düşünce aynı zamanda bizlerin süreç içerisinde bu olaylara karşı duyarsızlaşmamıza daha basit haliyle tüm bunları artık normalize etmemize sebep olup olağan kabul etmemizi sağlar.

Gündüz kuşakları bu tarafıyla ele alındığında sosyal çürümenin en büyük destekçileri değil de nedir? Senelerdir konuşulan herkesin dilinde olan ancak içeriğine çok az kişinin hakim olduğu İllimunati kavramının aslında bu durum tam kendisidir.

İllimunati denilen kavram en basit haliyle karşı tarafa verilmek istenen mesajın doğrudan değil de bir şeylerin altına gizlenmiş, sinsi, üstü örtülü bir şekilde karşı tarafça benimsetilme uğraşıdır. Bir toplumun çöküşü, en hızlı şekilde o toplumun değerlerine yapılan saldırılar sonucu ortaya çıkmaktadır.

Buradaki hız aslında geri dönüşümü kolay olmayacak şekilde yıkılmasına sebep olma noktasında belirleyicidir. İçeriden başlayan bir yıkımı beraberinde getireceğinden toparlanması son derece zor ve hatta imkansızdır. Sosyal medyanın da etkisi elbette ki bu hususta yadsınamaz bir gerçektir. Orada da gizliden gizliye bizlere verilmek istenen türlü mesajlar saklıdır.

Örneğin infuluencer olmanın getirilerinin eğitimin önüne geçmesi, güzel bir cilt fit bir vücuda sahip olmanın yeme bozukluklarını beraberinde getirmesi, bilgisayar oyunlarının kişileri asosyalliğe itmesi gibi.

Kolay yoldan para kazanmanın mümkün olması, makbul olanın kaslı bir vücuda sahip olmak olduğu, maddi olanaklara sahip olmanın eğitimin, kültürün önüne geçmesi ya da popülaritenin kişinin kendisini rezil etmek pahasına dahi yaptıklarından daha kıymetli oluşunun kabulü gibidir. Hangimiz bunların varlığının gerçekliğini inkar edebiliriz?

Sosyal medya bir taraftan herkese, her ırka, millete erişim kolaylığı da taşır. İnsanların değişmediğini, imkanların değiştiğini bu hususta kabul etmek gerekir. İlk insan olarak kabul ettiğimiz Kabil de Habili kıskançlık yüzünden öldürmüştür bugün de bir benzerini görmek mümkündür.

Lut kavmi o dönemlerde de olan bir şeydir bugün de lgbt olarak varlığını sürdürmektedir. Bu doğrultuda Amerikayı tekrardan keşfetmek vakit kaybından başka bir şey değildir.

Medeniyet teknolojinin en üst noktasına erişim sağlamak değil insan olabilme uğraşıdır. Bin yıl önce de kadına şiddet varken bugün de var olmaya devam ettiği unutulmamalıdır. Teknolojik imkanlar sayesinde bugün köydeki Ayşe teyze Amerikadaki George’a erişim sağlamaktadır.

Onunla konuşur, online olacak şekilde görüşür, inanır, güvenir ve tüm birikimlerini ona emanet edebilecek noktaya gelir ya da her şeyi geride bırakarak Amerikan vatandaşlığı hayalleri kurabilecek noktaya gelir.

Zaten herkes bunu yapıyorken kendisinin de böyle bir hayalin peşinden koşmasında ne gibi bir sakınca olabilir? Diğer her şeyde olduğu gibi. Karşılaştığımız, sürekli olarak maruz kaldığımız şeyler bizlerin bilinçdışına işlenen, davranışsallığımızı, söylemlerimizi etkileyen durumlara dönüşür.

Normalde bir başkasında olsa kınayacağımız, kızacağımız, kabul etmeyeceğimiz şeylere bir süre sonrasında alkış tutar ve hatta bizler de aynısını yapar hale dönüşürüz.

En nihayetinde herkesin olumsuz olan, kabul görmeyen, uygunsuz bulunan davranışları için bir nedeni muhakkak vardır. Lakin dikkat ederseniz bunların her biri bir diğeriyle alakalıdır.

Annesi yeterince ilgi göstermemiştir, babası koruyup kollamamıştır, eşi bir günden bir güne kadınlığını yahut erkekliğini hissettirmemiştir gibi tonlarca bahane sıralanır. Bu da bir noktada “hımm demek ki ilgisiz kalırsam, sevgiyi almazsam, kadınlığımı/erkekliğimi hissedemezsem ben de böyle davranabilirim” noktasına çok hızlı bir şekilde erişmemizi sağlar.

Oysaki buradan çıkartılması gereken anlam çocuklarınızı sevin, koruyun, kollayın, eşinize sahip olmayın, sahiplenin olmalıdır. Bunları anlatabilmek, gösterebilmek kişiyi yanlışa sürüklemekten çok daha zordur.

Gündüz kuşağı programlarında yer alan, konuk olan, oralarla ortak çalışmalar gerçekleştiren psikologların asıl en başında buna dur demesi gerekirken en başında onların bu duruma iştirak etmeleri zaten yine temelde aynı olan, farklı motivasyonlarla ortaya çıkan sosyal çürümenin bir başka formudur.