'Demokratik açılım çerçevesinde yaşanan diyalogsuzluk ortamı gerginlik yaratıyor'
Abone olSabancı Holding Başkanı Güler Sabancı, yayınladığı yeni yıl mesajında, siyasetten ekonomiye uyarı ve tespitlerde bulundu. Siyasi alandaki gelişmelerin istikrarı tehdit eden boyutlara yaklaştığını kaydeden Sabancı, “Bu noktada fikir önderlerine ve siyasi liderlere önemli görevler düşmektedir. Toplumun artan gerginliğini azaltacak bir tavır alınması, demokratik yarışmanın yapıcı ve hoşgörülü bir çerçeve içinde yürütülmesi, ülke ekonomimizin yaratmak zorunda olduğu istihdam ve büyüme için çok değerli bir istikrar ortamı oluşturacaktır” dedi. İşte Sabancı’nın yeni yıl mesajları:
EN ÖNEMLİ KONU İSTİKRAR ARAYIŞI
Bugün sadece Türkiye’de değil dünyada da en önemli konu istikrar arayışıdır. Yaşanan ekonomik kriz birçok ülkede ciddi tahribata yol açtı. Bu nedenle gelişmiş ülkeler ve uluslararası kurumlar dünyada istikrarı temin etmek için yoğun çaba sarfediyorlar. 2010 ve 2011’in en hassas konuları ise artan bütçe açıkları, işsizlik ve büyüyen likidite fazlasını kontrollü azaltmak olacaktır. Her ne kadar uluslararası bir koordinasyon gerekse de bu konularda her ülkenin alacağı tedbirlerin zamanlaması ve dozu kendi şartlarına bağlı olmalıdır. Bu konuda tek bir reçeteden bahsetmek uygun olmayacaktır.
Bir yandan ülkeler ekonomik politikalarını belirlemeye çalışırken, bir yandan da uluslararası kurumlar rollerini yeniden tarif ediyorlar. Bu süreçte G-20’nin daha ağırlıklı bir rol üstlendiğini görmek sevindiricidir. Gerek merkez bankalarının gerek uluslararası kuruluşların, devletlerin ekonomik politikalarının paylaşılması ve uyumlu hale getirilmesi için gösterdiği çabalar ilerisi için ümit vericidir.
ENERJİ FİYATLARINDAKİ BELİRSİZLİK ENDİŞE VERİCİ
DÜNYANIN önündeki önemli bir sorun da büyümenin tekrar başlaması ile enerji fiyatlarında görülen yükselmenin devam etmesi olacaktır. Yükselmenin hangi boyutta ve ne kadar süreceği konusundaki belirsizlik ise endişe vericidir.
Aralık ayının başında Kopenhag’da iklim değişikliği konusu görüşüldü. Sevindirici olan şudur ki, ilk kez 120’ye yakın ülkenin liderleri bir konuyu görüşmek için biraraya geldi. Her ne kadar katılım seviyesi memnuniyet verici ise de ne yazık ki Kopenhag’da gerçekleştirilen “iklim değişikliği zirvesi”nin müzakerelerin içeriği, ilerleyişi ve sonuçları açısından hedeflerine tam olarak ulaşabildiğini ve beklentileri karşıladığını söylemek zor.
AB, İÇE DÖNÜK SİYASİ KAYGILAR YÜZÜNDEN GÜNDEMDEN DÜŞTÜ
ÜLKE ekonomisi için önemli güven çıpalarından biri olan Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerin, yine içe dönük siyasi kaygıların ağırlık kazanması nedeniyle gündemin üst sıralarında olması gereken yerini kaybettiğini görüyoruz. Bu alandaki çalışmalara 2010 yılında hız verilmelidir.
AB’ye katılım süreci çerçevesinde Çevre Faslı’nın müzakereye açılmış olması sevindiricidir. AB çevre mevzuatının, iklim değişikliği sürecinde entegre bir yaklaşımla değerlendirilmesi, özel sektörün öncelikli sorumluluğudur. Bu görüşlerin yerinde ve zamanında değerlendirilerek özel sektörün sürece aktif katılımını sağlamak da Türk rekabet gücünün korunması açısından devletin önceliği olmalıdır.
Yapısal reformlara odaklanalım
Orta Vadeli Program’ın, belirsizliğin azaltılması açısından faydalarının süreç içinde görüleceğine inanıyorum. Programda yer alan, ekonominin sorunlarının tespiti ve getirilen çözüm önerileri yerindedir. Program, belirlenmiş ve ulaşılabilir hedefleri içerse de alt detayları ve uygulamaları, en az ortaya konan irade kadar önemli olacaktır. Sosyal ve ekonomik kalkınmanın kilit kelimesi istikrardır. Gerek ekonomik gerekse de sosyal olarak yaşanan dalgalanmaların, toplumun her kesimini etkilediği aşikardır. Ekonomik açıdan baktığımızda, alınacak tedbirler mutlaka işgücü maliyetini aşağı çekecek ve verimlilik artışını özendirecek yapısal önlemleri içermelidir. 2010 yılında bu ve bunun gibi önemli yapısal reformlara odaklanmalıyız.
KRONİK İŞSİZLİK DEVAM EDECEK
KRİZ döneminin ortaya çıkardığı en önemli sorunlardan birisi kronik işsizlik olmuştur. Ancak işsizliğin nedenlerini sadece krize bağlamak da önemli bir hata olur. Bizim ülkemizde olduğu gibi birçok ülkede de bu sorun yapısaldır. Yaşanan kriz neticesinde, faizlerin düştüğü ve yatırıma çeşitli yardımların yapıldığı bir dönem yaşadık. Bu şartların bir müddet daha süreceği de çok muhtemeldir. İşgücünün toplam maliyetini düşürecek önlemler alınmadığı takdirde, büyümenin artmasıyla işsizlik çok azalmayacak, sermaye derinliği artacaktır. Bu yeni dönem iş modellerinin ve iş yapış şekillerinin de yeniden sorgulandığı bir dönem olacaktır. Enerji ve sürdürülebilir çevre alanları ise yükselen sektörler olarak öne çıkacaktır.
2010 ÇOK DA KOLAY BİR YIL OLMAYACAK
TÜRKİYE’DE krizin büyük bölümünü maalesef reel sektör yaşamıştır. 2008 yılı sonu ve 2009 yılının büyük bölümü sıkıntılı geçmiştir.
2009 yılı sonu itibarıyla Türkiye ekonomisinin yüzde 6 civarında bir küçülme yaşayacağı görülmektedir. Ancak yıl sonuna doğru reel sektörde de bir toparlanma başlamış, sanayi üretimi geçtiğimiz Ekim ayında, 2008 Ekim’ine kıyasla yüzde 6.5 büyümüştür. Kuvvetli sermaye yapısı ve sağlıklı bir finans kesimi olan ülkemizin en zor dönemi geride bıraktığını söyleyebiliriz. Ancak 2010 yılı, yüzde 3.5 civarında öngörülen büyümeye rağmen, çok da kolay bir yıl olmayacaktır. Krizin gerektirdiği önlemler devletin bütçesinde önemli açıklar meydana getirmiş, kazanılan makro dengeleri bozmuştur. Bunların zaman içinde tekrar tesis edilmesi gerekecektir.
TÜRKİYE KYOTO’DA BİLET PARASI ÖDEYEMEYECEĞİ VAGONA BİNDİ
ÜLKEMİZİN Kyoto Protokolü’ne taraf olmasından sonra, önümüzdeki dönem muhtemelen iş yapma biçimlerimizi de etkileyecek bazı düzenlemelerle karşılaşacağız. Öte yandan, Türkiye’nin Kyoto’da kendisini konumlandırdığı durumun değişmesi gerekiyor. Türkiye treni kaçırmadı, Kyoto Protokolü’nü imzaladı, trene atladı. Ancak, yanlış ve bilet parasını ödeyemeyeceği bir vagona bindi. Mutlaka konumunu değiştirmeli ve bütçesine uygun bir vagona geçmenin yollarını bulmalıdır. Bunun için 2010 yılı kritik bir yıl olacaktır.
ARTÇI SARSINTI OLABİLİR AMA SABANCI SAĞLAMDIR
2009 yılını hedeflediğimiz gibi tamamladık. Dünya için 2008-2009 yılları ekonomik açıdan deprem sayılabilecek sarsıntılarla geçti. Önümüzdeki 2010 ve 2011 yıllarında “artçı sarsıntıların” olması da beklenmektedir. Ancak, Sabancı olarak biz temelleri, alt ve üst yapısı sağlam bir grubuz. Böylesine kuvvetli bir sarsıntı sonrası oluşan yeni ekonomik düzende, ülkemizin coğrafi ve ekonomik konumu fırsatlar sunmaktadır. Bizim güçlü ve sağlam yapımız, mesai arkadaşlarımızın özverili ve etkin çalışmaları sonucunda bu fırsatları en etkili biçimde değerlendirebileceğimize inanıyorum ve takım arkadaşlarıma güveniyorum.