18 Haziran 1999'da atv'de yayınlanan kasette Fethullah Gülen'in farklı sohbetlerinden bölümler vardı... Peki o kaseti atv televizyonuna kim nasıl ulaştırdı? Ayrıntılar:
Abone olAslında şeriat düzeni mi getirmek istiyordu?.
Önce kısa bir toparlama yapalım... Fethullah Gülen ve cemaati uzun yıllar içe kapanık yaşadı. Kendi aralarında konuştular, tartıştılar, gençleri eğittiler, okullar açtılar, şirketler, vakıflar, yayınevleri ve medya organları kurdular... Bu dönem 1994'ün Haziran ayına dek devam etti. Fethullah Gülen artık kamuoyunun önüne çıkmaya hazırdı. Ve 1995'te, kendi tabiriyle "kozadan çıkan bir kelebek" gibi uçmaya başladı. Gülen 1995'te başladığı olağanüstü bir 'halkla ilişkiler' maratonunu 1999'a dek sürdürdü. Hemen her gün medyada haber oluyordu. Herhangi bir konuda mutlaka onun da fikri alınıyordu. Gündemi belirleyen simalardan biri olmuştu. Bu dönemdeki çizgisini şöyle özetleyebiliriz:
1) 28 Şubat'ı destekledi, Refah Partisi'nin ve Erbakan'ın hatalı olduğunu söyledi.
2) Milliyetçiliğini her fırsatta ortaya koydu.
3) Türban gösterilerine karşı çıktı.
4) Diğer dinlerin yerli ve yabancı temsilcileriyle sıcak ilişkiler kurdu.
5) Siyasetçilerle görüşmeler yaptı.
6) Toplumun 'laik, modern' ama aynı zamanda 'inançlı' kesimleriyle diyalog kurdu.
7) Liberal, İkinci Cumhuriyetçi, demokrat, sivil toplumcu ve hatta Atatürkçü entelektüellerle ilişkiler geliştirdi.
8) Terörizmi lanetledi. Ateizmi yerden yere vurdu.
9) Daima devletten yana olduğunu açıkladı.
'DAKİK' OPERASYON
Ancak bu durum dönemin moda tabiriyle 'derin devlet'i rahatsız ediyordu. Çünkü:
Gülen sadece toplumu değil, bürokrasiyi de dindar hale getirmek istiyordu. Bu amaçla cemaat içinde dini eğitim alan gençleri askeri ve sivil bürokrasiye dahil etmeye çalışıyorlardı.
Cemaatin okulları alternatif bir eğitim modeli oluşturmuştu. Doğrudan dini telkin ve eğitim yapılmamasına rağmen buralardan dindar kişiler yetişiyordu.
Gülen'in diğer dinlerin ileri gelenleriyle yakınilişkiler kurması devletin dışında bir güç odağı olmasına yol açıyordu.
Kamuoyundaki konumu gayet iyiydi. Filmlere, romanlara kadar girmiş olan 'kara sakallı, örümcek kafalı, şeriatçı din adamı' imajını yıkmıştı.
MİT raporlarında adı geçiyor, Milli Güvenlik Kurulu'nda ondan söz ediliyordu ama ortada 'somut' bir 'kanıt' yoktu. Dolayısıyla Fethullah Gülen, 28 Şubat sürecinin hedefi değilmiş gibi görünüyordu.
Neticede derin devlet bu 'gidişe' bir son verme kararı aldı. Ve operasyonu gayet 'dakik' bir biçimde uyguladı.
HEP TEMKİNLİ OLUN
ATV'ye 1999'un haziran ayında bir kaset geldi. Ve 18 Haziran 1999'daki akşam haberlerinde Türkiye bu kaseti izledi: Kasette Fethullah Gülen'in 'farklı' tarihlerde cemaatiyle yaptığı sohbetlerden 'bölümler' yer alıyordu. Bu bölümlerde Gülen şu tip konuşmalar yapıyordu:
Değişik kuvvetleri hesap ederek böyle dengeli, dikkatli, tedbirli, temkinli yürümekte yarar var ki geriye adım atmayalım.
Zıplayacaksın yerinde, duruyor gibi yapmayacaksın. Müslüman durmaz yani . Hep akar, çağlar. Baktın ki koşamıyorsun yerinde zıpla.
(Işık Evleri hakkında) Medrese, zaviye gibi işleyen şarj evleri... Bu evler meçhul evlerdir. Bu evler sizin bildiğiniz gibi evler, mimarisi olan, ezan okunduğu zaman herkesin içine gittiği malum evler değildir. Çünkü o evlere girip çıkanlar yakın takiptedir. Elden geldiğince evler kamufle edilmelidir.
Anayasal müesseselerdeki kuvveti cephenize çekmeden atacağınız her adım erken sayılır. Biliyorum ki elinizdeki meyve sularının boş kutularını dışarı çıkarken çöp kutusuna attığınız gibi bu düşünceleri de açık olma yanıyla çöp kutularına atıp gideceksiniz.
İstikbale yürümek için sistemin püf noktalarını keşfedin.Bu sistem içinde arkadaşlarımız istikbale yürüyeceklerdir. Öyleyse o sistemin püf noktalarını bilmeleri lazım, keşfetmeleri lazım.
'HER YERDE OLMALIYIZ'
Kuvvetler dengesi olmadığı bir yerde kuvvete başvurmayacaksınız. Teknik, taktik olarak sizin kalbiniz önemli. Dıştan bizi bazıları korkaklıkla itham edecekler. Fırsat bulup hep yolunuza devam ediyorsanız, yine orada o esnekliği görecek, o eksantriği kullanacak, geriye çekiliyor gibi yapacak, fakat adımlarınızı açıp ileriye gideceksiniz. İster Mülkiye'de çalışan arkadaşlarımız olsun, ister Adliye'de çalışan arkadaşlarımız olsun, herkes için söz konusudur bu.
Sivrilmeden, mevcudiyetimizi hissettirmeden çok ilerlere gitme... Mutlaka riayet edilmesi lazım. Müslümanların belli bir noktaya ve kıvama gelmesine kadar bu şekilde hizmete devam etmeleri şarttır. Erken vuruş diyeceğim çıkışlar yaparlarsa, dünya Cezayir'deki gibi başlarını ezer.
Kasetin yayınlanmasıyla ortalık birbirine girmişti. Hemen 'Hocaefendi' tabiri bir kenara bırakıldı, yerini 'Fethullah' aldı. 19 Haziran'dan itibaren günlerce bu kaset konuşuldu, yazıldı, çizildi. Kaset olayına medyada birkaç farklı açıdan yaklaşıldı:
1- "Takke düştü, kel göründü!"
Star'dan Fatih Çekirge ve Fevzi Hepşenkal, Hürriyet'ten Emin Çölaşan, Sabah'tan Güngör Mengi gibi yazarlar Gülen'in gerçek niyetinin ortaya çıktığını, ordunun ondan kuşku duymakta haklı olduğunu yazdı: "Takiye yaptığını söylememiş miydik!"
2- "Beklenen bir olay..."
Kasetin ilk etkisi 'şaşkınlık' olmuştu. Ancak Radikal'den İsmet Berkan ve Milliyet'ten Ruşen Çakır gibi bazı yazarlar bu olayın gayet normal olduğunu devletin, özellikle de ordunun Gülen'i yıllardan beri izlediğini belirttiler.
3- "Analizini yapmalıyız..."
Bazı yazarlar ise Gülen'i kötülemek ya da yüceltmek yerine olayın analizini yapmayaçalıştılar. Örneğin Radikal'den Murat Belge, Fethullah Gülen'in çalışma tarzı ile İtalyan Marksisti Gramsci'nin önerdiği devrim süreci (uzun vadeli mücadeleyle insanların ikna edilmesi) arasında paralellikler kurdu.
4- "Meğer bizi kandırmış!"
Bazı kesimler Gülen'in kendilerini kandırdığını söylüyordu. Örneğin Sabah yazarı Rauf Tamer, "Bizi kahreden şey sadece kandırılmış olmak... Bizi siyasetçiler bile bu kadar kandırmadı" diyor ve ekliyordu: "Kim bilir, belki Papa bile şaşırıp kalmıştır." Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'ndan 'Hoşgörü Ödülü' alan Alevi çevreden Akşam yazarı Rıza Zelyut ise "Meğer bütün olay bir takiyeymiş; ödülü iade ediyorum" diyordu.
5- "Korkmayın! Bir şey olmaz..."
Fethullah Gülen'e en yakın olan politikacılardan biri Bülent Ecevit'ti. Diğer solculardan farklı olarak Gülen'in yaptıklarını olumlu buluyordu. Kasetten sonra da tavrını fazla değiştirmedi. İki noktanın altını çizmekle yetindi: a) Birileri gündemi değiştirmeye çalışıyor. b) Müsterih olun, kimse Atatürk'ün kurduğu laik, demokratik cumhuriyeti yıkamaz.
6-"Ne var ki bunda?.."
Kaset olayından sonra en ilginç yazılardan birini Sabah'tan Gülay Göktürk kaleme aldı. Özetle şöyle diyordu: "Demokrasilerde politika yapan herkes, her parti ya da siyasetçi, nihai olarak devleti 'ele geçirmeye', hepsini değilse de bir kısmını ele geçirmeye, kendi görüşlerini orada etkili kılmaya ve programını uygulamaya çalışır. Kritik nokta, bunun yöntemidir. Devleti ele geçirmeye çalışanların bunu şiddet yoluyla, örneğin Gülay Göktürk bir darbeyle ya da genel ayaklanmayla gerçekleştirmeye çalışmalarıdır suç olan."
7-"Montaj kasetlerle komplo kuruldu..."
Genel olarak İslami medya, özel olarak da cemaate yakın gazeteciler ise kasetin bir montajolduğunu... Cümlelerin bağlamından koparılarak cımbızlandığını... Böylece olayın saptırıldığını yazdılar.
8- "28 Şubat'a karşı çıkmadı; oh olsun"
Kaset olayından sonra Gülen'i başka açıdan suçlayanlar da oldu. Örneğin Yeni Asya grubunun önderi Mehmet Kutlular, "Devletle böyle içli dışlı olursan... Yurtdışında okulları kurulurken, devletten yardım alırsan... Sonunda böyle olur işte. Devlet Gülen'i kullanıp atmıştır" diyordu. Gülay Göktürk'ün eleştirisi ise şöyleydi: "28 Şubat sürecinde Refahyol hükümeti Meclis iradesi hiçe sayılarak düşürüldü ama Fethullahçılar sesini çıkarmadı. RP kapatıldı; yine sesleri çıkmadı. Türban yasağı yüzünden birçok kız mağdur oldu; sustular. Merve Kavakçı olayında, işin özüne sahip çıkmak yerine, yanlış taktik uyguladığı için Fazilet Partisi'ni suçladılar. Diğer gruplar baskı altına alındığında, 'bana dokunmayan yılan bin yaşasın' dediler. Sürekli olarak kendilerinin 'farklı' ve 'meşru' olduğunu devlete anlatmaya çalıştılar. Devletin uslu çocuğu olabileceklerini sandılar. Ama bütün bunlar bir işe yaramadı. Şimdi bağırıyorlar. Neyse ki etraflarında hala ses çıkaracak birileri var."
9- "Saldırı değil savunma..."
Kasetle ilgili yine ilginç bir yorumu Yeni Şafak'tan Fehmi Koru yaptı. Özetle, "Ben bu cemaati ve oradaki ruh halini bilirim. İslami kesim devletten sürekli baskı gördüğü için hep tedirgindir. Bu konuşmalar devleti ele geçirmeye çalışan değil, tersine cemaatini korumaya çalışan bir liderin sözleri" diyordu. Peki bütün bunlar olurken tedavi için ABD'de bulunan Fethullah Gülen ne diyecekti?
Yazı Dizi: Emre AKÖZ - Nevzat ATAL
Kaynak: Sabah Gazetesi