Kamuoyu, Başbakan Erdoğan'ın "dön" çağrısına gözyaşları içinde "hayır" cevabını veren Fethullah Gülen'i konuşuyor.
Abone olİNTERNETHABER.COM- Türkçe Olimpiyatları'nın kapanış töreninde "bitsin bu gurbet" diyen Başbakan Erdoğan'a, Gülen'in "bir müddet daha burada yaşayacağım" cevabı yankı uyandırdı.
Peki bu yanıt ne anlama geliyor? Kimileri taraflar arasındaki rekabetin devam ettiğini, kimileri de fitne arayanların gerekli cevabı aldığı görüşündeydi. Köşe yazarları bu konuşmanın şifresini aralamaya çalıştı, gazeteciler kendi pencerelerinden bu cevabı farkı yorumladı.
Ahmet Hakan (Hürriyet): Hükümet ile Cemaat etle tırnak gibi olmalı
BEN diyorum ki:
- “Hükümet” ile “Cemaat” birleşmeli, bütünleşmeli...
- Et ile tırnak gibi olmalı...
- “Dön çağrısı” ile oluşan bahar havası, kalıcı birlikteliğe dönüşmeli.
- Birbirlerinin içinde erimeliler...
- Aralarındaki her türlü ihtilaf son bulmalı...
Halisane temennim budur.
Düşünsenize:
“Hükümet” ile “Cemaat” et ile tırnak gibi olursa...
- Hukuki alanda ortaya çıkan hak ihlallerinden...
- KCK operasyonlarından...
- Fenerbahçe’nin başına gelenlerden...
- Önüne gelene “örgüt üyesi” damgasını vurma olayından...
Gülen ne demişti? |
"Ancak eğer sizin bir gayeyi hayaliniz varsa, bir mefküreniz varsa, o da o Türkiye'de yeni yeni probemlerin olmaması, bir kısım huzursuzlukların çıkmaması, bir kısım kazanımların hafazanallah kaybedilmemesi için yüzde bir ihtimalle oraya gitmeniz bu hususlara zarar verecekse işte ben o endişeyle, şahsım adına değilde o endişeyle gitmek istemem." Yazının tamamı için tıklayın |
- Pankart ve puşi davalarından...
Sadece ve sadece tek bir makamı sorumlu tutmak mümkün olacaktır. O makam da halktan oy istemiş, oy almış, hükümet sorumluluğunu üstlenmiş olan makam olacaktır. Böylece...
“Ben yapmadım / Cemaat yaptı” türü bir cümlenin hiçbir anlamı kalmayacaktır.
“Her taşın arkasında Cemaat arama” gibi faydasız, gereksiz enerji israfı son bulacaktır.
Sorumluluk ve yetki dağılması yaşanmayacak, mücadelenin kime karşı yapılacağı belli olacaktır.
Eğer böyle bir gelişme meydana gelirse... Son dönemlerin en büyük kazanımlarından biri elde edilmiş olur.
Ahmet Kekeç (Star): Gülen dönerse cemaatin büyüsü biter mi?
“Fethullah Gülen dönsün mü, dönmesin mi?”sorusuna da, bu karşıtlaşma temelinde cevap aradık.
Hayır, karşıtlaşmanın ve kutuplaşmanın kötü bir şey olduğunu söylemiyorum.
Bu konuda, Ahmet Altangibi düşünüyorum.
Bölünme ve çatışma alanları çoğaldıkça (daha doğrusu yenilendikçe) farklı çözüm yollarını konuşma zarureti de artacaktır... Ahmet Altan’ın sözleriyle ifade edecek olursak, “Hep eskiye takılıp eskiyi tekrarlamaktansa, yeni çelişkileri ve yeni çözüm tartışmalarını yaşamak daha evladır...”
Evet, öyle olmuştur...
Başbakan’ın “Bitsin bu hasret” çağrısı cemaatte kafa karışıklığına yol açmıştır... Yani, cemaati bölmüştür.
Fethullah Gülen’in “hayır” cevabı, hükümette kafa karışıklığına yol açmıştır. Yani, hükümeti destekleyen kesimleri bölmüştür.
Ataklı ve Aydıntaşbaş şifreleri nasıl çözdü? Ayrıntılar sonraki sayfada [PAGE]
Can Ataklı (Vatan): Bakın hava nasıl değişti
Bu kavga sürer
Peki, Erdoğan durumun farkında değil mi? Bence farkında ve durup dururken Gülen’e “Gel artık hasret bitsin” çağrısının nedeni kendisine yönelik operasyonun bitirilmesini sağlamak. Erdoğan tehlikenin dışarıdan geldiğini biliyor ve çok geç olmadan önlemini almak istiyor.
Gülen gelmiyor
Buna karşı Gülen gelmeyeceğini açıkladı. Çünkü Erdoğan’ın sözlerini “Ya sus otur oturduğun yerde ya da kavga edeceksen gel buraya, isminle cisminle” olarak tercüme ediyor. Gülen’in gelmeyi reddetmesi önümüzdeki daha şiddetli bir çatışmanın habercisidir. Göreceğiz.
Aslı Aydıntaşbaş (Milliyet): Gülen'in şifreleri
Fethullah Gülen’ın herkul.org sitesinde yayınlanan videolu cevabını bir kaç kez dinledim. Kuşkusuz satır aralarında önemli mesajlar var. Ama bana en çarpıcı gelen, konuşmalarında sık sık ağdalı bir dil kullanan Gülen’in Erdoğan’dan kısaca “o” diye söz etmesi. (Gül için ‘Cumhurbaşkanımız’ ifadesi var.) Gülen cemaatini yakın tanıyan Washington merkezli gazeteci İlhan Tanır, bloğunda benzer bir saptamada bulunmuş:
“Fethullah Hoca’nın, önceki devlet büyüklerinden Turgut Özal veya Bülent Ecevit’e karşı kullandığı ‘sıcak’ hitapların hiçbirini Erdoğan için kullanmaması dikkat çekti. Önce Erdoğan’dan “o” olarak bahseden Gülen, konuşma sonrasında da ‘Sayın Başbakan’ olarak hitap etti ve dönüş davetini Başbakan’ın “civanmertliğine” bağlamasına rağmen, 10 dakikayı bulan videonun genelinde Erdoğan’a karşı oldukça mesafeli bir çizgiyi korudu.”
Ekrem Dumanlı ne yazdı? Ruşen Çakır nasıl okudu?
[PAGE]
Ekrem Dumanlı (Zaman): Arena'da başlayan yeni dönem
Aslında onlar istiyor ki aynı mahallenin çocukları arasında bir kan davası yaşansın. Daha acısını söyleyeyim: Türkiye'de öyle bir zümre var ki (bu hırçın azınlığın kahir ekseriyeti medyadadır) ne Başbakan Erdoğan'dan haz etmekte ne de Fethullah Gülen'in düşüncelerine saygı duymakta. O yüzden bu konularda yaptıkları analizler objektif de değil, rasyonel de...
Hocaefendi'yi bilenler ondan gelecek cevabı doğru tahmin etti. Hocaefendi, Başbakan'ın davetini 'civanmertlik' olarak değerlendirdi ve "Kendisine yakışanı yaptı." diyerek, vefasını ortaya koydu. Türkiye'ye dönme meselesine başka bir açıdan bakarak, henüz Türkiye'nin bu aşamaya gelmediğini de ifade etti. Bu bakışa da saygı duymak gerekiyor...
İster Başbakan'ın isterse Hocaefendi'nin beyanları 'fitne' için fırsat kollayanları şaşırtmış olmalı. Ancak şaşılacak bir şey yok. Madalyonun iki yüzü var; biri camiaya bakıyor, diğeri AK Parti'ye. Tabii ki AK Parti, Hizmet'in kurduğu bir parti olmadığı gibi; 'cemaat' de partinin bir yan kuruluşu değil. Zaten Hizmet parti kurmaz, her partiye eşit yakınlıkta durmaya gayret eder ve onlarla demokratik hedeflerde beraber olur.
Ruşen Çakır (Vatan): İktidar mücadeleleri haritamız
Başbakan’ın olimpiyatların kapanışına katılıp yoğun ilgi görmesi; çok içten bir şekilde Gülen’i ülkeye çağırması; Gülen’in de nazik bir şekilde bu daveti reddetmesi, benim gibi, bir süredir bu iki güçlü yapı arasındaki ittifakın çatırdadığını; aralarında “yeni tür iktidar savaşları” başladığını ileri sürenleri ilk bakışta tekzip etmişe benziyor. Halbuki gerek Erdoğan, gerekse Gülen’in sözlerini dikkatlice okuduğunuzda aralarında muhabbet kadar mesafe (örneğin her ikisi de birbirlerinin isimlerini telaffuz etmedi) olduğunu görüyorsunuz. Gülen’in dönüşü için şartların henüz olgunlaşmadığı tespitini de bir tür hükümete yönelik eleştiri, özel yetkili mahkemeler hakkında yapılmak istenen değişikliklere muhalefet şerhi olarak okumak da mümkün.
Salih Tuna hangi yazarın ofsayta düştüğünü yazdı? Sonraki sayfada
[PAGE]
Salih Tuna (Yenişafak): Hocaefendi'nin konuşması Başbakan'ın cevabı
Sayın Başbakan, Hocaefendi'nin konuşması üzerine sorulan soruya, "Hocaefendi'nin dönüşü için hiçbir yasal mani söz konusu değil. Takdir kendilerine aittir. Allah sağlık ve afiyet versin.." cevabını verdi.
Başbakan açık seçik şekilde "Hocaefendi" demekle, sevgili Yıldıray Oğur kardeşimin dünkü yazısının yarısını ofsayta düşürmüş oldu.
Çünkü "Fethullah Gülen, henüz kimse onu açıkça adıyla çağırmadığı için dönmüyor olmasın Türkiye'ye..." demişti.
Yazısının geri kalanını da bizzat kendisi ofsayta düşürdü: "Türkiye'den çıkan en ciddi küresel aktör de cemaat. Bir cemaat mensubu Güney Kore'de karşımıza TV yıldızı, Japonya'da futbolcu, Afrika'da madenci, Amerikan Kongresi'nde lobici olarak çıkabilir. Hatta cemaat mensupları içinde Türkiyelilerin oranı her yıl düşüyor, cemaat melezleşmeye başlıyor. O yüzden Gülen'e 'dön' demek Muhtar Kent'e gel babanın marketinin başına dön demek gibi bir şey.." (17. 06. 2012, Taraf)
Demek ki mesele Hocaefendi'nin adının telaffuz edilmesi değilmiş.
Ofsayta düşmekte de yadsınacak bir şey yok.