Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye'de haklarında tutuklama kararı çıkan gazetecilerle ilgili ilginç sözler sarfetti
Abone olVarşova'da bir konferansta konuşan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye'de haklarında tutuklama kararı çıkan gazetecilerle ilgili ilginç açıklamalar yaptı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yurt dışında gazeteci olarak bilinen bazı kişilerin yasa dışı örgüt üyesi oldukları ve örgütsel faaliyetlerinden dolayı tutuklu bulunduklarını belirterek, ''Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getiren bir ülkenin 'basın özgürülüğünü kısıtlayan yüz küsürüncü ülkesi' olarak adlandırılması hiçbir şekilde kabul edilemez. Burada bir yanılgı var, bu kampanya şeklinde devam ediyor'' dedi.
Gül, Polonya'daki Natolin Avrupa Kolejinde Türkiye'nin AB vizyonuna ilişkin konferans verdikten sonra öğrencilerin sorularını yanıtladı. Cumhurbaşkanı Gül, İspanyol bir öğrencinin Türkiye'de tutuklu gazeteciler ve Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesinden yargılanan insanların olduğunu ifade ederek, önümüzdeki dönemde insan hakları konusunda neler yapılacağına ilişkin sorusu üzerine, Türkiye'de arkasında şiddet olmadıkça ifade özgürlüğünün üzerinde engel olmadığını söyledi.
Hiç kimsenin fikrini açıklamasından, yazmasından, yayımlanmasından dolayı hapse girmeyeceğinin altını çizen Gül, şöyle konuştu: ''Eskiden bu tür engeller vardı ama bugün yok. O zaman haklı olarak 'bazı gazeteciler niçin tutuklu?' diye sorarsınız. Bundan 7-8 yıl önce bugünkü Türkiye'yi yöneten hükümete karşı bir darbe planı olduğu ve bunun sivil bağlantıları olduğu yönünde güçlü belgeler ele geçti. Savcılar bu belgeler çerçevesinde dava açtı. Askeri personel, siviller ve gazeteciler yargılanıyor. Ben bunlara 'suçlu' diyemem. Çünkü yargılama devam ediyor. Bu kişiler savcıların elindeki deliller çerçevesinde mahkemece tutuklandılar. Her ay itiraz hakları var. İtiraz ediyorlar, mahkeme de reddediyor. Bu kişilerin sayısı çok fazla değil. Bazı tutuklular dışarıda gazeteci diye geçiyor ama illegal, şiddet, silah kullanan örgüt üyeleri ve kendileri de şiddetin içinde bulunan insanlar. Bu kişiler yazdıklarından dolayı değil, örgüt içindeki faaliyetlerinden dolayı tutuklular. Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getiren bir ülkenin 'basın özgürlüğünü kısıtlayan yüz küsürüncü ülkesi' olarak adlandırılması hiçbir şekilde kabul edilemez, burada bir yanılgı var, bu kampanya şeklinde devam ediyor.''
TÜRKİYE NEDEN ÜYE OLMALI?
Konfereansın devamında bir diğer öenmli konuya da değinerek, Türkiye'nin Avrupa ile ilişkileri üzerinden AB üyelik süreci üzerine görüşlerini de paylaşan Gül, şöyle devam etti: ''Türkiye ile Avrupa her zaman etkileşim içinde olmuştur. Politik, ekonomik ve sosyokültürel alanlarda karşılıklı olarak birbirinden etkilenmiştir. Türkiye'siz bir Avrupa tarihini yazmak neredeyse imkansızdır. Sonuç olarak Türkiye ve Avrupa'nın gelecekleri birbirinden ayrı ve bağımsız düşünülemez. Aynı tarihi, aynı coğrafyayı, aynı vizyon ve değerleri paylaşıyoruz. Yani ortak gelecek ve kaderimizi paylaşıyoruz. Avrupa nasıl güçlü küresel vizyona sahip olur? Türkiye ile mi Türkiye'siz mi? Türkiye'nin Doğu Akdeniz, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya ve Ortadoğu'daki nüfuzuna ve yakın bağlarına bakar mısınız? Türkiye yapay fay hatlarının olmadığı güçlü bir Avrupa istiyor. Bizim Avrupa'ya bakış vizyonumuz, iç ve dış dayanışma, işbirliği ve bütünleşmenin en üst düzeyde olduğu bir kıta olmasıdır. Biz Avrupa'nın 'olmayan bir oyuncu' değil, küresel ölçekte angaje olan bir aktör olmasını diliyoruz. Küresel sorumluluklarını omuzlayan bir Avrupa görmek istiyoruz. Günümüz dünyasında herkesin karşı karşıya olduğu sorunlar karşısında liderlik sergileyecek Avrupa arzu ediyoruz. Eşitlik, adalet ve özgürlük temellerine dayanan düzen kurulması için çalışacak bir Avrupa istiyoruz.
"TÜRKİYELİ BİR AB DAHA BAŞARILI OLACAKTIR"
Bu çerçevede Türkiye'nin AB üyeliği, Avrupa'nın bütünleşme projesi için bir zorunluluktur. Türkiye'nin üyeliği şüphesiz ki Avrupa'nın etkinliğini ve güvenilirliğini artıracaktır. Türkiye'nin üye olduğu AB; Balkanlar, Akdeniz, Karadeniz, Kafkaslar ve Ortadoğu'da daha etkin olacaktır. Avrupa'nın değerleri ve politikaları Türkiye ile daha uzak coğrafyalara erişecek ve oraları etkileyecektir. Türkiye'nin AB üyesi olması, yeni dünya düzeninde Avrupa'ya hak ettiği rolü bulmasında yardımcı olacaktır. Türkiye'nin yapacağı birçok katkıyla Avrupa, içine dönük kalmayacak, etki alanı sınırlarının bittiği yerde sona ermeyecektir. NATO'nun en büyük ikinci ordusuna sahip olan Türkiye, Avrupa'nın savunmasında da önemli bir yere sahiptir. Türkiyeli bir AB, kıtayı tehdit eden iç ve dış tehditlere karşı daha başarılı olacaktır. Nihayetinde Türkiye'yi üyeliğe kabul etme ya da etmeme kararı, Avrupa'nın geleceğinde önemli ölçüde kendini gösterecek bir karar olacaktır. Avrupa, Türkiye'yi üyeliğe kabul etmemesi halinde gerçek potansiyeline hiçbir zaman ulaşamayacaktır.'