Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı, İslam ülkelerine yaptığı çağrısını tekrarladı: Kendi evinizi kendiniz düzene koyun...
Abone olDışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, İslam ülkelerine daha önce yaptığı ''Kendi evimizi kendimiz düzene koymazsak, bugünkü dünyada bu evi başkaları düzene koyar'' çağrısını bir kez daha tekrarladığını belirterek, ''Kendi evimizi temizlemenin yolu, sağlıklı bir değişim, yani gerçekçi bir reform sürecini hayata geçirmekle başlayacaktır'' dedi. Gül, ''Uluslararası İslam Dünyası STK'lar Konferansı''nda yaptığı konuşmada, İslam dünyasının sorunları dendiği zaman 2 kategorinin akla geldiğini, bunlardan birincisinin, müslüman nüfusa sahip ülkelerin diğer ülkelerle ve özellikle de batıyla aralarındaki ilişkilerde yaşanan sorunlar ya da sorunlu algılamalar olduğunu söyledi. Bunun üzerine gidilmesi gereken ve her iki tarafa da sorumluluk yükleyen bir mesele olduğunu ifade eden Gül, oluşturulması planlanan platformun bu alanda da önemli çalışmalar yapacağına inandığını kaydetti. Gül, son dönemde tüm İslam alemine yönelik uluslararası ilginin arttığını, ancak birçok durumda bu ilginin başlangıç noktasını daha ziyade İslam dünyası hakkında dile getirilen olumsuz unsurların oluşturduğunu üzülerek gördüklerini söyledi. Söz konusu uluslararası ilginin, İslam'ın ve İslam aleminin tüm dünyaya daha iyi tanıtılması için bir fırsat olarak değerlendirilmesi gerektiğine işaret eden Gül, her uluslararası toplantıda bir maddenin İslam dünyasıyla ilgili olduğunu bildirdi. Gül, bu toplantılara sadece hükümet temsilcilerinin değil, sivil toplum örgütü temsilcilerinin de katıldığını ve onların dile getirdiği görüşlerin, resmi görüşlerden daha etkin olduğunu belirterek, ''Biz bu toplantılarda resmi mesajlarımızı veriyoruz. Ancak sivil toplum kuruluşları ne kadar aykırı olursa olsun, tutarlı bir şekilde görüşlerini ortaya koyarlarsa, İslam dünyasının sorunlarının çözümüne en büyük katkıyı koymuş olurlar. O nedenle sizin oluşumunuza önem veriyorum'' dedi. ''İSLAM DÜNYASI ÇALIŞMALARA SIRTINI DÖNMESİN'' Batıda İslam dünyasının çeşitli boyutlarıyla incelendiğini ve öngörüler yapıldığını dile getiren Gül, bu çabaların İslam dünyasının daha iyi tanınmasına vesile olması için İslam dünyasının bu tür çalışmalara sırtını dönmeyip, söz konusu tartışmalara eşit, entelektüel ortaklar olarak katkı sunmasının yararlı olacağını söyledi. Gül, İslam'ın içinden gelen katkıların, bilimsel ve düşünsel standardı ve temsil niteliği yüksek olduğu ölçüde dünyadaki tartışmaları etkileme şansının artacağını, bunun için İslam geleneğinin hoşgörü ve ılımlılık anlayışından hareket ederek, açık görüşlü, gerçekçi, ama bir o kadar da vizyoner bir yaklaşım içinde olunması gerektiğini kaydetti. Bu bağlamda batıda bazı çevrelerin İslam dünyasına bakışında görülen genellemeci ve indirgemeci eğilimin, müslümanların da onlara bakışında ortaya çıkmasının tehlikesine işaret eden Gül, şöyle devam etti: ''Batıyla aramızdaki ilişkinin bir karşıtlık temelinde gelişmemesi gerekmektedir. Nitekim Türkiye'nin İslam kimliği, batıyla yoğun etkileşim içine girmesine, batı kurum ve örgütlerine etkin üye olarak katılmasına engel olmamıştır. Bu kendimize olan özgüvenden gelmektedir. Türkiye'nin AB'ye katılım sürecinin başarılı bir şekilde tamamlanması, müslüman bir toplumun ortak evrensel ve demokratik değerler temelinde biraraya gelen ve bu değerler çevresinde bütünleşen Avrupalı halklarla uyumunun yeni bir göstergesi olacaktır.'' İSLAM DÜNYASININ KENDİ İÇİNDE KARŞILAŞTIĞI SORUNLAR İkinci sorunun ise İslam dünyasının kendi içinde karşılaştığı sorunlar olduğunu vurgulayan Abdullah Gül, bunların siyasi, ekonomik ve kültürel boyutları olan beşeri kalkınma meseleleriyle ilgili olduğunu söyledi. Müslüman toplumların sorunlarına çözüm ararken, kendi şartlarına uygun kurallar ve kavramlar oluşturmalarının mümkün olduğunu, ancak insanlığın esenliğini amaçlayan evrensel değerler ve ilkelerin, İslami inancın da ayrılmaz parçasını oluşturduğunu vurgulayan Gül, tarih boyunca farklı medeniyetlerin birbiriyle etkileşimi neticesinde insanlığın ortak aklı ve vicdanından beslenen evrensel değerlerin, müslüman halklar için de yol gösterici özellik arz ettiğini kaydetti. Gül, İslam'ın temelinde yer alan ''adalet, yardımlaşma, paylaşma duygusu, şefkat, itidal, eşitlik, eşitliğe saygı, haksızlık ve yolsuzlukla mücadele'' gibi ilkelerin, bugün evrensel olarak nitelenen değerleri tarih boyunca beslediğini, bu nedenle konuya özgüvenle, kompleksiz ve açık bir zihniyetle yaklaşılması gerektiğini vurguladı. Halkın özlem duyduğu kalkınma hedefine ulaşmak için tek bir formül bulunmadığını, toplumların birbirinden farklı tarihsel tecrübeleri ve özelliklerinin göz önünde bulundurulması gerektiğini ifade eden Gül, ''Önemli olan, doğru istikamette kalmak ve İslam geleneğinin işaret ettiği aklın yolunu izlemektir'' diye konuştu. İSLAM DÜNYASININ REFORM İHTİYACI Gül, Türkiye'nin, İslam dünyasının reform ihtiyacına uzun zamandır işaret ettiğini ve katıldığı bütün İKÖ toplantılarında müslüman toplumların siyasi, ekonomik ve sosyal eksikliklerine eğilmelerinin zamanının çoktan geldiğini vurguladığını belirtti. Tahran'daki İKÖ Dışişleri Bakanları toplantısında yaptığı çağrının içlerinden birinin seslenişi olarak bütün Dışişleri Bakanları tarafından memnuniyetle karşılandığını hatırlatan Gül, şunları kaydetti: ''Biz kendi evimizi kendimiz düzene koymazsak, bugünkü dünyada muhakkak bu evi başkaları düzene koyar. Dolayısıyla kendi işimizi kendimiz yapmamız gerekiyor. Bunu, bugün de tekrarlıyorum sizin huzurunuzda. Evrensel değerlerin önemini vurgulayarak, bunun için demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, iyi yönetim, şeffaflık, ülkeyi yönetenlerin hesap verme sorumluluğu, devlet adamlarının, siyaset adamlarının halka hesap vermeleri, kadın erkek eşitliği, şiddetin kabul edilmezliği ve daha iyi ekonomik yapılara dikkat çekmiştim. Kendi evimizi öncelikle bizim kendimizin düzene sokması gerektiğini, bunu bizden başka kimsenin sağlıklı bir şekilde yapamayacağını ifade ettim. Kendi evimizi temizlemenin yolu ise sağlıklı bir değişim, yani gerçekçi bir reform sürecini hayata geçirmekle başlayacaktır. Tabiatıyla burada ihtiyaç duyulan reform, İslamiyet'le, dinle ilgili değil müslüman toplumların yönetimine ilişkindir. Hangimiz ülkemizde yolsuzluk varsa bundan mutlu oluruz? Biz eğer kendi ülkelerimizin içerisindeki yolsuzluğu görmüyorsak, dışarıda herkes görüyor. Kendi ülkelerimizde özgürlüklerin kısıtlandığını biz kendimiz görmüyorsak, dünyadaki raporları okuyan herkes söylüyor. Bugünkü dünyada hiçbir şey saklı değil ve bu tip olumsuzlukları içinde taşıyan ülkeler de güçlü olamazlar. Eğer bizim kendi ülkelerimizde yolsuzluklar varsa, kapıların arkasında işler olup bitiyor ise şeffaflık yeteri kadar yoksa, insanların özgürlüklerine saygı göstermiyorsak, o zaman kendi ülkemiz zaten güçlü olmaz. Güçlü olamayınca dışarıdakilere karşı güçlü mücadele veremez. O açıdan bunlardan çekinmemek gerekiyor. Reform diye ifade ettiğimiz şeyler bunlardır. Kendi ülkelerimizi daha güçlü ve sağlıklı hale getirmektir.'' Gül, sivil toplum kuruluşlarının kendi ülkelerindeki sorunları doğru teşhis ederek, duyarlı ve yakıcı bir üslupla dile getirmeleri gerektiğini ifade ederek, ''Bunu yapabildiğiniz ölçüde bugünün uluslararası ve bölgesel gerçekleri karşısında kendi milletlerimizin çıkarlarını daha kuvvetli bir şekilde koruyabileceğimize inanıyorum'' dedi. ''KURULACAK PLATFORMA ÖNEM VERİYORUM'' Bu girişimin, toplumların gerçek ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir zeminde gelişmesinin önemine işaret eden Gül, tek bir siyasi amaç güden veya tek bir bakış açısını yansıtan bir hareket olarak yürütülmesinin fazla bir artı değer sağlamayacağı uyarısında bulundu. Abdullah Gül, şunları kaydetti: ''Bu çerçevede oluşturulması planlanan sivil toplum kuruluşları ağının, bir düzenleyici kurum olarak değil, sivil toplum gücünün zayıf kaldığı İslam dünyası içinde, sivil toplum kuruluşlarının daha güçlü bir konuma gelmelerine aracılık eden bir kolaylaştırıcı platform olarak tasarlanmasının faydalı olacağını düşünüyorum. Bu platforma önem veriyorum. Ama bu platform, sonunda kontrol edici, düzenleyici, herkesi disiplin altına alıcı bir platform olmasın. Tam tersine, herkesin derinliğini, çok görüşlülüğü ortaya koyan, dinamizmin önünü açan bir platform haline gelmeli. Böyle olursa saygınlığı olur, söylediklerinize bütün dünya kulağını açar ve dinler. Ama eğer oluşturacağınız platform, sadece ideolojik programları içeren veya hükümetler olarak bizlerin resmi görüşlerinin sizlerin ağzınızdan tekrarlandığı bir platform haline gelirse, o zaman hiçbir etkinliğiniz olmaz. Onun için içinizde derinlemesine her şeyi düşünen ve bunları rasyonel bir şekilde yapan, ortaya koyan bir platform haline gelirseniz, İslam dünyasına en büyük katkıyı yapacağınıza inanıyorum.'' Gül, başta BM olmak üzere İKÖ ve AB gibi birçok uluslararası örgütlerde, bu platformun takdir göreceğine inandığını sözlerine ekledi.