Güç Sarhoşluğu Yeni Rakı Sarhoşluğuna Benzemez!
Belli başlı simalar, halka karşı iftira ve hakarette sınır tanımayan söylemleriyle sosyal medyayı mekân bellemişler.
Hani bazılarını tanımasanız, yazdıklarını okuyunca; eğitim düzeyi ilköğretim seviyesinde olan birisi yazıyor sanırsınız. Oysa aralarında milletvekili, belediye başkanı ve gazetelerde hasbelkader köşe kapmış yazarlar da var!
Hoş birçoğunun nasıl milletvekili olduğunu ya da hangi özellikleri nedeniyle gazetelerde köşe tahsis edildiğini biliyorsunuzdur ama konumuz bu değil.
Konumuz; söz konusu kişilerin paranoya kıvamına gelen Gezi Ruhu takıntıları.
Belki farkında değiller ama Gezi Ruhu bu arkadaşlarda ciddi şekilde travmaya sebep olmuş gibi görünüyor!
Zira Gezi ile yatıp Gezi ile kalkmaktalar.
Bazen “Gezi kadar başınıza taş düşsün” diyesi geliyor insanın ama bunu demeyeceğim tabi ki.
Sadece Tanrı’dan acil şifalar dileyebilirim ki başka da bir şey gelmez elimden…
Sosyal medyadan takip ederseniz yazdıkları her cümlede yaptıkları mantık hatalarıyla içine düştükleri acziyetin boyutunu siz de fark edecek ve elinizde olmadan içiniz sızlayacaktır hallerine.
Mesela biri çıkıp Gezi Ruhunu Sisi’nin ikizi olarak sunmaya çalışırken bir başkası Gezi Direnişine katılanları darbeci olarak yaftalamaya kalkabiliyor!
Aslında Mısır’da yaşananları da tıpkı Gezi Direnişi’nde olduğu gibi doğru okuyamadılar bu aklı karışık muhteremler.
Konu Mısır’da katledilenler olunca bülbül kesilen bu arkadaşlar Mursi’yi neredeyse hazret ilan edip secde edecekler!
Oysa Mursi Mısır’da halkın katledilmesinde birinci dereceden sorumludur ki Sisi ancak ondan sonra gelebilir.
Neden mi?
Mursi’nin Türkiye’deki iktidar ile yakınlığını bilmeyeniniz yoktur sanırım. Halkın talebi doğrultusunda ve yine darbe ile düşürülen Hüsnü Mübarek’ten sonra, oldubitti ile halk hareketinin lideri olarak dayatılan Mursi ilk seçimlerde %52’lik oy oranıyla iktidar oldu.
Burada dikkat edilmesi gereken şey; Mübarek’in düşürülmesinden sonra halka kendi liderini çıkarması için fırsat tanınmamış olmasıdır!
Böylece halk devrimi olması gereken bir halk hareketi ABD güdümlü darbe olarak nitelik kazanmıştır.
Buna rağmen halk seçim sonuçlarına itiraz etmemiş ve sabırla beklemeye koyulmuştur. Ancak Mursi, sandıktan çıkan oy oranına güvenerek sadece bir senelik iktidarında dahi bir takım kökten dinci ve sapkın uygulamaları ile şimşekleri üzerine çekmeyi başarmıştır!
Kadrolaşma konusunda AKP’yi model alan Mursi devletin bütün kurumlarını ele geçirmeye soyunarak bir bakıma kendi sonunu hazırlamış oldu!
Mısır’lılar, Hüsnü Mübarek’i düşüren halk hareketinin amacına ulaşmadığını farkedince yeniden meydanları doldurmuş ve oynanan emperyalist oyunu geçici olarak bozmayı da başarmıştır.
Ordu görünürde yeniden halkın taleplerine kulak vermiş gibi yaparak Mursi'yi saf dışı bırakmıştır!
Oysa orduyu halkın yanında duran güç olarak görmek de aslında bir yanılgıydı.
Doğrusu bu yanılgıya başlarda ben de düştüm.
Sonradan anlaşıldı ki; ordu eskiden olduğu gibi hala ABD güdümlü hareket etmekteydi.
ABD, halkın oyunu farkedip yeniden ayağa kalkmasıyla birlikte artık Mursi ile yol alınamayacağını anlamış ve halkın kendi liderini çıkarmasının önüne geçebilmek için Sisi’ye bir kez daha rol vermişti!
Çünkü, Emperyalizmin amacı Mısır’a demokrasi getirmek filan değildir.
Amaç bellidir;
Diğer Müslüman ülkelerde olduğu gibi güçlendirilen kökten dinciler arasında süreklilik kazandırılmış bir çatışma ortamı hazırlayıp, bölgeye hâkim olması istenen İsrail’in elini güçlendirmek ve bir anlamda rahat nefes almasını sağlamaktır.
Zaten Büyük Orta Doğu Projesi’nin (BOP) ya da diğer adıyla Büyük İsrail Projesi’nin de nihai hedefi ve öngörüsü bu değil midir?
Bu nedenle, Sayın Başbakan ve AKP kurmaylarının özetle; “Mısır’da yapılan darbe demokrasiye yapılmıştır” gibi söylemlerinin mantıklı bir dayanağı bulunmadığı gibi takkiyeye dayalı söylemlerden ibarettir.
Hüsnü Mübarek'in düşürülmesiyle birlikte Mısır Halkı eline geçen demokratikleşme şansını Mursi’nin iktidar olmasıyla birlikte zaten kaybetmişti!
Burada üzücü olan, terörist grup olan Müslüman Kardeşler’in halkı isyana kışkırtmasıyla birlikte ordunun süreci doğru yönetemeyerek isyanı şiddet ile bastırma yöntemini benimsemiş olmasıdır.
Bu gerçeklerden yola çıkarak dikkat etmemiz gereken şeylerden biri de; can kayıplarını protesto ederken Mursi’nin kutsanmamasıdır.
Mursi, demokrasinin önündeki en büyük engellerden birisidir ve deşifre olmuştur. İkinci engel ise ABD güdümünden kendini kurtaramayan ordudur!
Mısır Halkı bu iki engeli de kazasız belasız atlatabilirse ancak o zaman demokratikleşme şansını yakalayabilecektir.
Unutulmaması gereken bir başka şey;
ABD tıpkı Türkiye’de olduğu gibi gizli servisiyle Mısır’da da konuşlanmıştır. Türkiye üzerinde yaptığı operasyonlardan edindiği deneyimlerle Mısır’da rüzgâr hangi yönden eserse essin izleyeceği operasyon yöntemleri konusunda hazırlıklıdır. Mısır Halkı bu gerçeği bilerek tavır belirlemeli ve emperyalizmin etkisinden ebediyen kurtulmanın çarelerini araştırmalıdır! Bunu yapabilmesinin yolu da kendi içinden bir lider çıkarabilmesinden geçmektedir.
Aksi halde “aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık” misali darbelerle, siyasi krizlerle boğuşup duracaktır!
Yeniden AKP’li sosyal medya kalemşörlerine dönecek olursak;
Bu kalemşörlerin durumu içler acısı!
Kendilerini bir anda gazeteci, siyasetçi, vekil, belediye başkanı, kanaat önderi ya da uzman olarak bulmanın sarhoşluğu bütün benliklerini sarmış durumda.
Küçük dağları kendilerinin yarattığına ilişkin inançları öylesine pekişmiş ki halkı ayak takımı olarak görmekte ve kim ses çıkaracak olsa böcek gibi ezme arzusuyla yanıp tutuşmaktalar.
Nitekim artık arzu aşamasını da geçmiş, faşizmin en sert unsurlarıyla uygulama safhasına geçmiş bulunmaktalar!
Onca patavatsızlıklarının, hakaretlerinin, akla mugayir beyanatlarının altında yatan sebep işte bu güç sarhoşluğudur.
Bir gün ellerindeki gücü kaybedip ayıldıklarında pişmanlıklarının tavan yapacağını göremeyecek kadar sızmış oldukları belli.
Lakin güç sarhoşluğu Yeni Rakı sarhoşluğuna benzemez!
Yapılan onca hatayı, işlenen onca suçu ve ülkeyi içine düşürdükleri vahim durumu “güç sarhoşuyduk” mazeretine sığınarak mazur gösteremeyecekleri aşikârdır.
Hatırlanırsa, Gezi Protestoları sırasında şöyle bir manzara ortaya çıkmıştı;
Vatandaşın arkasına dolanıp puan alma telaşında olan iktidar dirençle karşılaşınca şu lobisi bu lobisi diye feryat etmiş, türlü türlü yalan ve iftiralarla da halkın belli bir bölümünü kışkırtmaya kalkışmıştı!
Amacına ulaşamadı tabi ki ama "bir nüsubetten bin nasihat doğar" misali katkısı da oldu halka. Artık iktidarın uyguladığı faşist baskılar kendi korkusu olmaktan öteye gidemiyor. Halk korku bulutlarını dağıtmış, geleceği için çarenin yine ve sadece kendisi olduğunu fark etmiştir.
Bu nedenle sosyal medyada 7/24 saat mesai harcayan kalemşörlere tavsiyem; Kendinizi bu kadar helak etmeyin boşuna, işe yaramıyor!
Bir soru da İleri Demokrasi takkiyecilerine;
Sizin demokrasi anlayışınız bizi bir hayli aşıyor doğrusu! Ya siz anlatamıyorsunuz ya da biz anlayamıyoruz.
Anlayabilmek için hangi yolu denememizi önerirsiniz?
Söylentileri mi dikkate alalım yoksa şahit olduğumuz çifte standartlardan mı bir sonuç çıkaralım?
“Tam bağımsız Türkiye” pankartı taşımak terörist olmak için yeterli sebep sayılırken mesela Cuma namazı sonrası Fatih Camii’nde toplanan ve Bilal Erdoğan’ın da katıldığı protestoda ön safta taşınan pankartları kendimize şiar edinebilir miyiz demokrasi için?
O pankartların bir kaçında şöyle yazmaktaydı;
“Kahrolsun Sisi, Kahrolsun Demokrasi, Geliyor Hilafetin Sesi”
“Ne darbe, ne demokrasi, biz ümmetten ve hilafetten yanayız”
”Demokrasi eşittir küfür sistemi”
İsterseniz her şeyi bir kenara bırakıp sadede gelelim, ne dersiniz?
Demokrasiyi yetersiz buldunuz “İleri Demokrasi” dediniz.
Ama ne hikmetse ileri demokrasi tabirini duyduktan sonra elimizdeki demokrasi buharlaşıp uçuverdi. Tıpkı özelleştirme adı altında talan edilen kamu kurumları gibi!
İyisi mi bizi yormayın, gelin niyetinizi eğip bükmeden açıklayın, siz de kurtulun biz de...
Amacınız ne?