BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

Güç dengesi açısından Washington’un Tahran’a takıntısı

İran hükümetinin benzin fiyatının bir günde yüzde 300’e varan zam açıklaması, ekonomisini neredeyse Suriye’de tüketmiş olan ülkeyi sıkıntılı duruma soktu. Bu durum uzun süredir ekonomik sorunlarla mücadele eden halkın sokaklara dökülmesine yol açtı... Nihayetinde ABD’nin ve İsrail’in açamadığı yarayı İran hükümeti kendi eliyle açmak üzere....

Neyse devam edelim...

Kırk yıl önce geçen ay, Müslüman Öğrenciler adlı bir grup İmam Hattının ardından Tahran'daki Amerikan büyükelçiliğine baskın düzenledi ve personelini rehin aldı. İran’ın yeni devrimci hükümeti, Ayetullah Humeyni’nin önderliğinde, büyükelçiliğe “casusluk ini” adını verdi.

Ardından gelen rehine kriziyle İran’ın ABD’yle olan ilişkilerinde uzun bir krizin yolu aralandı.

İran ısrarcı ve imkansız bir düşman olarak tasvir edilir... 1979'daki İran Devrimi, ülkeyi sürekli olarak düşmanca ve tehlikeli bir aktör olarak resmetti.

Geçtiğimiz aylarda, Birleşik Devletler ve İran, geçmişte birçok kez olduğu gibi, bir kez daha çatışmaların eşiğine yaklaştı. Başkan Donald Trump, selefinin İran ile olan nükleer anlaşmasını üstlendi ve İran ekonomisini boğmak için “azami baskı” politikasını kabul etti.

Bu arada İran, Basra Körfezi'nden geçen birkaç petrol tankeri saldırısına, bir ABD uçağının düşürülmesine ve Suudi Arabistan'da bir petrol tesisine saldırması gergin olan ilişkileri iyice germiş oldu.

Güç dengesi açısından, Washington’un Tahran’a takıntısı saçma. İran’ın nüfusu ABD’nin dörtte biri kadar ve ekonomisi ancak yüzde iki kadar büyük. ABD ve Orta Doğu’daki en yakın müttefikleri İsrail, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri birlikte İran’ın harcadığı harcamaların yaklaşık 50 katı, silahlı kuvvetleri için yılda en az 750 milyar dolar harcıyor. Hem İsrail hem de ABD, en son teknolojiye sahip silahların yanı sıra keşif, gözetim ve savaş yönetimi teknolojilerini de üretebiliyor.

İran bunları şuan için üretemez, yapamaz. Endüstriyel üssü eskidir. Hava kuvvetleri ve donanma eski silah sistemlerine sahip. İsrail veya Körfez ülkelerine saldırabilecek balistik ve seyir füzelerine ve uzun menzil gidebilecek uçağı var, ancak yıkıcı misillemeye davet etmeden onları kullanamaz... Gerçi bu riski, Eylül ayında alarak Suudi Aramco tesislerine yaptığı saldırılarla yönetmiş görünüyor.

Güç dengesi açısından, Washington’un Tahran’a takıntısı saçma.

İran’ı birbirine bağlı iki nedenden dolayı tehdit olarak görüyorlar. İlki coğrafyadır. İran, dünya petrolünün yaklaşık beşte birinin aktığı Basra Körfezi'nde uzun bir kıyı şeridine sahiptir. Teorik olarak, Hürmüz Boğazı'nı kapatarak, küresel ekonomi üzerindeki potansiyel felaketlerle sonuçlanan petrol akışını engellemeye çalışabilir. Yine de pratik olarak konuşursak, bu tehdit uzak. Son 40 yılda hiçbir zaman İran boğazı kapatmayı başaramadı. Kapatmayı becerebilse bile, Irak, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri alternatif ihracat rotalarını kullanabilir ya da geliştirebilir.

ABD’nin endişesinin ikinci nedeni, İran’ın nükleer programı. Eğer İran atomik bir silah üretirse bölgede kaos yaratabilir. Nükleer silahlı bir İran Orta Doğu’daki stratejik manzarada devrim yaratacak ve Washington’un bölgedeki en yakın müttefiki olan İsrail’e ciddi bir tehdit oluşturacak.

ABD Başkanı Barack Obama uyarınca ABD, bu sorunu büyük ölçüde, 2015 nükleer anlaşması olan ve ülkenin nükleer programını 15 yıl boyunca sona erdiren Ortak Kapsamlı Eylem Planı ile çözdü. Ancak 2018'de Trump, İran'la daha iyi bir anlaşmanın mümkün olduğunu savunarak Ortak Kapsamlı Eylem Planından çekildi. O zamandan beri Trump yönetimi İran’ın liderlerini müzakere masasına geri döndürmek için yaptırım kullanıyor.

İdare’nin İran’a karşı antipatisinin çoğu, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun İran’ın “kötü niyetli faaliyetleri” rutin olarak terörizm, siyasal yıkım ve Şii gruplarına yardım yoluyla Ortadoğu’daki nüfuzunu yaymaya çalıştığı şeklinde açıklanmaktadır. Yönetime göre bu faaliyetler, İran'ın rutin olarak “dünyanın önde gelen terör destekçisi” olarak adlandırılmasının nedenidir.

Trump yönetimi de dahil olmak üzere Ortak Kapsamlı Eylem Planının muhalifleri için anlaşma, İran’a meşru bir muhatap olarak zımni tanıma önerisinde bulunma. İran’ın anlaşmaya uymasının, bu muhaliflerin bölge içindeki genişleyici hedeflerini ilerletmek için sinik bir hile olduğu kanaati yaygın.

En büyük uyarılardan bir diğeri de, İran'ın büyük füze ve roket stoğu İsrail için ciddi bir tehdit oluşturduğu yönünde... Oysa Tahran’ın motivasyonları ideolojik kadar jeopolitiktir. Füzeler İran’ın İsrail’e karşı temel stratejik caydırıcılarıdır.

Aynı zamanda İsrail hükümeti, İran destekli Hizbullah'la bir daha savaşmak zorunda kalırsa, Lübnan'ı işgal edeceğini ve ancak Hizbullah'ı ve cephaneliğini yok ettikten sonra terk edeceğini açıkça belirtti.

İran’ın Orta Doğu’ya erişimini genişletme girişimlerinin birçoğunun ne olduğu görülmeli. Birleşik Devletler ve ortakları tarafından yapılan hatalara karşı fırsatçı tepkiler oluştu.

İran’ın Irak’taki nüfuzu, temel olarak Saddam Hüseyin’in Sünni azınlık hükümetini deviren ve ülkenin Şii çoğunluğunu güçlendiren 2003’teki ABD işgalinin bir sonucudur.

Her ne kadar İran bölgede kendine en büyük rakip olarak Türkiye’yi tanımlasada, Türkiye’den başka bir çıkış yolu bulamayacaktır. Suriye konusunda bir çok hata yapan İran devleti, bugün Suriye’de yaptığı ölümcül hatalarının bedelini ödüyor. Benzine yapılan zammı protesto eden halk, İran devletinin bir süre daha başını ağrıtacak gibi…