BIST 9.368
DOLAR 34,47
EURO 36,22
ALTIN 2.962,86
HABER /  GÜNCEL  /  EĞİTİM

GS Lisesi'nde ezanla namaz kılınıyordu!

Üstad Mehmed Şevket Eygi; Galatasaray Lisesi'nde ise ezanla beş vakit namazın mecburi olduğunu söyledi.

Abone ol

Üstad Mehmed Şevket Eygi, 1960'ta Hristiyan bir meyhanecinin dükkanının kapısına, ‘Mübarek Ramazan nedeniyle kapalıyız' yazısı astığını hatırladığını, Galatasaray Lisesi'nde ise ezanla beş vakit namazın mecburi olduğunu söyledi.

Kendisi Milli Gazete'de günlük yazıyor... Kitapları var.. Ancak 'Gazeteci -Yazar' ifadesi onun kanaat önderliği ve İslami ilimlerdeki donanımını tam karşılamıyor.. Üstad Mehmed Şevket Eygi ile dünden bugüne Ramazanları ve İslam dünyasını konuştuk.

Ramazan, Müslümanlar ve İslam dünyası için neyi ifade ediyor?

Ramazan senenin uyanma, yenilenme, tazelenme, toparlanma, manevi muhasebe yapma, arınma, aydınlanma ayıdır. Müslümanlar dünyaya gerekenden fazla yönelebilirler, bu konuda çizgiye dönme zamanıdır. Müslüman zaten dindar insandır, Ramazan'da dindarlığı çoğalır. Bu ay rahmet ayıdır.

Müslümanlar oruç ve diğer ibadetlerle ilahî rahmetten nasiplenmeye çalışır. Sadece Türkiye'de yaşayan Müslümanlar değil, dünyanın her yerindeki Müslümanlar tek bir ümmettir. Bu ayda ümmet konusunda bilinçleri artar. Muhasebe demiştim... Müslüman her gün öz muhasebesini yapmakla yükümlüdür.

LÜKS YOKTU, HUZUR VARDI

Oruç sizde ilk neyi çağrıştırır?

Ramazan, manevî bir hicret ayıdır. İsyandan itaate... Gafletten uyanıklığa... Cehaletten ilme... Bencillikten diğergâmlığa... Cimrilikten cömertliğe... İsraftan kanaate... Tefrikadan birliğe... Hamlıktan olgunluğa... Şikâyetten tevekküle... Evet, daha böyle nice hicretler ayıdır Ramazan. Namaz kılmayanlar namaza başlar, bayramdan sonra bırakmazlar. Resulullah efendimiz ''oruç tutunuz ki sağlık bulasınız" buyurmuştur. İsraf etmeden, Şeriata ve İslam ahlakına uygun bir şekilde oruç tutanlar biraz aç ve susuz kalırlar ama nice hastalıklarından kurtulup sıhhat bulurlar.

Sizin de 'nerede o eski ramazanlar?' diye yakındığınız, eski ramazanlara hasret duyduğunuz oldu mu?

Çocukluk günleri insanların genellikle dünya cennetleridir. Büluğa ermemiş çocuklar mükellef değildir. Lakin yüreklerinde Allah inancı, din bilinci olan dindar küçük çocuklar bile ağlayarak ben de oruç tutmak istiyorum der. Çocukluk günlerimin ramazanlarını hatırlıyorum... Daha sonra tanıştığım Osmanlı devrinden kalma âlim, fazıl, kâmil, gerçek dindar, olgun, eski büyükleri, hocaefendileri, beyefendileri, hanımefendileri, dedeleri, nineleri düşünüyorum. Bundan 60-70 sene önce zamanın çarkları bugünkü kadar hızlı dönmüyordu, bugünkü kadar lüks konfor israf yoktu ama eminim o zaman daha fazla huzur, güvenlik, saadet ve barış vardı. Zulmün gölgesi altında tutulan oruçlar ne kadar samimi idi.

ÜMMETİN İMAM-I KEBİR'İ YOK

İslam dünyası ve Müslümanlar için en büyük tehdit nedir?

Maddeler halinde cevap vereceğim:

(1) Türkiye Müslümanlarının teşkilatlı ve liderli (İmam-ı Kebir) tek bir ümmet olmamaları; birbirinden kopuk bin türlü cemaate, parçaya, fırkaya, İslamcılığa bölünmüş olmaları..

(2) İslamî kesimde itikat bozukluklarının çoğalması..

(3) Müslümanların yüzde doksanının beş vakit namazı terk etmesi..

(4) Müslümanların dünyevileşmesi, seküler hale gelmesi..

(5) Zekâtın ya hiç verilmemesi yahut Kur'an'a, Sünnete, Şeriata ve Fıkha göre verilmemesi..

(6) Lüks ve israfın çılgınlık derecesine varması..

(7) Halkın ilmihalini bilmemesi, öğrenmemesi...

1920'LERDE KAZA YAŞANDI

Bendeniz yetişmedim. Osmanlı devleti zamanında ve cumhuriyetin birinci yılında ramazan ayında gündüz açıkta yemek içmek sigara tüttürmek yasakmış. Kolluk kuvvetleri bu kuralı ihlal edenleri yakalarlarmış. Sultan Abdulhamid zamanında konakların kapıları iftardan bir saat önce açılırmış, iki sofra kurulurmuş, alt kattakine halk tabakası gelirmiş, üst kattakine sosyal seviyesi yüksek olanlar...

Hiçbir misafir geri çevrilmezmiş. O devirde büyük ulema, fukaha, şeyhler varmış. Ayasofya'nın bir köşesinde meşayih-i Nakşibendiye'den Abdulhakim Arvasi hazretleri, diğer bir köşede Mevlevi şeyhi Kayserili Ahmed Remzi Dede hazretleri vaaz edermiş... Hafız Samiler...

Pertevniyal Valide Sultan Camii sermüezzini Hatemü'l-müezzinîn Cemal Efendi... Hoparlör yokmuş ama Hafız Samiler, Cemal Efendiler varmış. Bütün İslam kadınları tesettürlüymüş. Türkiye'nin batıya açılmış penceresi Galatasaray Sultanisinde (Lisesinde) bütün Müslüman talebeler beş vakit namazı cemaat ile okul camiinde okul imamının ardında kılarmış. Galatasaray Lisesi'nde 1909 yılına kadar beş vakit namaz kılmak mecburi idi.

1920'den, itibaren Türkiye'de tarihî bir kaza oldu. Galatasaray'daki en büyük kopukluk 1924'te camisinin kapatılmasıdır...

GAYRİMÜSLİMLER BİLE SAYGILIYDI

Türkiye'de bir İslam devleti yoktur.

Resmî ideolojili, biraz demokrat, biraz liberâl, biraz laik karma bir sistem vardır. Diyanet bu sistemin genel müdürlük seviyesinde bir kurumudur.

Din konusunda devletten, Müslümanların hak ve hürriyetlerini tanıması, onlara İngiltere'de olduğu kadar din hürriyeti vermesini isteriz ve bekleriz.

Diğer hizmetleri Müslümanlar tek bir ümmet haline gelerek kendileri yapmalıdır. Türkiye çok değişti. İnsanlar da çok, ama çok değişim geçirdi.

Yukarıda arz etmiştim. Zamanın çarkları hızla dönmeye başladı bir hengâme, bir koşuşturmadır gidiyor.

Evden işe, işten eve günde üç saat kaybeden Müslümanlar var. Halkın bir kısmı refaha, konfora, müzeyyen meskenlere, güzel otomobillere kavuştu ama maneviyat ve fazilet bakımından dehşet verici kayıplarımız oldu. Fazla konuşmayayım.

Bundan 50-60 sene önce İstanbul gayrimüslimleri, Müslüman vatandaşlarının ramazanlarına, oruçlarına saygı gösterirlerdi.

Hatta 1960'da Çemberlitaş'ta Hıristiyan bir meyhanecinin dükkânının kapısına ''Mübarek ramazan münasebetiyle kapalıyız'' levhasını asarak bir ay boyunca ticaretini tatil ettiğini bilirim.

İLK ORUCUM 1944'TE

İlk orucu tuttuğunuz günü hatırlıyor musunuz, neler hissetmiştiniz?

İlk orucumu Galatasaray Mektebi'nin ilk kısmında yatılı öğrenci iken tutmuştum. On yaşında mıydım, 1944'te miydi, 1945'te miydi tam hatırlamıyorum...

Unutamadığım ramazan hatırası: 1968'de günlük BUGÜN gazetesini yayınlıyordum. İftar saati, gazete sayfalarının son şeklini aldığı vakte denk geliyordu.

Patron ve başyazar olarak iftar yemeğine gitmem doğru olmazdı. İşçilere ve personele mükellef yemek ikram edecek para da yoktu.

Akşama pide, peynir, zeytin, helva getirtir; o zamanın tekniğiyle hazırlanan madeni gazete sayfalarının yanında ayakta çayla birlikte iftar açardık.

Devlet baskısı türünden anlatacağınız olay var mıdır?

Çok uzaklara gitmeye lüzum yok. Son 28 Şubat'tan sonra resmî bir kurumda oruç tutanlara vicdansızca baskılar yapılmış, su verilerek ''iç bunu'' diyerek oruçları bozdurulmuştur.

Şimdi İstanbul'da sokağa çıktığım vakit ramazan gelmiş mi gelmemiş mi şüpheye düşüyorum. Alenen yiyenin haddi hesabı yok.

STAR GAZETESİ