BIST 9.670
DOLAR 34,66
EURO 36,49
ALTIN 2.955,12
HABER /  SAĞLIK

'Göz'de doğru bilinen yanlışlar

Halk arasında bilinen adıyla göz tansiyonu yani glokom, sessizce ilerleyen ve tedavi edilmediği zaman körlüğe yol açabilen önemli bir hastalık.

Abone ol

Gözlerimiz, belki de en ihmal ettiğimiz organlarımızdan biri. Çocuk, genç ya da yaşlı fark etmiyor; genellikle sadece yazıları okuyama problemi yaşandığında bir problemin varlığı akla geliyor.

Oysa gözlerimiz aslında pek çok önemli hastalığın tehdidi altında. Ayrıca hepimiz göz hastalıkları konusunda şehir efsaneleriyle donatılmış yanlış bilgilere sahip olduğumuz için göz sağlığımız açısından hatalı olabilecek şeyler de yapabiliyoruz. Örneğin ‘dinlendirici gözlük’ kavramı sadece halk arasında yaygın bir görüş; tıbben böyle bir şey yok. Veya bilgisayar kullanmak ya da televizyon izlemekle gözler bozulmuyor. Gözü bozan asıl unsur sürekli ışığa bakmakla ilgili. Gözyaşlarında kurumaya yol açıyor ve bu da yanma, batma, sulanma gibi çeşitli rahatsızlıklara sebep oluyor. Bu yazı dizisinde, göz hastalıkları hakkında merak ettiğiniz onlarca soruya Türkiye’nin önde gelen göz kliniklerinden, uzman hekimlerin ağzından yanıt bulacaksınız.

Glokom, hiçbir önemli belirti vermeden kalıcı hasar yaratabilecek kadar sinsi bir hastalık. Göz içindeki sıvı dolaşımıyla ilgili bir sorundan kaynaklanıyor. Tıpkı kanın damarlara aşırı basınç yapmasıyla ortaya çıkan yüksek tansiyonun damarlarda ölümcül hasarlar yaratması gibi; göz tansiyonunda da göziçi sıvısının iyi boşalmaması yüzünden oluşan basınç, göz sinirine zarar veriyor. Her iki cinste de eşit oranda görülen glokom’dan dünya genelinde 70 milyon kişinin muzdarip olduğu düşünülüyor. Medical Park Bahçelievler Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Mustafa Mete, tedavi edilmediği taktirde körlüğe kadar gidebilen glokom’un ciddiye alınması gerektiğini vurgulayarak “Göziçi sıvısı her iki saatte bir yenilenmektedir. Glokom hastalığında; bu sıvının göziçi dolaşımı veya gözü terk ettiği kanallar sisteminde bir bozukluk söz konusu olur” diyor.

GÖRME KAYBININ GERİ DÖNÜŞÜ YOK

Kanalların bulunduğu bölgeye “açı” dendiğini belirten Dr. Mete, en sık görülen glokom tipinin “açık açılı glokom” olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Bu hastalıkta kanalların ağzı açıktır ancak içlerinde sıvının gözü terk etmesini güçleştiren tıkanıklıklar ya da darlıklar bulunur. Yeterli hızda gözü terk edemeyen sıvı, genleşmesi mümkün olmayan göz küresi içindeki basıncı yükseltir. Bu basınç artışı göz küresinin en zayıf bölümünü oluşturan ve gözü beyin dokusuna bağlayan kablo olarak niteleyebileceğimiz ‘görme siniri’nde çok zararlı etkiler oluşturur. Sinir hücreleri zedelendiğinde kendisini yenileyemez. İşte görme sinirindeki hücrelerin ölümü de belli bir süreç sonunda kalıcı görme kaybına yol açar.”

TEK GÖZDE BAŞLIYOR

Hastalıkta görme kaybı yavaş (göz tansiyonu seviyesine bağlı olarak çoğunlukla aylar ya da yıllar içinde) gelişiyor. Genellikle tek gözde başlıyor, daha sonra diğer gözde de ortaya çıkıyor. Keskin görme ve okuma fonksiyonları en son evrede etkileniyor. Erken evrelerde görüş alanı daralıyor ve hareketli cisimlerin algılanması bozuluyor. Görüş alanı iyice daraldığında yürürken eşyalara takılma, basamakları fark etmeyerek düşme gibi durumlara sebep olan hastalık, son evrelerde görüş alanı iyice daraldığı için ‘dar bir boru içinden bakma’ gibi bir etkiye sebep oluyor. Dr. Mete’ye göre, görme kaybının geri dönüşü olmadığı için ilk amaç hastalığın olabildiğince erken evrede teşhis edilmesi olmalı.

Hipermetroplarda risk daha yüksek

Miyoplar ve hipermetropların glokom’a karşı daha tedbirli olması gerekiyor.

Hastalığın daha sık görüldüğü önemli hasta grubu miyop kırma kusuru olan bireyler” diyen Dr. Mustafa Mete, miyoplarda glokom sıklığının normal bireylere göre yaklaşık 5 kat olduğunu söyleyerek “Genetik olarak miyop ile glokom birlikte görülme eğilimi taşır, ayrıca miyop derecesi yükseldikçe glokom görülme sıklığı daha da artar. Bu nedenle miyopların yaşa bağlı olmaksızın yılda bir göz tansiyonunu ölçtürmeleri gerekli. Hipermetrop kırma kusuru olan bireylerde ise daha seyrek görülen, ancak daha tehlikeli bir glokom türü olan ‘dar açılı glokom’a rastlanıyor. Glokom tanısı için sadece göz tansiyonu ölçümü yeterli değil. Kesin tanı koyabilmek için görme sinirinde hastalığa bağlı olarak oluşan zedelenmenin kanıtlanması gerekli. Göz tansiyonu sınırda yüksek olan ancak görme sinirinde hasar olmayan bireyleri ‘glokom şüphesi’ ya da ‘oküler hipertansiyon’ hastası olarak adlandırıyoruz ve herhangi bir tedavi vermeden izlediğimiz gibi, risk faktörü olanlarda ilaç tedavisine de başlayabiliyoruz” diye konuşuyor.

Günümüzde OCT (optik koherens tomografi), glokomun erken tanısı için altın standart olarak kabul ediliyor. Dr. Mete, güncel tedavi metodlarını da şu şekilde özetliyor: “Glokom’da üç farklı tedavi yöntemi var: İlaçlar (göz damlaları), lazer ve ameliyat. Göz tansiyonu çok yüksek olan ve görme sinirinde belirgin hasar bulunan hastalarda ameliyat genellikle ilk seçenek. Erken dönem glokom’da ve genç hastalarda ise damla tedavisiuyguluyoruz. Çünkü ameliyatlarda açılan kanal, belli bir süre sonra kapanabiliyor. Lazerler ise özellikle dar açılı glokomda ilk tedavi seçeneği.

AİLEDE VARSA YILDA BİR TARAMA

Dr. Mete, erken teşhisin önemi konusunda şu uyarılarda bulunuyor: Hastaların pek çoğu tesadüfen sağlam gözlerini kapattıklarında bozuk gözdeki görme kaybını fark edip doktora başvuruyor. Yapılan araştırmalarda hastaların yüzde 10’unda bir gözde körlük oluştuktan sonra tanı konabildiği ortaya çıkmış. Glokom’da erken evrede tanı koymak için periyodik tarama muayeneleri gerekli. Ailesinde glokom bulunan kişilerin özellikle 30’lu yaşlardan itibaren yılda bir düzenli olarak göz tansiyonlarını ölçtürmeleri önerilir. Ailesinde hiç glokom olmayan bireyler ise 40 yaşından itibaren iki yılda bir göz tansiyonunu ölçtürmeli.