"Gölden "yeşil" bir kadın cesedi çıkarttılar. Kafası ve elleri yoktu. "20 yaşında ve üç haftadır suda" dediler. Katili kasap sandılar. Hepsi yanlıştı. İşte inanılmaz bir öykü...
Abone olAdli Tıp Enstitüsünün kurucusu Sevil Atasoy köşesinde inanılmaz ama gerçek hikayelere yer veriyor. Bu kez yazdığı "Yeşil cesetin sırrı" akılalmaz bir öykü:
"Gölden "yeşil" bir kadın cesedi çıkarttılar. Kafası ve elleri yoktu. "20 yaşında ve üç haftadır suda" dediler. Katili kasap sandılar. Hepsi yanlıştı.
New York Adli Tıbbı’nın şefi Dr. Baden, titiz bir çalışmayla yanlışları düzeltti. Polis Dan Reidy de yeni kanıtlardan yola çıkarak bir yıl önce karısının kaybolduğu iddiasıyla kendilerine başvuran bir kocanın peşine düştü. "Yeşil ceset"in söz konusu kayıp kadın olduğu kesindi, ama katilin kocası olduğu, tüm delil sayılabilecek işaretler onu gösterse de kanıtlanamıyordu...
KAFASI VE ELLERİ YOKTU
ONU ilk gören bir balıkçıydı. İyice korkmuştu doğrusu. Nasıl korkmasın ki. "Şu suyun üzerindeki yeşil şey de nedir?" diye meraka kapılmış, kayığın burnunu o yana çevirmiş, bir kaç metre yaklaştığında kafası olmayan bir bedenle karşılaşmıştı.
"Parmak izlerini alamıyoruz amirim" diye bildirdi, "yeşil şeyi" sudan çıkartan polisler. "Sadece kafası değil, elleri de yok! Katil, kim olduğunu bulamayalım diye kafasını, ellerini kesmiş, cesedi morga götürüyoruz."
KATİL KASAP OLABİLİR
Mermer masasının üzerine yerleştirilen bedene şöyle bir baktı hastanenin patoloğu. "Yeşillik, göldeki yosunlardan" dedi. Ardından işe koyuldu. "Öleli üç hafta olmuş. Atletik yapılı, yirmilerinde bir kadın. Sol göğsünün hemen altı kesilmiş, bir miktar doku çıkartılmış. Katil kasap olabilir." Polisler, çevrede ne kadar kasap varsa sorguya çektiler. Doktorun tarifine dayanarak, kadının mümkün olduğunca gerçeği yansıtabilecek resmini çizdiler, el ilanları bastılar, gölün civarındaki köy ve kasabalarda dağıttılar, ağaçlara, duvarlara yapıştırdılar. Bir türlü, kadını tanıyan çıkmıyordu. Bir hafta sonra, "Bu iş böyle olmayacak" dedi soruşturmayı yürütmekle görevlendirilen polis Dan Reidy, "Cesedi New York’a götürelim, bir de doktor Baden incelesin, belki başka ipuçları bulur."
HARİKA ÇOCUK DR. BADEN
(...) Dr. Michael Baden’i tanıdığımda, artık New York adli tabipliğinin şefi değil, New York Eyalet Polisi Adli Tıp Soruşturmaları Birimi’nin eş başkanıydı. Bundan sonra okuyacaklarınızı, onun ağzından aktarıyorum.
"Her çeşit cesede alışıktım da, yeşilini ilk kez görüyordum. Kadın, tahmin edildiği gibi yirmilerinde değil, çok daha yaşlıydı. Kıkırdaklarındaki kalsiyum, belkemiğinin özellikleri, orta yaşın üzerinde olduğunu gösteriyordu. Yumurtalıklarını inceledim. Normalde ceviz büyüklüğünde olur, yaşlandıkça büzüşürler. Bununkiler erik boyundaydı. Bana göre kadın, 55’lerindeydi.
ÖLÜM ANİDEN GERÇEKLEŞMİŞ
Midesinde kısmen sindirilmiş meyve ve sebze kalıntıları gördüm. Elma ve havuçları saptadım, ama kalanını anlayamadım. Bunları, ölümünden hemen önce yemiş olmalıydı. Ölüm nedenini belirleyemesem de, sindirim tamamlanamadığına göre, aniden gerçekleşmişti. Bulunamayan kafasına bir darbe aldığı sonucuna vardım..."
GÖĞSÜNDEKİ YARA İZİ
"Kafası, elleri öylesine düzgün biçimde kesilmişti ki, bir şerit testere ile yapıldığını düşündüm. Göğsünün altındaki yara izi ise, ilgi çekiciydi. Kafa ve ellerin kesiminde gösterilen titizliğe karşın, bu yara çok özensizdi, çirkindi, beceriksizce yapılmıştı. Belki de, sivri bir cismin üzerine düşmüştü. Başı ve elleri olmasa da, sadece bu yaradan kadının kimliğini belirlenebilirdi.
Benden önce cesedi gören doktor, üç haftadır suda olduğu sonucuna varmıştı. Tıpkı kadının yaşı gibi, bu süre de doğru olmayabilirdi. Bedenin üzerindeki yosunları kazıdım, mikroskopla incelenmek üzere biyoloji bölümüne gönderdim. Gelen rapor, haklılığımı kanıtladı. Yosunlar, iki çeşitti. Bir bölümü tazeydi, bu yılın yosunlarıydı. Bir bölümü ise geçen yazdan kalan cansız yosunlardı. Bu durumda kadın, en az 18 aydır suda olmalıydı."
ABLAM 2 YILDIR KAYIP
Polis Dan Reidy, kurbanın eşkalini yeniden tanımlattı. Bu kez, kadının 20’lerinde değil, 55 yaş dolaylarında olduğunu göz önüne aldılar, bir buçuk yıl önce ortadan kaybolan birini aramaya başladılar. Aradan 24 saat geçmeden, bir kadın polisi aradı. "Ablam iki yıl önce kayboldu" dedi ve ekledi: "Verdiğiniz eşkal ona uyuyor."
"Sol göğsünün altında bir iz var mıydı" diye sordu polis Reidy heyecanla. "Evet" dedi kadın, "Çocukken ağaçtan düşmüş, göğsünün tam altına bir ağaç kütüğü saplanmıştı. Boyu uzadıkça, yara izi de büyüdü. Çok çirkin bir izdi, gördükçe üzülür, soyunmaya utanırdı."
"Ablanızı en son ne zaman gördünüz?" diye sordu polis. "Bizim evde" diye yanıtladı kadın. "Kocasıyla ziyaretime gelmişlerdi." Polis Reidy, alacağı yanıttan adı kadar emin olarak bir soru daha yöneltti. "En son ne yemişti, hatırlıyor musunuz?" "Elbette" dedi kızkardeş, "Elma, armut ve havuç." Polis Reidy, "Eniştenizin adı nedir, nerede oturur?" diye sordu. Adresi verdi kadın ve adını söyledi "Wilbur Howard" "Hay Allah kahretsin" diye hayıflandı polis içinden, "Elimden nasıl da kaçırmışım".
KARIM EVİ TERK ETTİ
Yeşil cesedi gölden çıkarttıklarında 1976 baharıydı. 1975 Ağustosu’nda bir adam polisi aramış ve 40 yıllık karısının evi terk ettiğini ve aylar geçtiği halde kendisinden haber alamadığını anlatmıştı. Zaman zaman kavga ettiklerini, birçok kişinin buna tanık olduğunu, birkaç kez evden ayrıldığını, ancak bir süre sonra döndüğünü söylemiş, başına bir şey gelmiş olabileceğinden kaygılanmış, polise haber vermek ihtiyacını hissetmişti. Polis, adının Wilbur Howard olduğunu söyleyen adamı karakola davet etmiş, heyecanlı oluşundan kuşkulanmış, söylediklerinin doğru olup olmadığını meydana çıkartmak amacıyla, hukuken bir anlam taşımasa da, onu yalan makinesine bağlamış ve poligrafını çekmişti. Adam, doğru söylüyordu.
TEK TANIK PEDİKÜRİST
Yeşil cesetle ilgili ilk raporda, 20 yaşlarında bir kadın olduğu belirtildiğinden, polis Reidy’nin aklına, bir yıl önceki bu kayıp bildirimi hiç gelmemişti. "Yalan makinesini aldatabilen adam, baldız ziyaretinden hemen sonra, karısının başına vurup öldürdü, kafasını, ellerini testereyle kesti, götürüp bedenini göle attı herhalde" diye düşündü ve Wilbur Howard’ın kapısını çaldı.
"Kuşkularınızda haklısınız" dedi Wilbur Howard. "Dr. Michael Baden’in mucizeler yarattığını gazetelerden okuyorum. Ancak, söyler misiniz lütfen, yeşil cesedin karım Katherine olduğunu nasıl ispatlamış?" Haklıydı. Kadının geçmişine ait hiçbir tıbbi belge bulunamıyordu. Bir akciğer röntgeni bile çektirmemişti. Sıklıkla pedikür yaptırdığı biri, cesedin ayaklarına bakmış, "Küçükken ağaçtan düşmüş, sol başparmağını kırmış, bu nedenle eğriydi. Bakın bununki de eğri, yüzde 90 ihtimalle, o olabilir" demişti ama, bir pediküristin tanıklığı yetmezdi elbette.
Wilbur Howard’ın karısını öldürdüğüne dair başka deliller de vardı. Evinde bir testere, bir marangoz masası, garajında ufak bir tekne, kapısının önünde bir station wagon otomobil buldular. Aracın taban döşemesinde küçük lekeler vardı ama, defalarca deterjanla silindiğinden kan olup olmadığını bile anlayamadılar. Kadının kayıp olduğu süre, göğsünün altındaki yara, son yemeği, pediküristin tanıdığı kırık başparmağı, hep göldeki cesedin Katherine olduğuna işaret ediyordu ama, savcı hiçbirini kesin kanıt olarak kabul etmedi ve "Bunların hepsi rastlantı olabilir" dedi.
Polis Reidy çaresizdi. Dosyayı kapatabilmek için Wilbur Howard’a bir teklifte bulundu. "Senin katil olduğunu biliyorum, ama kanıtlayamıyorum" dedi. "Vasiyetine karını öldürdüğünü yaz. Belgeyi bir banka kasasında sakla. Ölümünden sonra avukatın açsın. Dosyayı o zaman kapatsınlar, faili meçhul kalmaktan çıksın." Kayıtsızca omuz silkti Howard, "Nasıl istersen" dedi.
VASİYETTE YAZMIYORDU
Aradan iki yıl geçti. Polis Reidy hálá görevdeydi. Sağlığını yakından izlediği Howard’ın bir kalp krizi geçirip, öldüğünü öğrenir öğrenmez, 200 kilometre kadar ötedeki hastaneye gitti, cesedini teşhis etti. Avukatını buldu, vasiyet kasadan çıkartıldığında yanındaydı. Heyecanla göz gezdirdi. Cinayetle ilgili tek bir satır bile yoktu.
Gölden çıkan yeşil cesedin kimliği hálá meçhul. Wilbur Howard’ın karısının katili olduğu, bir varsayımdan öteye anlam taşımıyor. Cinayet, bir on yıl kadar sonra işlenmiş olsaydı, DNA analizleri sayesinde hem cesedin kimliği hiç bir kuşkuya yer vermeyecek biçimde anlaşılabilecek, hem de evdeki testerede, otomobilin ya da teknenin içinde, zavallı kadının kanı, saçı, derisi gibi bir delile ulaşılabilecekti.
Hürriyet / Sevil ATASOY