'Giderim buralardan'
Yok canım, başlık benim hissiyatımı yansıtmıyor. Bir kere, başka bir ülkede üç günden fazlası beni bozuyor.
Yok canım, başlık benim hissiyatımı yansıtmıyor.
Bir kere, başka bir ülkede üç günden fazlası beni
bozuyor.
Sonra, öyle Ertuğrul Özkök gibi gittiğim ülkelerin kültürüydü, müziğiydi güzellemesi yapamıyorum.
Üstelik, seçim öncesi. Muhalefet iktidara gelecekmiş, koalisyon olacakmış beklentisine kapılacak kadar kendimi kaybetmedim.
Hatta, bu beklentilere kapılan holding sahiplerine ağzım açık bakakaldığımda. “Ağzını kapa” diyen arkadaşıma, “Nasıl yani bu kadar servet bu zeka seviyesiyle nasıl yapılabilir” diye sorduğumda hayatımın derslerinden birini de almış oldum.
O parası çok arkadaşım “Kızım” demişti, “para kazanma zekası başka, hayatı sürdürme zekası başkadır.”
Neyse.
Karşımda biri “Gideceğim buralardan” dediğinde, bir yenilgi yığıntısına bakıyor gibi oluyorum.
Ve. Ne zamandır yazmak isteyip de sıra gelmeyen Türkiye’ye sıkışmış Suriyeli adamın zihnime çöreklenmiş sözünü hatırlıyorum:
“Neden kimse bizi kabul etmiyor anlamıyorum. Dünya herkesin değil mi?”
O adamın bu sorusu üzerine başka başka yazılar da geçiyor kafamdan. O soru o kadar büyük ki, tüm insanlık altında ezilebilir.
Medya, insanlara en büyük kötülüğü dünyanın herkesin olduğunu sanmasını sağlayarak yapıyor.
Sonuçta. Suriyeli adamla, “gideceğim buralardan” diyenler aynı kapıya çıkıyor.
Oysa dünya herkesin değil.
Tuzu kurular “gideceğim buralardan” diyorsa, zerre kaale almıyorum.
Her şehirde ev, otel, gecelere akma lüksü olan bu zatların “giderim buralardan” sözü, “zaten hiç gelmesen iyiydi” hissi uyandırıyor bende.
Enteli, danteli “giderim buradan” dediğinde geyik muhabbeti kıvamına geliniyor.
Hem gitmez, lafını eder hem de başka yerde bu afra tafrayı yapma olanağı yoktur.
Ve. Fakat. Derste karşımdaki gencecik adam “Gideceğim buralardan” dediğinde onu boş verip geçemiyorum.
Soruyorum: “Nereye gideceksin?”
“ABD’ye gideceğim” diyor.
“Bir işe yaramaz” diyorum, “mevcut psikolojine bir de göçmenlik psikolojisi eklenir.”
Sonra. Bir filmlerle, dizilerle oluşturulan “kurgusal ABD”den, bir de yüksek gökdelenlerin arkasına sakladıkları evsizlerin, suça itilen göçmenlerin yaşadığı, Obama’nın ifadesiyle okulları manyaklarca basılan “gerçek ABD”den söz ediyorum.
Sonra. Birbiri ardına cümleler sıralıyorum:
“Durumu anlamaya çalış, medyanın kurduğu imajlara yenilme.”
“Doğru yaşa. Doğru yaşayanları çoğaltmaya bak.”
“Erdoğan ve Davutoğlu’na oy verenlere kızma. Onların içinde de sana benzeyen çok insan var.”
“Çoğu senin gibi kendini yenik, yoksul, kimsesiz hissediyor. Kendisini Erdoğan ve Davutoğlu’nun kurtaracağına inanıyor.”
“Onun çözümü başka, senin çözümün başka diye çekip gitmeye kalkma.”
“Sen kal burada” diyorum, “Herkes için en güzeli kendi ülkesidir.”
YAZIK HÜRRİYET’E…
Gün geçmiyor ki, amiral gemisi Hürriyet’in ilk sayfasında Doğan ailesinin bir açıklaması yer almasın.
Açıklama yapmayı bu kadar seven bir holding yönetimi görmedim.
Koskoca Hürriyet’i ilan tahtasına çevirdiler.
Bu kez de telefonlarını dinleyenlerle ilgili açıklama yapmışlar. Sanki bu ülkede dinlenmeyen insan kalmış gibi.
Şimdi ben okur temsilcisi Faruk Bildirici’ye sormaz mıyım?
İyi de kardeşim gazetenizin düzgün bir marka yönetimi ekibi yok mu?
Düzgün ekip var da, onları dikkate alan bir yönetim kadrosu mu yok?
BAHSE GİRERİM 1
Kılıçdaroğlu örgüt içine kapanıp başarısızlığı masaya yatırmak yerine, çıkıp “AB ilerleme raporu seçim öncesi yayınlansaydı sonuçlar böyle olmazdı” açıklaması yapıyor.
Bahse girerim, o açıklamadan sonra CHP’nin oyları bir puan daha düşmüştür.
BAHSE GİRERİM 2
15 yıldır hiç tatil yapmadığını söyleyen demiryolu bekçisi
İbrahim Çivici’ye Fatih Belediye Başkanı tatil yaptıracak.
Bildiğim kadarıyla Fatih ilçesi tatil beldesi değil.
Ama. Bodrum, Çeşme, Ayvalık, Urla, Marmaris, Kuşadası tatil beldesi. Ve hepsi de CHP’li.
Onlardan biri Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’in gösterdiği refleksi gösterebilseydi, bahse girerim CHP’nin oy oranını tartışıyor olmazdık.
YENİ HÜKÜMETE TROL
ÖNERİSİ
Erdoğan’ın ve Davutoğlu’nun etrafında bilgiye ve akla önem verdiğini bildiğim danışmanlar var. Yazılarım üzerine geri dönüşlerden biliyorum.
Onlara ilk önerim “troller” konusunu gözden geçirmeleridir. Çünkü, troller amaca ulaşmış görünüyorlar.
Bu süreçte kendilerini fazlasıyla açık ettiler. Ciddiye alınmaz oldular.
İktidar yalakası tipler ne dediğimi anlamayacaklar ama, Erdoğan’ın ve Davutoğlu’nun ekibi anlayacaklar.
OKURA NOT
Önceki gün. Fakültemin 50.yılını kutlama resepsiyonu vardı. Türkiye’nin ilk gazetecilik okulunun.
Bir kez daha gördüm ki, medyanın ana damarı Ankara İletişim. İyisini de biz mezun etmişiz, kötüsünü de.
Temelini biz yapmışız. Medyada taşeronlaşma başlayınca. Bizimkilerin zayıf tarafı o yapıya eklemlenmiş. Ama ana karakterimiz olan eleştiri yerli yerinde duruyor.
Bugünlerde çok yorgun olduğumdan yazmayı bırakır gibi olmuştum geçen hafta. Hadi Özışık sağ olsun izin vermedi buna.
Resepsiyonda bir kez daha anladım ki, bu köşenin okuru fazla.
“İyi ki Hadi, gitmeme izin vermemiş” dedim kendi kendime.
BEN HER 10 KASIM…
Ben her 10 Kasım’da yas tutarım. Öyle kendimi paralamam. Sadece dünya keyifleriyle arama mesafe koyarım.
Öyle “birini anmanın yolu yas tutmak değil, onu anlamaya çalışmak” gibi ANAP devri saçmalıklarına inananlardan olmadım.
Yas tutmak, anlamanın ve bir arada olmanın bir yoludur. Nokta.
AKLIMDA KALAN
CHP’den bir istifa mektubu: Kemer’in CHP’li meclis üyesi Batur Işık partisinden istifa etmiş. İlçe yönetimine sunduğu dilekçesi şöyle: "1 Kasım 2015 seçimi sonucu ortaya çıkan ağır yenilgi tablosunu, bundan önceki diğer yenilgilerimizde olduğu gibi çeşitli basit mazeret ve demagojik anlatımlarla geçiştirip; siyasi erdemin gerektirdiği şekilde dik, onurlu ve karakterli bir duruş sergilemeyip; istifa etmeyen bir parti başkanı ve yönetimi ile çalışmayı dünya görüşüm ve eğitimim kabullenememektedir. İlkelerine ve görüşlerine hayatım boyunca bağlı kalacağım Ulu Önderimiz Atatürk’ün kurduğu partimden; erdemli bir şekilde istifa edip, partinin önünü açmak yerine koltuk sevdasına kapılmış yetersiz siyasetçilerin varlığı nedeniyle istifa ediyorum."