Gidemeyenler için: “Diyarbakır Notları – 2”
Dün başladığım “müzakere sürecinde Diyarbakır perspektifi” yazıma, bugün de Diyarbakır ziyaretimde edindiğim izlenimleri, görgüleri ve aklımda kalanları sizlerle paylaşarak devam ediyorum.
Tabi burada altına çizmek istediğim önemli bir nokta var ki; anlattıklarımın, Diyarbakır toplumunu ve görüşlerini tamamen yansıtması mümkün değil.
Ama buna rağmen genel bir çerçeve çizmek ve anlamak açısından faydalı olacağını düşünüyorum.
Zorunlu göçler ve Kürt sorunu
- Diyarbakır şüphesiz bölgenin en gelişmiş kentlerinden biri. Hatta Güneydoğu’da Gaziantep ile birlikte modern kentlilik kültürünün en önemli temsilcisi diyebiliriz.
- Kırdan kente ciddi bir göç alıyor. Askeri operasyonlar nedeniyle zorunlu göçler ve işsizlik bunu tetikliyor.
- Özellikle köyünde kendi ürettiğini tüketip, özgür ve huzurlu bir şekilde yaşayan ama daha sonra büyükşehrin koynuna atılıp, terkedilen insanlardan oluşan bir Diyarbakır var.
- Yani kırsalda kimseye muhtaç değilken, bir anda o üretim dizgesinden koparılıp kentlileşmeye mecbur edilerek, toplumun en alt sınıflarına itilen insanların Diyarbakır’ı... Onlar açısından sevdiklerini, anılarını geride bırakıp, acılarını içlerine gömerek yabancı oldukları bir yaşama alışmak kolay olmamış.
- Çünkü sıkı komşuluk ve akrabalık ilişkilerine sahip, kendi kültürel örf ve adetlerine bağlı bu insanları birbirinden ayırıp koca şehirlerin göbeğine atmak demek; başlı başına sosyolojik bir problem.
- Kentte tutunamayan ve “ait oldukları dünyayı çalan” devlete kızgınlık duyan bir kitlenin Kürt Sorununun anlaşılmasında son derece önemli bir yere sahip olduğunu düşünmekteyim. Hikayelerini bizzat dinlediğinizde, filmlere - romanlara konu olacak olaylar işitir ve oldukça şaşırırsınız. Ki bahsettiğim durum, 20 yıllık bir süreç içiresinde gerçekleşen bir olgu. Çok da uzak bir tarih değil.
-Şehir bu nedenle ikili bir yapı sunuyor size. Bir yanda modern caddeler, binalar, alışveriş merkezleri, cıvıl cıvıl insanlarla dolu sokaklar, diğer yanda ise yukarıda bahsettiğim zorunlu bir kentliliğe mahkum edilen yada toplam gelir bölüşümünden pay alamayan insanların oluşturduğu başka bir yer...
Genç Şahin Öner’i polis mi öldürüldü?
- Şahin, 20 yaşında bir genç. 10 Şubat akşamı gösteri yapan çocuklar ile polisler arasında çıkan çatışmada öldü. Polis, sebebinin “gösteri sırasında lastik yaktıktan sonra, el yapımı bomba ile polise saldırmak üzereyken elindeki bombanın patlaması” olduğunu açıklasa da; morgda yakınları tarafından çekilen fotoğrafların sosyal medyada paylaşılması ve fotoğraflarda patlama sonucu oluşan bir yaralanmanın göze çarpmaması akıllarda şüphe oluşmasına neden oldu.
- Olayın şahitleri ve Öner’in ailesi, “Şahin’in panzer altında kalarak hayatını kaybettiği” iddiasında bulundular. Bir an önce sorumluların ortaya çıkmasını istiyorlar.
- Sokakta, kafede, iş yerlerinde “Polis panzeri altında ezilerek ölen çocuk” başlığıyla dile getirilen olay, Diyarbakır’da gündemin en önemli konularından biri olduğunu söyleyebilirim.
- Zaten genel anlamda polis ve halk arasındaki sevgi bağının zayıf olduğu şehirde, bu olay hassas olan dengelerin biraz daha gerilmesine neden olmuş.
Başkasının çocuğu siyasal mücadele versin, onların ki kolejde okusun
- Bizzat olaya tanık olan birinden dinledim. AK Partili üst düzey bir yetkili, genç üyelerle beraber yoğun bir biçimde koştururken, kendi çocuğu yanına gelir ve partide görev almak ister. Yetkili kişi, herkesin içinde şöyle bir cümle kurar: “Senin siyasette işin ne? Zararı olur. Sen okulunu oku!”
- Bu cümleye tanık olan AK Partili yaşıtları, onları “zarar gelir mi acaba?” diye hiç düşünmeden harıl harıl çalıştıran, söz konusu kendi çocuğu olduğunda ise kıyamayan bu “tutarsız mantığa” öfke duyarlar.
- Konuştuğum birkaç BDP’li de, bu konuyu açınca aynı durumdan dert yandılar. Onlar da üst düzey parti yöneticilerinin çocuklarını “aman, bir zarar gelir” diye siyasetten uzak tutmalarını olumlu karşılamadıklarından dem vurdular.
- Yani anlayacağınız Diyarbakırlı parti yöneticilerinin bu tavrı nedeniyle, ortada ciddi bir tutarsızlığın olduğunu söylemek mümkün.
TRT 6’nın rolü ne?
- TRT 6, devletin Kürt kimliğine bakış açısını değiştirmesine örnek olarak gösterilen bir proje.
- BDP seçmeni bu kanala soğuk bakıyor ve kesinlikle seyretmiyor. Daha çok yerel ve yurt dışından Kürtçe yayın yapan TV kanallarını tercih ediyor.
- Aslında benim BDP dışındaki seçmenlerle de konuşmalarımdan edindiğim, şehirde çok fazla tercih edilen ve izlenilen bir kanal durumunda olmadığı.
- TRT 6 yetkilileri ise, bu işi çok ciddiye aldıklarını belirtiyorlar. Kanalın bu alanda öncü bir rol üstlendiğini, “Hangi uygulamayı denerlerse denesinler, literatüre bir “ilk” olarak geçtiğini” söylüyorlar. Çünkü kanalın başka bir örneği yok.
- TRT 6’nın diğer bir amacı da, değişik bölgelerde farklılıklara sahip Kürt dilini hem dil bilgisi hem de ağız olarak ortak bir noktada buluşturmak. Böylece, Kürt dilinin gelişimine katkı sunmayı arzuluyorlar.
Bir kadın kaç TL eder?
- İstisna durumunda olsa da, bazı köylerde başlık parası hala evlenmenin en önemli ön koşulu.
- Özellikle kırsalda aşırı baskın bir erkek egemen kültür var. İnanılmaz hikâyeler dinledim. Ve hepsi daha çok yeni… Hem ironik, hem komik hem de acı…
- Tüm bunların yanı sıra, BDP ve AK Parti'nin uyguladığı yönetim tarzının kadınlara yeni bir toplumsal rol veren ve onları politize eden bir özelliği olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum, erkek egemenliği altında ezilen kadını bir nebze de olsa özgürleştiriyor.
- Böylelikle Kürt sorununda “analar ağlamasın” kavramı üzerinden kutsiyet atfedilen kadın, aynı zamanda politik bir figür olarak karşımıza çıkıyor.
- Partilerin önemli kademelerinde gözle görülür çoğunlukta ve son derece aktif çalışan kadınlar var. Bunların bir kısmı kırsalda yetişmiş, feodal düzene ve baskıya başkaldırarak parti de görev almış. Bir kısmı ise gayet iyi okullarda eğitim aldıktan sonra aktif politikaya atılmış.
http://www.facebook.com/selcukbymz
http://www.twitter.com/slckbymz