BIST 10.031
DOLAR 35,23
EURO 36,77
ALTIN 2.975,70
HABER /  GÜNCEL

Gezi Parkı gösterileri: AB’de 'boşuna uyarmıyoruz' havası

Güven Özalp, İstanbul'dan Türkiye'nin birçok iline yayılan gösterilerin Brüksel ve Strasbourg'daki yankılarını aktarıyor. AB ve AP'de, Türkiye'ye yapılan uyarıların dikkate alınmamasına yönelik sitem var.

Abone ol

Taksim Gezi Parkı’nda başlayıp tüm Türkiye’ye yayılan eylemleri en yakından izleyenler arasında Avrupa Birliği de yer alıyor.

Bundan yaklaşık 11 yıl öncesinde neredeyse her söylediği dikkate alınıp hızla uygulanan, son yıllarda ise yorum ve önerileri Türk yetkililerin bir kulağından girip diğerinden çıkan AB, uzun süredir yapmadığı şekilde Türkiye’ye uyarı üzerine uyarı gönderiyor.

Genelde bir konuyla ilgili tek açıklama yapan ve bunun devamını çok istisnai durumlar dışında getirmeyen AB Komisyonu’nun olayların ilk gününde 6 saat arayla ilki uyarı, ikincisi kınama nitelikli açıklama yapması ve bu açıklamaları sürdürüyor olması Brüksel’in yaşananlara verdiği önemin en basit kanıtı niteliğinde.

Uzun süredir yaprak kıpırdamayan Türkiye-AB ilişkilerinde canlanma işaretlerinin görülmeye başlandığı ve ibrenin negatiften pozitife dönme eğilimini koruduğu bir ortamda başta İstanbul olmak üzere pek çok ilde yaşanan olaylara yönelik algı net şekilde Ankara’nın aleyhine.

Brüksel’deki yaygın kanı Türk yetkililerin demokratik bir refleksle başlayan protesto eylemini yönetmekte başarısız olduğu ve hem aşırı hem de orantısız güç kullanımının olayları hiç istenmeyen ancak tahmin edilmesi pek de zor olmayan bir noktaya taşıdığı yönünde.

“Türkiye’de temel hak ve özgürlük anlayışının bazı alanlarda sorunlu olmayı sürdürdüğünün altını her fırsatta çizen AB’nin yıllardır yaptığı uyarıların büyük ölçüde yerinde olduğunun net şekilde görüldüğü” de Brüksel’de şu günlerde sıkça yapılan yorumlar arasında yer alıyor.

Toplumdaki ve siyasetteki kutuplaşmanın yarattığı gerginliğin sonucu olan olumsuz ortamın giderilmesine yönelik adım atılması, başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin kesinlikle garanti altına alınması, kolluk güçlerinin aşırı güç kullanmasının önüne geçilmesi, kurallara uymayan güvenlik güçlerinin cezasız bırakılmaması, uzlaşı ve diyalog kültürünün yerleştirilmesi, basının özgürlüğüne saygı gösterilmesi ve yaygın şekilde uygulanmaya başlanan otosansürü devre dışı bırakacak ortamın yaratılması AB’nin yıllardır öne çıkardığı vurgular arasında yer alıyor.

Türkiye dosyasına hakim AB yetkilileri, uzatılması mümkün olan bu listede yer alan unsurlarla ilgili eksiklerin protesto eylemleri sırasında yaşananlarda net şekilde hissedildiği görüşündeler.

Birlik kurumlarından gelen yorum ve tepkilerde ortak noktalar çok olmakla birlikte yaklaşım farkı da net şekilde hissedilebiliyor.

AB Komisyonu olaylarla ilgili olarak başlangıçta genel bir tavır takınıp yuvarlak hatlı bir açıklama yapmayı tercih edip sonrasında Türkiye’den gelen veriler ışığında çok daha köşeli ve kınama dozu yüksek bir açıklamayı tercih etse de Brüksel ile Ankara arasında köprü işlevine sahip olduğundan “yüklenmeyi sınırlı tutma” çabası içinde hareket ediyor.

Bazı yetkililer Komisyon’un tepkisindeki “sertlik dozunun” olması gerekenden daha düşük olduğu” görüşünü savunurken uzun süredir Türkiye’deki uygulamaların ilk kez “kınandığına” dikkat çekip açıklamaları yeterli bulanlara da rastlamak mümkün.

AP'de durum farklı

Avrupa Parlamentosu’nda da değişik bir tablo söz konusu. AP’deki en geniş grup olan Hristiyan Demokratlar olaylar karşısında en sessiz kalan grup olmasıyla dikkat çekerken Sosyalistler ve Demokratlar (S&D), Türk hükümetinin uygulamalarını ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yaklaşımını en sert şekilde eleştiren grup oldu.

Brüksel ziyareti sırasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu Erdoğan’ı Suriye lideri Esad’la kıyaslaması nedeniyle sert şekilde eleştirmesiyle dikkat çeken S&D lideri Hannes Swoboda, hem Erdoğan’ı hem de Türk hükümetini yoğun şekilde eleştiriyor.

Liberal Grup’ta ise olayların “çoğunluğun diktatörlüğüne yönelik tepki” niteliğinde olduğu ve son dönemde AKP tarafından atılan adımların Türkiye içinde olduğu kadar AB içinde de tepki topladığı görüşü hakim.

Yeşiller de hem çevre konusundaki kaygılarını önde tutan hem de özgürlüklere ağırlık veren açıklamalar yaptılar.

“Gezi olaylarının Türkiye’nin AB nezdindeki imajına ciddi bir darbe vurduğu”, “Protesto eylemlerinin odağında marjinal gruplardan çok demokratik haklarına önem veren ve her kesimden insan içeren bir kitlenin yer aldığı”, “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün sürece müdahalesinin yerinde olduğu” Birlik kulislerinde öne çıkan yorumları oluşturuyor.

Gelinen aşamada cevaplanması gereken sorular arasında bu olayların Türkiye-AB ilişkilerine kısa vadeli etkisinin ne olacağı yer alıyor.

Çok kısa vadedeki sonucun Türkiye’deki gelişmelerin AP’nin gelecek hafta yapacağı genel kurul çalışmalarında ele alınacak acil başlıklar arasına sokulup eleştiri dozu son derece yüksek bir karar çıkarılması olacağını söylemek mümkün.Hem S&D hem de Yeşiller bu yönde girişim yapmış durumda.

Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan sağ eğilimli grupların “Müzakereler durdurulsun” söylemlerini yeniden alevlendirmesi de potansiyel gelişmeler arasında sayılabilir.

Üç yıldır tek başlık açamayan Türkiye’yle, son dakika değişikliği olmaması halinde, 26 Haziran’da bir başlık açılması hedefinde bir değişiklik olmasa da son yaşananların AB Komisyonu tarafından yayımlanacak olan İlerleme Raporu’nda sert ifadelerle yer almasına ve uzun bir aradan sonra olumluluk düzeyi olumsuzluk düzeyini dengelemesi beklenen belgeye “negatif sos” katmasına kesin gözüyle bakılıyor.