BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

Gezi eylemcileri bunları da biliyor mu?

Bir önceki yazıda, AK Parti'den önceki Türkiye'nin sadece 2001 yılında yaşadıklarını kaleme almıştık. Şimdilerin 20 yaşına basmış Gezi eylemcisi delikanlıları, o yıl olanlara pek bir şaşırmışlar.

Bir önceki yazıda, AK Parti'den önceki Türkiye'nin sadece 2001 yılında yaşadıklarını kaleme almıştık. Şimdilerin 20 yaşına basmış Gezi eylemcisi gençleri, o yıl olanlara pek bir şaşırmışlar.

Hakları var.

O yıl felaket Türkiye'deki tüm hanelerin üzerine acımasızca çökerken, bu gençler daha 8 yaşında birer bebeydi. Ama gelin görün ki, "Oku Ali oku" diye yetiştirilen Ali de, "Ayşe sen de oku" denilen Ayşe de 20 yaşına gelmesine rağmen o günleri okumak, öğrenmek, bilmek ve duymak istemiyor.

Halbuki ne korkunç günlerdi o günler.

Devrin siyasetçileri batıdan esen rüzgarın itme gücü karşısında birer çalı parçası gibi yere doğru eğiliyor, alınan bazı kararlar, işgalci kuvvetleri aratmayacak zalimlikleri barındırıyordu.

Bakanlar ve milletvekilleri ardı sıra istifa ederken, yurdun tüm kurum ve kuruluşlarından yolsuzluk ve rüşvet haberleri fışkırıyordu. Ülkenin tüm bankaları soyuluyor, en itibarlı kurumlarının başındakiler bile, rüşvet aldıkları, yolsuzluk yaptıkları gerekçesiyle birer ikişer hapse atılıyordu.

Düşünsenize...

Sadece Sezer'in Ecevit'e fırlattığı Anayasa Kitapçığı krize bahane edilerek devletin kasasından 7 buçuk milyar dolar para aniden yok olup gidiyordu.

Sadece bu mu?

Toplumun belli bir kesimine olabilecek en aşağılayıcı  davranışlarda bulunmak tepemizdeki yöneticilere haz veriyordu. İnançlı kesim birer kanun kaçağı muamelesi görüyor, başörtülüler okulların önünden polis arabalarıyla götürülürken, sakallı ve çarşaflılara sokak ortasında kılık kıyafet ve kimlik kontrolü yapılıyordu.

Birbirini izleyen bu karanlık günlerde halkın yaşamı hiç olmadığı kadar zorlu ve acı dolu hale gelmişti. Ancak halk, tüm bu olanları bilgece sineye çekiyordu. Günü ve zamanı geldiğinde verilen cevabı bırakın Türkiye, dünyanın tüm ülkeleri konuşacaktı.

Hemen hepimizin gece gördüğümüz kabusları, sabah olduğunda hatırlamadığı olmuştur. 1990 ile 2002 yılları arasında yaşanan kabus ise tahmin ve tahammül sınırlarının çok ötesindeydi. Ali öğrenmek, Ayşe bilmek istemiyor ama, o kabusu görenler de tahmin sınırlarının ötesindeki günleri unutmuyor, unutmak istemiyor.

Bazı kör gözler görmek, sağırlar duymak istemese de, "Belki tek bir kişi gerçeği görür" umuduyla gelin o günlere tekrar dönelim ve kısa başlıklar halinde neler yaşadığımıza bir göz atalım.

5 Ocak
Anayasa Mahkemesi'nin, FP'nin kapatılmasına ilişkin gerekçeli kararı, Resmi Gazete'de yayımlandı. Beyan ve eylemleriyle FP'nin kapatılmasına neden olan İstanbul Milletvekili Nazlı Ilıcak ve Tokat Milletvekili Bekir Sobacı'nın milletvekillikleri mahkeme kararıyla sona erdi.

8 Ocak
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, Stratejik Araştırmalar ve Etüt Merkezi'nin açılışı dolayısıyla düzenlenen toplantıda, Türkiye'de yolsuzluğun kökünün mutlaka kazınması gerektiğini belirterek, ''Aksi takdirde Türkiye'nin ayakları üzerinde durması mümkün değil'' diyerek yaşanan yolsuzlukların ülkeyi batma noktasına getirdiğini isyan sözleriyle dile getirdi.

9 Ocak
Anayasa Mahkemesi, Ak Parti Genel Başkanı ve kurucu üyesi Recep Tayyip Erdoğan'ın kurucu üyelikten çıkarılması için bu partiye ihtar verilmesini kararlaştırdı.


15 Ocak
Eczacılar, Sağlık Bakanlığı'nın, ilaç fiyatlarının yüzde 10 oranında aşağı çekilmesi uygulamasına karşı kepenk kapattı.

4 Şubat
Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşar Yardımcılığı Özel Kalem Müdürü Mehmet Halit Erbay, aynı odada çalıştığı sekreter arkadaşı Derya Yumak'ı vurduktan sonra intihar etti. MİT, olayın Erbay'ın ''geçirdiği bunalım'' nedeniyle gerçekleştiğini açıkladı.


6 Şubat
Etibank'ı 480 trilyon 12 milyar lira zarara uğrattıkları iddiasıyla tutuklu olarak yargılanan bankanın eski sahibi Dinç Bilgin ile işadamı Cavit Çağlar ve Mehmet Nail Keçili, tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildi.

18 Şubat
Bir önceki yıl Ecevit'e fırlatılan yazarkasa ve tankerli iki eylemin ardından bu kez de taksi şoförü İbrahim Haluk Erenler, kredi kartı borcu olduğu gerekçesiyle Başbakanlık önünde aracını yakarak protesto eylemi yaptı.

25 Şubat
ANAP'lı Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in, terör örgütü PKK ile ilgili, ''Dağda olmasındansa siyasette olması iyidir. Onları sandıkta yeneriz'' sözleri ''PKK'nın siyasalaştırılması'' tartışmalarının önünü açtı. Keçeciler daha sonra sözlerinin yanlış anlaşıldığını söyledi.

12 Mart
6 emekli general, Susurluk Davası'ndan hüküm giyen Korkut Eken'e destek verdiklerini açıkladı.

(Yoksulluk ve açlık öyle bir noktaya geldi ki, 2002'nin ilk üç ayında toplamda 26 banka soygunu veya soygun girişimi gerçekleşti. Soygunculardan bazıları banka önünde vurularak öldürüldü, bazıları ise kaçarak kayıplara karıştı)

4 Mayıs
Başbakan Ecevit, Başbakanlık Merkez Binası'nda çalışmalarını sürdürürken bel ağrısı şikayetiyle Başkent Üniversitesi Hastanesi'ne kaldırıldı.

6 Mayıs
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü'nün, Paris'te bir garın zemininde sergilediği ''Basın özgürlüğünün ayaklar altına alındığı ülkeler'' haritasında bazı ülkelerin liderleriyle birlikte Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun fotoğrafı da yer aldı.

10 Mayıs
Türkiye tarihinde hiç olmayan bir olay yaşandı. Başbakan Bülent Ecevit'in hasta yatağında olmasına rağmen 14 gün boyunca aralıksız aradığı ama ulaşamadığı Kemal Derviş'in ABD'de olduğu ortaya çıktı. Derviş uçaktan iner inmez ayağının tozuyla, "Siyasi belirsizlik ekonomiyi kötü etkiliyor. Seçim tarihi açıklanması gerekiyor" diyerek hükümete en büyük darbeyi indirdi.

15 Mayıs
Ecevit, evde sırtını duvara çarptığını belirterek, bir süre daha devlet işlerini evinden yöneteceğini açıkladı. Çiller, Türkiye'yi hemen seçime götürmek üzere bir azınlık hükümetine talip olduklarını söyledi.

17 Mayıs
Taburcu edildikten sonra evinde 12 gün kalan Başbakan Ecevit, doktorların önerisi üzerine tekrar Başkent Üniversitesi Hastanesi'nde tedavi altına alındı. Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal Ecevit'in sağlık sorunlarıyla bizzat ilgilendi. Bu süre içinde Ecevit'in tüm yurtdışı gezileri ve programları iptal edildi. Gazeteler, Rahşan Ecevit'in eşine yapılan tedavilere engel olduğunu yazdı.

20 Mayıs
Türkiye'de ilk kez bir başbakanın sağlık durumu, "Mobilize", "Yarı mobilize" sözleriyle kamuoyuna açıklandı. Başkent Üniversitesi Hastanesi'nin açıklamasında, Ecevit'in, iyileşme sürecinde olduğu belirtilerek, ''Başbakanımız yarı mobilize edilmiştir'' denildi.

Bülent Arınç, Cumhurbaşkanı'nı, Bakanlar Kurulu toplantılarına başkanlık etmeye çağırdı.

DYP Lideri Çiller, Ecevit'in tam teşekküllü bir hastanede muayene olarak ''iş yapabilir veya yapamaz'' raporu alması gerektiğini savundu. Sağlık Bakanı Osman Durmuş, Ecevit'in hastalığının kamufle edildiğini ileri sürdü. Kemal Derviş ise seçim tarihinin açıklanması gerektiğini tekrar dile getirdi.

25 Haziran
Kamuoyunda ''dokuzlar'' olarak adlandırılan DSP'li 9 milletvekili, yaptıkları açıklamada, ''DSP hem örgüt hem de yerel yönetimler ve TBMM zeminlerinde Ecevitler'in öncülüğünde Ecevit'siz yaşama geçebilmelidir. Bu tarihi görev ve sorumluluğu sayın Ecevitler'in yükleneceğine olan inancımızı kamuoyu ile paylaşıyoruz'' dediler.

Gazeteci Emin Çölaşan, Ecevit'in ayağa kalkamaz halde olduğunu, altına çişini yaptığını ve ülkeyi yönetemez hale geldiğini yazdı.

7 Temmuz
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli, partisinin Bursa il teşkilatınca Keles ilçesinde düzenlenen, ''11. Kocayayla Türkmen Kurultayı''nda, 3 Kasım'da erken seçim yapılmasını önerdi.

8 Temmuz
Ecevit'le görüştükten sonra Başbakanlık Merkez Binası'na geçen Hüsamettin Özkan, hükümetteki görevinden ve DSP'den istifa ettiğini açıkladı. Özkan'ı Kültür Bakanı İstemihan Talay, Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz, Devlet Bakanı Recep Önal ve Devlet Bakanı Hasan Gemici istifaları izledi. Ardından da milletvekili istifaları başladı çorap söküğü gibi gelmeye başladı.

10 Temmuz
Dışişleri Bakanı İsmail Cem ve Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu, görevlerinden ve DSP'den istifa ettiler.

15 Temmuz
DSP'de istifalar hızlandı. DSP'den ayrılan milletvekili sayısı 53'e ulaştı. 16 Temmuz da DSP'den 6 milletvekili daha istifa etti. Koalisyon hükümeti, Meclis'teki güvenoyu desteğini yitirdi.

21 Temmuz
Başbakan Ecevit, seçimlerde AK Parti'nin birinci olması ve HADEP'in barajı aşması durumunda ülkede ''rejim sorunu'' yaşanabileceğini söyledi.

23 Temmuz
Başbakan Ecevit, hemen tüm partilerin erken genel seçim konusunda birleştiğini belirterek, ''Bizim tek başımıza erken genel seçime karşı çıkmamızın bir anlamı kalmadı'' dedi. TBMM, erken genel seçimin 3 Kasım 2002 tarihinde yapılmasını kararlaştırdı. Sadece DSP'nin karşı çıktığı erken genel seçim kararı 62 ret oyuna karşılık, 449 kabul oyuyla alındı.

1 Ağustos
Ankara DGM Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel, AK Parti hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Başsavcılık, Yüksel'in yaptığı suç duyurusu üzerine AK Parti hakkında ''laik devlet düzenini bozmaya yönelik eylemlerin odağı haline geldiği'' iddiasıyla inceleme başlattı.

3 Ağustos
 TBMM'de kabul edilen yasayla, idam cezası kaldırıldı, Kürtçe de dahil farklı ana dil ve lehçede yayına izin verildi, ana dilde öğrenim serbest bırakıldı. Abdullah Öcalan'ın idam kararı da böylece kaldırılmış oldu.

10 Ağustos
Yaşar Okuyan'ın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'ndan istifasının ardından Kemal Derviş de Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevinden istifa etti. Onları ANAP Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu'nun istifası takip etti.

21 Ağustos
Kemal Derviş, görüşme maratonunu CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile ikinci kez görüşerek sonlandırdı ve CHP'ye katılacağını açıkladı.

21 Ekim
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, hakkında bir seks kasetiyle ilgili iddialar bulunan Ankara DGM Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel'e kınama cezası verdi. Kurul, isteği üzerine Yüksel'i Ankara DGM Cumhuriyet Savcılığı'ndan alarak Ankara Cumhuriyet Savcılığı'na atadı.

23 Ekim
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, AK Parti'nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'nde dava açtı.

Ve 3 Kasım

Seçimde, 57. Hükümet'i oluşturan koalisyon partilerinin toplam oy oranı yüzde 14.71 oldu. DSP yüzde 1.22, MHP yüzde 8.36 ve ANAP yüzde 5.13, ana muhalefet partisi DYP ise yüzde 9.54 oy alıp, seçim barajını aşamadıkları için parlamentoya giremediler. Seçim sonucunda, yüzde 34.29 oy alan AK Parti 363 milletvekiliyle, yüzde 19.38 oy alan CHP ise 178 milletvekiliyle TBMM'ye girdi.

***

Ne kadar kısa ve öz yazmaya çalıştıysam da yazı uzadıkça uzadı. O dönemde yapılan zamları, ülkeyi ayağa kaldıran eylemleri, tecavüzleri, soygunları, cinnet hallerini ve daha nicelerini yazmadım.

Yaptığım sadece resmi kayıtlara geçen önemli olayları gün gün size aktarmak oldu. Eleştirileri saygıyla karşılıyorum. Ancak sırf bunları yazıyorum diye ağzını bozanlar, boğuk fısıltılar eşliğinde saldıranlar da olmadı değil.

Ancak her zaman söylediğim gibi...

Ben sadece Süleyman'ım! Hazreti Süleyman gibi her hayvanın lisanından anlamıyorum!

ve tıpkı o meşhur sözde anlatıldığı gibi...

Adam olana notunu, hayvan olana otunu verip gitmekten başka anladığım birşey yok!

NOT: Bir sonraki yazıda Erdoğan döneminin en çok tartışılan icraatlarının analizini yapmaya çalışacağım.