Kürşat Akyol'un aktardığına göre Beyoğlu’nun göbeği birkaç kilometrelik İstiklal Caddesi’nde, günlük binler, onbinlerce kişinin ziyaret ya da geçiş yerinde, yalnızca üç, beş propaganda noktası var.
Abone olİstanbul’un en işlek yerlerinden Taksim ya da Beşiktaş’tan baktığınızda, pek anlaşılamayabilir burada seçim olduğu; varsayalım ki bihaber bir turistsiniz.
Olağandışı durumlar sayılmazsa, partilerin normalde bas bas bağıran propaganda araçları, (seçime 11 gün kala) tıngır-mıngır salınmakta hala, buralarda.
Öyle ki, geçen seçimlerdeki gibi, parti bayrakları o kadar göze girmiyor.
Beyoğlu’nun göbeği, birkaç kilometrelik İstiklal Caddesi’nde, günlük binler, onbinlerce kişinin ziyaret ya da geçiş yerinde, yalnızca 3-5 propaganda noktası var.
Medyaya baktığınızda ise, İstanbul’un orta yerlerindeki sakinlik görece. Türkiye ölçeğinde seçimlere nasıl bir ortamda girildiği, önemli bir tartışma meselesi.
Çünkü gün geçmiyor ki, manşetlere taşınan yeni bir durum, gelişme olmasın.
Dün, bugün Hopa olayları, önceki gün Balyoz iddiaları.
Daha önceleri, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) hakkındaki kaset iddiaları ve Kastamonu’da Adalet ve Kalkınma Partisi (Kendilerine göre AK Parti, karşıtlarına göre AKP) lideri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın konvoyuna yapılan saldırı, gündemi günlerce meşgul etti.
Gündemi pek fazla meşgul edemediyse de, işçi, gazeteci, internetçi, çevreci eylemleri de oldu.
Ama “Nasıl bir ortam” sorusuna yol açan en temel neden, ne gündemin başında, ne de sonunda kalan bu günlük gelişmeler.
En temel neden, liderlerin seçim meydanlarındaki sert söylem ve üslupları.
50 metre uzaklıktaki farklı dünyalar
Beşiktaş’taki özel Bahçeşehir Üniversitesi kampüsü, siyasi atmosfer açısından ilginç bir yer. Gerilim ve huzur iç içe, çünkü.
Bir yanda, Boğaz’a karşı güneşin tadını çıkarmaya çalışan üniversite öğrencileri ve hocalar, diğer yanda devlet güvenlik mahkemelerinin yerini alan özel yetkili mahkemelerin bulunduğu İstanbul Adliyesi.
Hava Harp Okulu Komutanı Orgeneral Bilgin Balanlı, önceki gün Balyoz iddiaları nedeniyle, bu adliyede tutuklandı.
Seçim atmosferini gerdiği söylenen bu karar, üniversite kampüsünden en fazla 50 metre uzakta alındı.
Kampüste ise, gözle görünen bir yansıması yoktu. Ta ki, burada görüştüğümüz Profesör Nilüfer Narlı’nın odasına ulaşana kadar.
Çünkü sosyolog Narlı, siyasetçilerin televizyonlara, gazetelere her an yansıyaduran meydanlardaki sert üsluplarının, toplumda kutuplaşmaya yol açtığı kaygısında.
Kutuplaşma kararlılıkta etken
Kaygısının nedeni, seçmen davranışlarıyla ilgili çalışmalar yaptığı için derlediği ve/ve de kendisine aktarılan veriler.
Kutuplaşma gerilimi nedeniyle, her gün aynı kişilerin gittiği, çaydı, oyundu derken, sohbetlediği kahvelerde bile, sert tartışmaların, ağız dalaşlarının yaşandığını söylüyor.
Bakkaldan anlattığı ise, kendi tanıklığı. Bir seçmen yakınıyor, “Seçimler bitse de artık, bu gerilimden kurtulsak” diye.
Seçim araçlarının, sokak aralarında çıkarttıkları sesler bile, rahatsız ediyormuş artık bu seçmeni.
Profesör Narlı, siyasetçilerin son 6 ayda artarak sertleştirdiklerini söylediği üsluplarının, seçmene olan yansımasına örnek olarak anlatıyor, bakkaldaki bu gözlemini.
Diğer gözlem ve görüşleri, Türkiye’nin dört bir yanındaki çalışmalarına dayanıyor.
Peki, bu gergin ortam seçmenin kararlarına nasıl yansıyor? Oya, tahvil edilebiliyor mu?
Narlı’ya göre, hayır. Çünkü kutuplaşmanın da önemli etkisiyle, seçmen kararını çoktan vermiş ve bunda inatçı.
Bu inatçılık, MHP hakkındaki kaset iddiaları hariç, sert polemikler ya da karmaşık söylemlerden etkilenmiyor.
Çünkü seçmen son derece bilinçli tercihlerinde, Profesör Narlı’ya göre. Kararsızların diğer seçimler öncesindekilere oranla düşük olmasını, örnek gösteriyor.
MHP’nin hariçte kalmasına gelince, kaset iddialarının, bu parti hakkında mağduriyet görünümü yarattığını söylüyor. “Barajın altında kalıp kalmayacağı tartışılan MHP, bugün bu tartışmanın daha uzağında” diyor.
Yakın mesafedeki uzak görüşler
Beşiktaş’tan Taksim’e mesafe kısa, İstanbul ölçeklerinde. Trafik açıksa, 5–15 dakika.
Ama meydandaki bir otelin kahvesinde görüştüğümüz son yılların gözde kamuoyu araştırmacılarından A&G şirketinin kurucusu ve lideri Adil Gür’ün görüşleriyle, Profesör Nilüfer Narlı’nın görüşleri arasındaki mesafe oldukça uzun.
Kaset meselesi, yine hariç. Çünkü Gür de, aynı görüşte.
Mesafeyi uzatansa, Gür’ün şu sözleri:
“Bence, Hopa’da yaşananlar bir yana, hava gayet olumlu. Türkiye, cumhuriyet tarihi boyunca ne seçimler gördü. Siyasi partilerin giremediği iller, ilçeler, mahalleler vardı.”
Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 9 yıl sonra dün yaptığı, MHP’nin 16 yıl sonra Pazartesi günü yapacağı Diyarbakır mitinglerini örnek gösteriyor.
Adil Gür, yüzlerce kişilik ekibiyle, aylardır Türkiye’nin dört bir yanını tarıyor.
Gözde olmasının en önemli nedeni, iki yıl önce 29 Mart’ta yapılan yerel seçimleri en doğru tahmin etmiş ekibin başında olması. Zira, telefonu hiç susmuyor.
İyimser olmasının nedeni de, bu çalışmalara dayanıyor. Liderlerin, zaman zaman belden aşağı inen sert söylemleri seçmenin tasvip etmediğinin farkına vardıklarını, bu nedenle, son günlerde üsluplarını yumuşatmaya başladıklarını söylüyor.
Gür’e göre, 12 Haziran seçimleri kutuplaşmanın daha da azalmasını getirecek. “Çünkü bu seçimlerde siyasi partiler, daha önce kendilerine uzak görünenleri de kazanmaya çalışıyorlar” diyor.
Yarışın başında görünen iki büyük partiden örnek veriyor:
“1- Daha çok yoksullardan, varoşlardan oy aldığı söylenen AK Parti, 2023 vizyonu propagandasıyla, orta ve üst düzey gelir grubuna da hitap etmeye çalışıyor.
2- Projeler sunmak yerine, katı muhalefet yaptığı gerekçesiyle eleştirilen CHP, aile sigortası gibi 41 ayrı projeyle, alt gelir grubunu da etkileme çabası içinde.”
Gür, siyasi partilerin ideolojik çatışmalar yerine, iş, aş, yoksulluk ya da tüm bunların en temel nedeni yoksulluk gibi temel meseleleri, ilk kez bu seçimlerde propagandalarının en önemli araçları haline getirdiklerini belirtiyor.
Ortak Nokta: Demokrasi kazanacak
Seçim ortamına karşıt bakışlara sahip araştırmacı Adil Gür ile Profesör Nilüfer Narlı’nın birleştiği en temel nokta ise, farklı gerekçelerle de olsa, seçimler sonucunda Türkiye demokrasisinin kazanacağı.
Gür, siyasetçilerin hamasetten vazgeçip, projelerle konuşmaya başlamasının Türkiye’yi demokrasiye daha fazla yaklaştıracağını söylüyor.
Narlı, kutuplaşmanın neden olduğu çatışma ve diyalektik süreçten çok daha olgunlaşmış bir demokrasiye doğru yol alındığını umuyor.