BIST 9.627
DOLAR 35,25
EURO 36,68
ALTIN 2.969,13
HABER /  GÜNCEL

Genel Müdür'den olay açıklamalar

Ahmet Kacar'ın, görevinden istifa eden Engin Akçakoca ve BDDK ile ilgili ilginç tespitleri var.

Abone ol

Vakıfbank Genel Müdürü Ahmet Kacar, Engin Akçakoca’nın istifası ve BDDK’nın durumu hakkında İnternethaber Ankara Temsilcisi Nesrin Yanık Çorakbaş’a ilginç açıklamalarda bulundu… Vakıfbank, yeni kampanyasıyla kendini yeniliyor Ana haber bülteninde kameralara takılan ve çocukluklarını yaşamaları mümkün olmayan sefalet içindeki dünyalarında, yalnızca varolabilmek için suça itilen o güzel gözlü çocukları izlerken, Nilüfer’in yumuşak ve etkileyici sesi eşliğinde ekranlarda dönmeye başlayan bir reklam filminin mesajı dikkatimi çekiyor: “Gelin, bugün hem kendi çocuğunuz, hem de tüm sokak çocukları için iyi bir şey yapın, Vakıfbank İlkadım Yatırım Fonu’na katılın…” İnternethaber ve onun yakında öğreneceğiniz yeni yayını adına görüştüğüm Vakıfbank Genel Müdürü Ahmet Kacar’den, izler izlemez etkilendiğim bu reklam filminin, bankanın yeni ürünleriyle ilgili başlattığı reklam kampanyasının ilk ayağı olduğunu öğreniyorum. Öyle görünüyor ki, önümüzdeki günlerde farklı mecralarda yayımlanacak Vakıfbank reklamlarıyla sık sık karşılaşacağız. Ahmet Kacer, geçtiğimiz Şubat ayında Vakıfbank Yönetim Kurulu Başkanlığına getirildiğinde, diğer kamu bankaları gibi Vakıfbank da oldukça zor günler geçiriyordu. Bankanın batık kredi miktarı 1.1 katrilyonu bulmuş, bankayla ilgili yolsuzluk haberleri manşetlerden inmez olmuştu. Böyle bir ortamda yönetimi devralan Ahmet Kacar, bankayı yakından tanıyor olmasının avantajını iyi kullandı ve kısa sürede bankanın yıkılan imajını doğrultmayı başardı. Hakkını teslim etmek gerekir ki, zor kararlara imza atabilecek ve attığı imzaların arkasında da kararlılıkla durabilecek yetenekte bir bankacı Ahmet Kacar. Bunun son örneğini, Doğan Grubunun borçlarının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili verdiği kararla gösterdi. Kamuoyu olarak Tayyip Erdoğan hükümetinin Aydın Doğan’a kıyak çektiğini düşünüyorduk ama, işin aslının öyle olmadığını, son tahlilde bu işten kazançlı çıkanın Vakıfbank olduğunu sonradan örendik. Vakıfbank Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Ahmet Kacar’ın sorularıma verdiği yanıtları, ben son derece samimi buldum. Bakalım siz ne düşüneceksiniz!.. BDDK’nın teknolojisi bankaları denetlemeye yetmiyor.. Biliyorsunuz, son günlerde Engin Akçakoca’nın istifası ve ardından BDDK’da meydana gelen gelişmeler konuşuluyor. Bu istifayı siz nasıl yorumluyorsunuz? BDDK, Türk bankacılık sektöründe gerçekten ihtiyaç duyulan ve önemli oranda katkı sağlayan bir kurum. BDDK, bankaların denetiminde, bankaların izlenmesinde ve gelişmesinde önemli rolü olan, bize göre bağımsız bir kurumumuz. Bu kurumun faydalarını yadsımak mümkün değil. Kesinlikle sektöre olumlu katkıları olan bir kurum. BDDK’nın yıpranmasında en önemli sorunlardan birisi, devlette ve kurulda bana göre teknoloji eksiklikleri var. Çünkü günümüz artık çok hızlı. Bankalar, şu anda en iyi, en gelişmiş teknolojiyi kullanan müesseseler. BDDK’nın da, aynı gelişmişlikte teknolojileri kullanması lazım. Oysa BDDK, bankaları nasıl denetliyor? Zaman zaman denetim yetkililerini göndererek, ya da günlük vaziyetler alarak. Denetimde baz farkı var. Ne kadar baz farkı var? Bana göre, bir aydan bir yıla kadar baz farkı var. Ama bankalar öyle değil. Bankalar anlık olarak, en üstün ve en yeni teknolojiyi kullanıyorlar. Nitekim, BDDK’nın zafiyeti de bu teknolojiden kaynaklandı. İmar Bankası’nın teknolojik bir uygulamasında yaptığı zafiyetten kaynaklandı. Burada BDDK’nın bana göre en büyük sıkıntısı, bankaları teknolojik olarak, online olarak izleyememesi. Teknolojinin bu kadar geliştiği bir dönemde, BDDK’nın hala klasik metotlarla, vaziyet isteyerek, raporlar isteyerek, denetim elemanları göndererek bankaları ya da bu kadar yoğun teknoloji kullanan finans müesseselerini reel anlamda denetlediğini söylemek mümkün değil. Onun için de, bence bundan sonra BDDK’nın yapması gereken en önemli şeylerden birisi, bankalardaki muadil teknolojileri kendisine kurup, bankaları teknolojik ve anlık olarak denetlemesidir. Tüm sorun kurumun teknik yetersizliğinden mi kaynaklanıyor, BDDK’da yönetimden kaynaklanan zafiyetler yok mu sizce? Mutlaka, kişilerin de bir takım rolleri olmuş olabilir. BDDK gibi bir kurumun başındaysanız, 8-9 katrilyon liralık dolandırıcılık olayı olup bunu görmemişseniz, kurulduğunuz günden bu yana da orayı denetliyorsanız ama bunu yakalayamamışsanız, elbette ki yıpratır bu insanı. Bu Engin beyin kendi problemi değil ama, içinde bulunduğu müessesenin problemi. Dolayısıyla bu insanı yıpratır. Kim olsa yıpranır. Yarın bizim başımıza da gelse, bizi de yıpratır. Engin Akçakoca’nın kendisinden kaynaklanan bir problem değil ama, teknolojik yetersizliğin getirdiği kurumun zafiyetinden kaynaklanan bir problemin faturasını kendisi ödedi. BDDK gerçekten bağımsız ve bankacıların başında, sektörün başında kesinlikle olmalıdır. Tevfik Bilgin’e kefilim… BDDK’da Akçakoca yerine getirilen Tevfik Bilgin hakkında ne düşünüyorsunuz? Ben kesinlikle o arkadaşıma kefilim diyebilirim. Çok temiz, çok genç, teknolojiyi yakından takip eden, prezantabl bir arkadaşımız. Genç olmasına rağmen, deneyimi de az değil. Onun için bana göre Tevfik Bilgin çok iyi bir seçim. Çok başarılı olacağına inanıyorum. En azından şuna inansın, biz de onun yanındayız. Bize bir görev düşerse, her konuda onu desteklemeye açığız ve hazırız. Doğan Grubu borcuna sadık bir müşterimiz… Vakıfbank’ı toparlama çalışmalarınızı sürdürürken, bankanın Doğan Grubu’na vermiş olduğu krediyle ilgili borç ötelemesi kamuoyu vicdanını rahatsız etti, çok da tartışma yarattı. Bu öteleme, bankanın yeni politikasıyla örtüşen bir karar mıydı? Problem şu. Doğan grubunu Vakıflar Bankası’nda kredileri var. Yaklaşık 70 milyar mertebesinde. Geçen sene 31.12.2002’de banka yönetimi, herhangi bir tahsilat sağlamadığı halde, banka karlı gözüksün diye Doğan Grubu’na 18 trilyon lira kur farkı geliri yazmış. Tabi biz bu geliri Doğan Grubu’ndan istedik. Doğan Grubu da haklı olarak bize diyor ki, “O zaman biz borcumuzu kapatalım.” Ve derhal bize bir yazı yazdılar, biz borcumuzu şu tarihte ödemek istiyoruz diye. Nakit olarak, hepsini! Onu kapattığı zaman, Doğan Grubu yıl sonundan bankanın bilançosunda kredi gözüküyor 1 milyon 605 bin lira, kapattığı tarihteki kur 1 milyon 400 bin lira. Arada anormal bir zarar doğdu. Biz tabi bunun böyle olmasını istemedik. Doğan Grubu borçlarına sadık, süresinde taksitlerini ve faizini ödeyen bir grup. Şu anda, bizim için en ufak bir şekilde mahsur teşkil eden bir grup değil. Riskli bir müşterimiz asla değil. Dolayısıyla biz de dedik ki kendilerine, “iyi müşteri ilişkisi içerisindeyiz, bu kur farkını siz üstlenirseniz eğer, biz de sizin kredilerinizi, kurun 1,605’ten önceki bir tarihte kapatmanıza izin verelim” dedik. Üstelik de kredinin orjinali, iki senede bir temsin edilmeye müsait olarak çıkışlıydı. Yani isterseniz, Doğan Grubu’nun kredilerini siz en ufak bir şey yapmadan her iki senede bir tendi edebilirsiniz, Doğan Grubu talep ettiği takdirde. Oysa biz ne yaptık, onları iki sene daha uzatalım dedik, 2006 sonuna kadar. 2006 yılı sonuna kadar krediyi tasfiye edebilecek noktaya getirdik. İlk önce yüzde 10’unu, daha sonra yüzde 15’ini. Daha sonra yüzde 30-45’ini, böyle kademeli olarak tasfiye sürecini koyduk. Kesinlikle banka menfaatleri açısından düşündük ve 13 milyon dolarlık borcunu artırarak yaptık bunu. Yani kim yapar böyle bir şeyi? Mevcut 70 milyon dolarlık borcunu 82 milyon dolara çıkarıyoruz ve her zaman da yine yüzde 7 faizimizi alıyoruz. Ayrıca altı ayda bir de kur farkımızı, 1,605’i geçtikten sonra da kur farkımızı alıyoruz. Böyle bir anlaşmaya “hayır” diyecek aklı selim bankacı ben bulamıyorum. Medya beni kullanmasın… Bu iyi bir anlaşmaydı diyorsunuz, öyle mi? Bu, gerçekten bana göre bir bankacının bir müşterisiyle yapabileceği en iyi anlaşma. Ben zaten açıkça da beyanatta bulundum. Dedim ki, aynı koşullarla bütün müşterilerimle yapılandırmaya hazırım, aynı koşullarla kredi isteyen kim varsa, ona da hazırım. Yeter ki koşulları uysun, şartları uysun, kredi vermeye hazırız. Onun için, kesinlikle bir ayrıcalık söz konusu değildir. Kesinlikle bir siyasi baskı söz konusu değildir. Kesinlikle bir kayırma söz konusu değildir. Tamamen ve tamamen bankanın kendi menfaatlerine uygun yapılmış bir işlemdir. Düşünebiliyor musunuz, 18 trilyon lira zararınız söz konusu olduğunu bankada. Yazık değil mi buna? Doğan Grubu da, bugüne kadar borçlarını, faizlerini, taksitlerini aksatmış değil. Türkiye’nin en büyük gruplarından birisi. Bana göre yapılan iş doğru bir iş. Bu konuda benim üzüntüm şu. Vakıflar Bankası benim patronu olduğum bir banka değil. Vakıflar Bankası halkın, bu ülkenin bankası. Dolayısıyla beni yıpratmak isteyebilirler, önemli değil, ben yanlış da yapmış olabilirim. Ama beni yıpratayım derken bankayı yıpratmak, çok yanlış ve acımasız. Ben buna izin vermek istemiyorum. Benim medyadan da ricam bu. Kendi aralarındaki ilişkilerde bizi kullanmalarını istemiyorum. Medyadan rahatsız oldunuz mu bu dönemde? Hayır, medyadan hiçbir rahatsızlığım oluşmadı benim. Ama medya kendi ilişkilerinden dolayı bizi kullanmaya çalıştı. Yani bizim düzgün yaptığımız bir işi yamuk göstererek, yanlış göstererek medya kendi ilişkilerinde bizi ullanmak istedi. Onlar da biliyorlar bu işin düzgün olduğunu. Kesinlikle bunu yazan arkadaşlar da biliyorlar. Ama tabi aralarındaki husumet nedeniyle bizi kullanıyorlar, ben buna üzülüyorum. Yoksa, benim yaptığım işlerin hesabını veremeyecek hiçbir durumum yok. Bankanın müşteri sayısı 18 binden 42 bine çıktı… Siz geçmiş dönemlerde riskli gruplara verilen kredilere atıfta bulunarak demiştiniz ki, “Bizim politikamız yüz firmaya değil bin firmaya kredi vermek”. Bu hedefin şu anda neresindesiniz, gelen kredi taleplerine ne kadar yanıt verebildiniz? Biz göreve geldiğimiz günden itibaren 50 milyon doların üzerinde kredi borcu bulunan hiçbir gruba ilave kredi vermedik. Oralardan sağladığımız tahsilat ve faizleri, hep daha orta ölçekli ve küçük ölçekli işletmeleri dağıttık. Dolayısıyla bu çok büyük bir risktir. Daha önce bankanın bütün kredi müşteri sayısı 18 bin iken, şimdi bankanın toplam kredi müşteri sayısı 42 bin. Dolayısıyla bu politikaya devam ediyoruz. Burada bir takım istisnalar, elbette ki olacaktır. Kamu projeleri vardır, büyük projeler vardır, bunlar olacaktır. Bunlarda elli milyon dolar ve bir takım sınırlar getiremezsiniz. Ya da çok büyük uluslararası ihaleler olacaktır, bunlara yönelik projeler olacaktır, bunlara her zaman farklı yaklaşıyoruz. Biz verdiğimiz sözün arkasındayız. KOBİ’leri yeniden kazanmak adına şehir turları yapıyorsunuz. Bu ziyaretlerden istediğiniz sonuçları alabiliyor musunuz? Kesinlikle. Zaten Vakıfbank, portföyünde çok önemli oranda KOBİ olan bir banka. Onun için de bizim KOBİ’lere duyarsız kalmamız mümkün değil. Öncelikle biz organizasyonumuzda bir değişiklik yaparak başladık. Ticari krediler müdürlüğünden bağımsız olarak bir tane KOBİ Krediler Müdürlüğü kurduk. Dolayısıyla KOBİ’lere yönelik olarak o müdürlüğümüz yeni yeni çalışmalar, yeni yeni ürünler çıkartacak. Onların daha iyi kredilendirilmesi daha uygun koşullarla kredilendirilmesi, günümüz koşullarına göre kredilendirilmesi konularında çalışmalar ve araştırmalar yapıyoruz. Daha KOBİ’lerle ilgili yapacaklarımız bitmedi. Ancak bizim beyaz çeklere destek kampanyası çerçevesinde, hemen hemen her ay bir ilimize seyahatlerimiz var. Bugüne kadar hangi illere gittiniz? Konya, Kayseri, Denizli, Gaziantep, Bursa. En son Bursa’ya gittik. Dolayısıyla Bursa’da 1200’e yakın firmayla görüştük. Onlar bizi ziyaret ettiler, biz onlara gittik. Kokteylimize katıldılar. Çok olumlu tepkiler aldık. Sanayici şunu bekliyor; “Acaba ülkede yatırım zamanı geldi mi gelmedi mi? Ben ne yapsam? Bankalar bu konuda ne düşünüyor, bankaların bana uygun çözümleri var mı?” Biz ayaklarına gidip de açık bir şekilde onlara ürünlerimizi, onlara yönelik çözümlerimizi, onların sorularına cevaplarımızı verebildiğimiz zaman, bu onlara hem çok büyük rahatlama sağlıyor, hem de morallerini düzeltip, yatırımlarını teşvik ediyor. Kafalarındaki soruları soruyorlar, bankadan olan beklentilerini anlatıyorlar, biz onlara onlardan olan beklentilerimizi anlatıyoruz. Gerçekten çok sıcak bir ortam oluyor. Çok olumlu sonuçlar alıyoruz. Size en çok sordukları konular hangileri? Faizler, döviz kurları. Ekonominin bundan sonraki seyri, yatırım zamanının gelip gelmediği, bankanın kendilerine bir takım ekstra avantajlarının olup olmadığı… Yatırım günü geldi mi sizce? Kesinlikle. Türkiye’deki yatırım ortamını nasıl görüyorsunuz? Bana göre şu anda Türkiye’de kesinlikle yatırım ortamı mevcut. Dün başlayanlar zaten kazandı. Ama bugün başlayanlar, yarın başlayacak olanlardan daha çok kazanacak. Onun için biz, nisandan beri bu işi yapıyoruz. Nisandan itibaren yatırım yapanlar şu anda kazandı. Görüyorsunuz, nisandaki ilk yatırıma başladıkları ekonomik konjonktür neydi, şu andaki ekonomik konjonktür ne? Onlar hep kazandılar, çünkü zaman kazandılar. Yatırım, ha deyince olmuyor. Yatırım kararı, bir anda alınacak bir karar değil. Yatırım kararı, bir ön çalışmayı, fizibiliteyi, yatırım sürecini gerektiren bir karar. Pazarlama sürecini gerektiren bir karar. Dolayısıyla bundan 6 ay önce başlayanlar, şu anda çok büyük mesafeler kat ettiler. Makinelerin siparişlerini verdiler. Makinelerde imalat yapılıyor. Ama hala kafalarında bir tereddüt var sanki? Bana göre evhamlı bir milletiz biz. Kendi sorunlarını kendisi yaratan bir milletiz. Sorunu kendimiz yaratıyoruz, ondan sonra çözeceğiz diye uğraşıyoruz. Dolayısıyla bana göre şu anda ülkede yatırım için hiç kimse diyemez ki, ekonomik açıdan bugün dünden daha kötü! Siz ne öneriyorsunuz iş dünyasına? Bana göre uygun finansman, uygun proje, karlı olan bir fizibilite buldukları zaman, kesinlikle yatırıma başlasınlar. Bugün başlayan yarından daha kazançlı, bundan emin olsunlar. Vakıfbank olarak bir reklam kampanyasına başladınız. Kampanyanızın ana konsepti ne olacak? Şu anda “ilk adım fonu” ile ilgili Nilüfer oynuyor kampanyada. Biz o konuda bir iyilik daha yaptık. Bizim Vakıflar Bankası olarak bir Umut Çocukları İlkokulumuz var. Bu fonun gelirlerinden bir bölümünü de, Umut Çocukları İlkokulu’na bağış yapıyoruz. Dolayısıyla hem sosyal içerikli, hem kendi çocuğu hem de başkalarının çocuğuna yardım etmek isteyen insanlar için yaptığımız bir kampanya bu. Bir de geçen cumartesi günü Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş ile “taraftar kredi kartı” anlaşması imzaladık. O kredi kartımızda da şöyle bir kampanya yaptık; bu kredi kartı için başvuran müşterilerimize kulüplerinin orijinal formalarını hediye edeceğiz. Onunla ilgili de bir kampanyamız var. Taraftar kredi kartı için başvuru yaptıkları takdirde her klüpten ilk on bin kişiye, “formunu getir formanı götür” kampanyası yaptık.