"Gençlik" itinayla damıtılır
Üniversiteler kutuplaşıyor.
Kutuplaşsın.
Ama sorun,
Kutuplaşan hiç kimsenin “bilimden, irfandan, özgür düşünceden” yana taraf olmaması.
Üniversitelerin yayınladığı bildirilerde veya öğretim üyelerinin açıklamalarında; Göktürk-2’yi övdüğü halde “protesto hakkını, ifade özgürlüğünü destekleyen, kolluk güçlerinin orantısız müdahalesini yeren” bir cümle okudunuz mu?
Okumadınız. Yok çünkü.
Bildirilerin çoğu “Ayıp ya… İnsan büyüğüne saygısızlık yapar mı? Allah aşkına nasıl bir toplum olmaya doğru gidiyoruz öyle…” kıvamındaydı.
Bürokratik yalakalık kokuyordu.
Yani genel bir perspektifle baktığımızda; bilginin yeniden ve sürekli üretimini sağlayan üniversitelerde, kimsenin derdi “hak, hukuk ve evrensel bilim ilkeleri” değil.
Herkes kendi “dayatmasının” peşinde.
Her fakülte, birilerinin kalesi.
Kendileri için özgürlük isteyenler, başkasına asla geçit vermedikleri binaların esiri olmuşlar.
Yani özgürlüğün tanımı, “Senin özgürlüğün, bana ait alanın içinde olduğun, benim gibi düşündüğün sürecedir.” haline dönüşmüş.
Örneğin şuan, ODTÜ yerleşkesinde Başbakan'ı protesto ederken mağdur olan öğrenci grubunun yanına gidin ve “yanlış düşünüyorsunuz” diye yüzlerine söyleyin… Ya da onların tezinin aksine bir iddia ile tahrik unsurları taşımayan benzer bir protestoyu orada siz yapmaya kalkışın.
Bu işin onca çilesini çekmiş onlar dahi bu eyleminize izin verirler mi sizce?
Büyük ihtimalle Kızılay’a kadar kovalanırsınız.
Yalan mı?
İfade özgürlüğü nidası atan politik gruplar bile, kendisi dışındaki kimselerin “aksi söylemini” kabul etmiyor.
A üniversitesindeki toplantıya muhalif görüşü nedeniyle B kişisi gelemiyor, kitapları makaleleri okutulmuyor.
C görüşlü kişinin hükümete uzak ya da yakın durması üniversitedeki konumunu belirliyor.
İşte asıl mesele; siz birilerine fikirlerinizi dayatıp, onların farklı görüşlerine izin vermiyorken “ifade özgürlüğünden” yakınma hakkınızın kendi içinde tutarsızlığa düşmesidir.
Peki, bu şartlardaki akademilerde nasıl özgün bilimsel eserler ortaya çıkacak?
Akademik dünya topluma bu şekilde mi yarar sağlayacak?
Ve tüm bu içinde bulunduğumuz koşullara rağmen;
“sen sadece dersine bak yavrum, olaylara karışma” ya da “burada sadece bizim istediğimizi konuşabilirsin” denilen bir ortamda yetişen üniversite öğrencileri için, kuzu gibiler ve haklarını savunamıyorlar diye dert yanıyoruz.
Ya da bu şekilde yetişen gençlerden milletvekili olduklarında bizi özgürlük ve empati kültürü zengini bir ülke haline dönüştürmelerini,
Gelecekte yeni Uluderelerin yaşanmamasını,
Gazetecilerin tutuklu kalmamasını,
Kürt sorununun barışçıl çözümünü,
Batmanlı H.D'lerin törelere kurban verilmemesini,
Pınar Selek'ler adliye koridorlarında heba olmamasını,
Özel hayata müdahale eden illegal dinlemelerin yaşanmamasını bekliyoruz.
Kusura bakmayalım ama
Evrensel hukukun, bilimin, “herkes için olan” ifade özgürlüğünün ipine tutunmadığımız
bu “dayatma ve damıtma” kültürünü devam ettirdiğimiz sürece, daha çok bekleriz.
Şimdi kim inanır?
Soner Yalçın’ı 682 gün içeride tutuyorsun.
Alıkoyuyorsun.
Alimallah çıkarsa, dışardaki güç odaklarıyla birleşip ortalığı karıştırır diyorsun.
Ailesi, mesleği, sosyal hayatı sıkıntıya giriyor.
Sonra “daha karpuz kesecektik ama en iyisi çıkartalım seni” diye karar veriyorsun,
Şimdi sevgili adalet,
Bir, dalga mı geçiyorsun sen insanlarla?
İki, "bundan sonra kim bana inanır?"
diye korkmuyor musun?