Gençlere güveniyoruz...
Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör ataması sonrası çıkan olayları Z Kuşağı refleksi ile izah edenler çıkıyor. Dikkatle takip ediyorum, yorumların sıradan, sığ, trolce olmasından irkiliyor ve çatışmalara gençleri alet etmenin arayışı olarak görüyorum…
Z Kuşağı yoktur, diyenlerle aynı düşünmüyorum.
Vardır.
Tarih boyunca kuşak farklılıkları olmuştur.
Bilgi, birikim, deneyim, gelişmeler nesilden nesile tevarüs ettikçe değişim ve dönüşümler olmuştur.
Bazı dönemlerde çok hızlı gelişmeler yaşanmış, aradaki fark hissedilecek şekilde açılmış, bazı dönemlerde yavaş seyretmiştir.
Geldiğimiz nokta ise kuşak farklılıklarının kendisini en keskin biçimde hissettirdiği bir dönemi göstermektedir.
Dijital dünyanın getirdikleri gençlerimizin okuma, öğrenme ve uygulama süreçlerinde bunlara bağlı olarak da hayat anlayışlarında büyük farklılıklar oluşturmuştur.
Bu korkulacak, çekinilecek bir şey değildir.
Kaygı ve endişelere de neden olmamalıdır. Yapmamız gereken daha nitelikli bir anlama çabası içinde olmaktır.
Gençleri anlamaya çalışmak, geleceğe ilişkin daha iyi günleri hedeflemekle aynı anlamı taşımaktadır.
Mutlu, güvenli yarınlar, sadece bir retorik değil, gerçek bir hedef olmalıdır.
Bunun da yolu gençlerimizden geçmektedir.
Gençleri entipüften sebeplerle sokaklara dökme uğraşı, onları enerjilerini, heyecanlarını, idealizmlerini çatışmalarla harcama amaçlıdır.
Ülkemizin birtakım sorunlarının olduğu muhakkaktır.
Bu sorunların bir kısmı bize özgü, bir kısmı ise dünyanın diğer ülkeleri ile benzerdir.
Ancak hiçbiri çözülmez boyutta değildir, ortadan kaldırılma imkan ve ihtimalleri her zaman için vardır.
Bunu da yapacak kabiliyete sahip bir yapımız her daim mevcuttur.
En zor, bitti artık denilen günlerinde Kurtuluş Savaşı vermiş, devlet kurmuş bir milletin evlatlarının sorun çözme kabiliyetinden şüphe edilemeyeceği açıktır.
Ama sorunlar çatışma ile, kavga ile mi çözülür? Sokaklarda insanlarımızın birbirleri ile müsademesi ile mi güzel, huzurlu, umutlu yarınlara ulaşırız, işte bunun üzerine düşünmemiz gerekir.
Kurtuluş Savaşı’nı bile Parlamentosu ile birlikte veren bu aziz milleti, sorunlarını sokaklarda çözecek bir yığın olarak görmek akılla, izanla, insafla bağdaşmaz. Gençleri sokaklara itmek hiçbir makuliyet içinde izah edilemez.
Üniversitelerimizi yarışmacı ve rekabetçi bir yapıya kavuşturmak arzumuz vardır, olmalıdır, mevcut yapıyı da, geçmişte uyguladığımız sistemleri de gözden geçirelim, eleştirel bir tavır içinde daha iyi bir yol arayışında olalım ama yapılması gereken bu değildir.
Rektör ataması veya seçimi ile ne yazık ki üniversitelerimizde daha farklı ve verimli bir süreç başlatamıyoruz.
Sorun atanan veya seçilen kişilerde de değil.
Bizim arayışımız dünyanın en başarılı üniversitelerinin bu yerlere nasıl ulaştıklarına yoğunlaşmak olmalıdır.
Sekiz milyon üniversite öğrencisi, 203 üniversite, 171 bin akademisyen ile muazzam bir bilimsel güce sahibiz.
Bu hiç küçümsenemez.
Ülkemizin kıymetini bilelim, üniversite kapılarında kimse beklemiyor, herkese fırsat eşitliği sağlanmış vaziyette, talep eden her gencimizin yüksek öğrenim görme imkanı ve şansı var.
Tüm illerimizde birer üniversite kurulmuş. Bu övüneceğimiz bir durumdur. Eleştireceğimiz yönleri de vardır ama usulü, üslubu sokaklardaki çatışmalar değildir…
Gençlerimize güveniyoruz. Her sorunu birlikte aşacağız…