BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Genç Parti'nin yükselişindeki sır

Genç Parti'nin yükselişini çeşitli sosyolojik tahlillerle analiz eden Yazar Candabakoğlu, bu konuya dikkat çekiyor.

Abone ol

Gazeteci Yazar Aydın Candabakoğlu, köşe yazısında Genç Parti'nin vakasını son 50 yılın siyasetini analiz ederek anlatıyor. İşte Candabakoğlu'nun yazısı: Büyük Buluşma adını verdiği kitabında Devlet Bahçeli, Türkiye'de demokratikleşme adımlarının ilk somut örneklerinin 1950 seçimlerinden itibaren atıldığını vurguluyor. Bahçeli'nin işaret ettiği küresel sürecin tehlikeleri ve alınması gereken tedbirlerle ilgili önerilerini, dünkü yazımda aktarmaya çalışmıştım. Bugün, manifesto niteliğindeki kitaptan alıntılara devam edeceğim. Bahçeli, Demokrat Parti'yi kuranların 'egemen blok'tan gelmiş olmalarına rağmen, halkla ittifak yaparak kendilerini iktidara taşıyacak yolu açtıklarını belirttikten sonra, onları o talihsiz sona götüren 'hata'yı şöyle açıklıyor: Egemen bloku oluşturan 'siyasi elitler' ve 'devletçi kapitalistler' gibi iki güç odağının iktidarını sınırlandıramamışlardır. Bu, belki de DP'nin sonunu hazırlayan 27 Mayıs Darbesi'nin en önemli sebeplerinden biridir. BAHÇELİ, MHP'nin koalisyon ortağı olduğu 57. Hükümet'in açmazını ise şöyle açıklıyor: Önünde bulduğu borçları çevirmek, yeniden borçlanma sorununu aşmak, döviz meselesini çözmek ve büyümeyi sağlamak mecburiyeti, IMF ile masaya oturmayı zorunlu kıldı. Önemli olan, mecburiyetleri mahkumiyet olarak algılamamaktır. MHP, koalisyon şartlarında dahi olsa, küreselleşmenin Türkiye üzerindeki zorlama ve dayatmalarının mahkumiyete dönüşmesine izin vermemiştir. Zaten koalisyon içindeki sorun da, bu noktada ortaya çıkmıştır.MHP Lideri, bu noktada sermaye sahiplerine ağır bir ithamda bulunuyor: Türkiye kapitalistleri, ülke ekonomisi üzerinde kendilerine sağlanan büyük desteklere rağmen, Türkiye'nin kalkınmasını sağlayacak politikalarda başarılı olamamışlardır. Kolay yolu seçerek, elde ettikleri yüksek karları dış bağlantıları yoluyla veya dış borçlanma marifetiyle işbirliği yaptıkları yabancı sermayeyle paylaşıp, ülke kalkınmasının önünde bir engel haline gelmiş olan yapıyı sürdürmeyi tercih etmişlerdir. (.....) AB üyeliği, Türkiye'nin egemen unsurlarının konumunu güçlendirecek bir araç olarak Türkiye'nin gündemine sokulmuştur. Türkiye'yi kalkınmamış geri bir ülke manzarasına sahip kılanlar, Avrupa Birliği üyeliğine aslında egemen konumlarını sürdürecek bir proje olarak ümit bağlamışlardır. MHP Lideri, 'siyasi yapının çarpıklığını', bütün sorunların arka planında bulunan sebeplerin başında gösteriyor: Zira siyasi yapı, ülkenin sorunlarını çözme yeteneğini yitirmiş, hatta kendisi sorun yaratan 'kriz halindeki bir yapıya' dönüşmüştür. Siyasi sistem, toplumsal hassasiyetleri dikkate almayıp, üstelik karşı tavır alınca kriz hali oluşuyor. Siyasi partiler ve ideolojiler toplumsal taleplerden kopuk, daha çok siyasi yapının önceliklerini temsil ediyorsa, kriz derinleşiyor. Toplum bu durumda partilere ve ideolojilere yabancılaşabiliyor. Bahçeli, Genç Parti'nin aldığı yüksek oyu bununla açıklıyor. MHP Genel Başkanı, bu tesbitiyle, örtülü de olsa, bir bakıma partisinin iktidarı döneminde hem tabanından, hem de toplumdan kopuşunun itirafını yapıyor. Ancak hemen ardından, bunun kaynağında Türkiye'nin 'demokratikleşme sorunu'nun yattığını belirtiyor, 'suçluları' da şöyle sıralıyor: Birincisi, bürokrasi ve sermaye gücünü temsil eden 'kapitalistler'. Bu iki müttefikin hakimiyeti, toplumsal katılımı engelleyip, siyaset yapılacak çerçeveyi daralttığı için Türkiye hem devlet ve toplum arasındaki çatışmanın yoğunlaştığı, hem de devleti çözüm üretemeyen bir ülke durumuna düşürmektedir. İkincisi, kendi halkıyla sorunları olan sistem içindeki güç unsurları, dış ittifaklarla kendilerini devam ettirme yollarını arayıp, dışa yöneldikçe halkına yabancılaşıp, yabancıya yaklaşan bir konuma sürüklenmektedir. (Bu satırlar herhalde Mesut Yılmaz'ın kulaklarını çınlatmıştır.) Bu durum, giderek dış belirleyicilerin ülke üzerindeki etkisinin arttığı, dıştan kontrollü bir siyasi sistem manzarasını ön plana çıkarmaktadır. (Kemal Derviş'in davetiyle başlayan süreç mi kastediliyor dersiniz?) Üçüncü husus ise toplumsal kalkınma enerjisinden mahrum tekelci kapitalizm, ele geçirdiği iç piyasalarda, kalitesiz ve verimsiz üretimle yüksek karlar elde etmesine rağmen, ülkeyi kalkınmış ülkeler standardına taşıyacak bir çalışma azmi ve disiplini ortaya koyamamıştır. BÜYÜK Buluşma'da, çarpıklığı ortadan kaldıracak programın ana başlıkları ise üç madde altında inceleniyor: 1- Millete rağmen Türkiye'ye hükmeden egemen blokun oluşturduğu antidemokratik ve toplumsal duyarlılığı olmayan yapının tasfiye edilmesini sağlayacak ve etkin hukuk devletini inşa edecek köklü demokratikleşme. 2- Türkiye'nin yüzyıldır bocaladığı kalkınma meselesini çözecek, toplumsal enerjisi ile ekonomik potansiyelini harekete geçirecek büyük kalkınma hareketinin uygulanması. 3- Türkiye'nin Batı karşısında güdümlü-bağımlı ilişkilerini temelden ele alarak, karşılıklılık ve hakkaniyet esasında onurlu bir dış ilişkiler konseptini inşa etmek. Bunun yanı sıra Türkiye'nin Avrasya perspektifi etrafında kendi 'tarihsel coğrafyasında' yeni bir dış siyaset açılımını gerçekleştirmek. PEKİ, Türkiye bugün ne durumda? Bahçeli, neden 'ciddi krizlere gebeyiz' diyor? AK Parti nerede yanlış yapıyor? Yarın devam edeceğiz. NOKTA...Ders almasını bilene yaşanan her gün bir tecrübedir. Kaynak: Halka ve Olaylara Tercüman