BIST 9.390
DOLAR 34,44
EURO 36,37
ALTIN 2.837,16
HABER /  DÜNYA

Geleceğimizi kurutmayalım’

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, bu yıl Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü’nün temasının "su” olarak belir...

Abone ol

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, bu yıl Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü’nün temasının "su” olarak belirlendiğini, “Geleceğimizi kurutmayalım!” sloganıyla su kıtlığına karşı konulması ve hazırlıklı olunması konusunda herkese çağrıda bulunulduğunu, suyun ve toprağın korunması ve sürdürülebilir şekilde kullanılmasından herkesin sorumlu olduğu mesajının verildiğini belirtti.
Bayraktar, “Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü” dolayısıyla yaptığı açıklamada, bu yılın Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü’nün ana teması olan suyun, gıda güvenliği ve gıda güvencesinin sağlanmasında kilit rol oynayan, ikamesi mümkün olmayan stratejik bir doğal kaynak olduğunu bildirdi.
Şemsi Bayraktar, Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü” olarak ilan edilen 17 Haziran’da her yıl bütün dünyada çeşitli etkinlikler düzenlendiğini ve Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi Sekretaryası tarafından belirlenen temalarla çölleşme konusuna dikkat çekmenin ve toplumda farkındalık oluşturulmanın amaçlandığı bilgisini verdi.
“110 ÜLKE ÇÖLLEŞME TEHDİDİ ALTINDA”
Çölleşmenin, iklim değişikliği, ormanların ve meraların tahribi, yanlış arazi kullanımı ve yanlış tarım uygulamaları ve yanlış sulama sonucu toprakların tuzlanması gibi nedenlerle meydana geldiğini belirten Bayraktar, “Dünyada her yıl çölleşmeye bağlı olarak 12 milyon hektar toprak kaybedilmektedir. Bugün dünyada 1,2 milyar insan, 4 milyar hektardan fazla arazi ve büyük çoğunluğu gelişmekte olan ülkelerden oluşan 110 ülke çölleşme tehdidi altındadır” bilgisini verdi.
Suyun, gıda güvenliği ve gıda güvencesinin sağlanmasında kilit rol oynayan, ikamesi mümkün olmayan stratejik bir doğal kaynak olduğunu vurgulayan Bayraktar, şunları kaydetti:
“Su güvencesi ve su güvenliği sağlanamadığı takdirde gıda güvencesi ve gıda güvenliğinden söz etmek mümkün değildir. Dünya nüfusu son yüzyılda 3 kat artarken yaşam kalitesinin artması nedeniyle su kullanımı da 6 katına çıkmış, azalan su kaynakları artan nüfusun talebini karşılayamaz hale gelmiştir. Bazı araştırmalara göre 2025 yılından itibaren 3 milyardan fazla insan su kıtlığıyla karşı karşıya kalacak, 2050 yılında ise su sıkıntısı çeken ülkelerin sayısı 54’e yükselecektir.
“2,3 MİLYAR İNSAN SAĞLIKLI SUYA HASRET”
Sanayileşme ve kentleşmenin de etkisiyle hızlı ve bilinçsiz bir şekilde tüketilen su kaynaklarımız aynı hızla kirletilmiş ve kirletilmeye devam ediyor. Dünyada 1,4 milyar insan yeterli içme suyundan yoksun olup, 2,3 milyar kişi sağlıklı suya hasrettir. Dünya su rezervinin yalnızca yüzde 2,5’inin tatlı su formunda bulunduğu, bu miktarın ise sadece yüzde 0,3’ünün insanlar tarafından kullanılabilir ve içilebilir özellikte tatlı su olduğu dikkate alındığında, insanoğlunun kullanabileceği tatlı su miktarının ne kadar sınırlı olduğu ortaya çıkmaktadır.
Nüfus artışı, bilinçsiz su kullanımı, yanlış uygulamalar ve küresel ısınmanın da etkisiyle doğal kaynaklarımız üzerindeki baskı gün geçtikçe artmaktadır. Araştırmalara göre iklim değişikliğine bağlı olarak sıcaklık artışı ve yağış miktarındaki azalma sonucu akarsulardaki su miktarı azalacaktır. Gediz ve Büyük Menderes havzalarındaki yüzey sularında 2030 yılına kadar yüzde 20, 2050 yılına kadar yüzde 35 ve 2100 yılına kadar yüzde 50 azalma öngörülmektedir.”
“ÜLKEMİZ SU ZENGİNİ BİR ÜLKE DEĞİL”
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü verilerine göre, Türkiye’nin tüketilebilir yer üstü ve yer altı su potansiyeli yılda ortalama 112 milyar metreküp olduğunu, bunun 44 milyar metreküpünün kullanıldığını bildiren Bayraktar, açıklamasına şöyle devam etti:
“Ülkemiz su zengini bir ülke değildir. Kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1519 metreküp civarındadır. Nüfus artışıyla birlikte bu rakam da sürekli düşmektedir. Bu bakımdan mevcut su kaynaklarımızın korunması ve etkin kullanımı son derece önemlidir.
Ülkemizde toplam su tüketimimizin yüzde 74’ü tarımda, yüzde 11’i sanayide ve yüzde 15’i içme ve kullanma amaçlı kullanılmaktadır. Su kaynaklarımız üzerindeki tehditler nedeniyle tarımda su tasarrufu sağlayan basınçlı sulama sistemlerinin kullanımı ve yaygınlaştırılması fevkalade önemlidir. Tarımsal üretimde; toprağın nemini koruyacak ve su tutma kapasitesini artıracak yöntemler tercih edilmeli, toprak işlemesiz tarım yaygınlaştırılmalı, kuraklığa dayanıklı tohum çeşitleri geliştirilmelidir.
İÇ ANADOLU, ÇÖLLEŞME RİSK HARİTASI’NDA AŞIRI HASSAS BÖLGE
Ülkemiz topraklarının yüzde 65’i kurak, yarı kurak ve yarı nemli iklim özelliklerine sahiptir. Özellikle İç Anadolu Bölgesi Dünya Çölleşme Risk Haritası’nda ‘aşırı hassas ve çok hassas’ olarak gösterilmektedir. Topraklarının büyük bir kısmı çölleşme ve erozyon tehdidi altında bulunan ve büyük bir tarımsal potansiyele sahip ülkemizde insanlarımızın çölleşme ve erozyonla mücadele konusunda daha fazla duyarlı ve bilinçli olabilmesi için kamu ve özel kuruluşların konuya gereken hassasiyeti göstermeleri son derece önemlidir.”
Toprak ve suyun bütün sektörlerin temel yapı taşları olduğunu, ancak sınırlı olan bu kaynaklarının tüm sektörler tarafından çevreyle uyumlu bir şekilde ve en etkin biçimde kullanılması gerektiğini belirten Bayraktar, “Artan nüfusun su ihtiyacının yeterince karşılanabilmesi için; su havzaları yerleşim ve sanayi tesisleriyle işgal edilmemeli, su kaynakları kirletilmemeli, mera ve ormanlık alanlarımız çoğaltılmalıdır” dedi.
“YERLEŞİM YERLERİ, SANAYİ TESİSLERİ VE YOLLAR MARJİNAL ARAZİLERDE YAPILMALI”
TZOB Genel Başkanı Bayraktar, tarım arazilerinin hiçbir şekilde tarım dışı amaçla kullanılmaması, yerleşim yerlerinin, sanayi tesisleri ve karayollarının mümkün mertebe tarımda kullanılamayacak durumda olan marjinal arazilerde yapılması gerektiğine dikkati çekti. Bayraktar, açıklamasında, “Söz konusu eğimli kayalık, tarımda kullanılamayan verimsiz arazilerde, bina ve tesislerin yapılması proje maliyetlerini artırmakla birlikte, verimli tarım arazilerinden yıllarca alacağımız ürünü düşünürsek, bu maliyet artışını fazlasıyla karşılayabilecek durumdadır” görüşüne yer verdi.
Şemsi Bayraktar, insanların toprak ve su gibi doğal kaynakların tükenebilir olduğunun fakına varmalarını sağlaması, “kullanırken tasarruf etme” bilincinin oluşturması gerektiğini vurgulayarak, “Biliyoruz ki, su yoksa geleceğimiz de yoktur. Bu nedenle her geçen gün azalmakta olan doğal kaynaklarımızı ve verimli arazilerimizi koruyalım, geleceğimizi kurutmayalım” dedi.
(İHA)