Hürriyet yazarı Hadi Uluengin, Fransız gazetecileri rehin alan Irak'taki eli kanlı katillere işte bu sözlerle seslendi. Peki teröristler Uluengin'i dinlemezse ne olacak?
Abone olNe olacağı, meslektaşımızın "Gazeteciyi bırak" yazısının içinde saklı... Biz en başta söyleyeceğimizi söyleyelim, Hadi Uluengin'in bu yazısından sonra söyleyecek fazlaca bir şey yok.. Tek bir şey geliyor elimizden; bu yazının altına imza atmak...:
-ŞÜPHE mi var, gazetecilik tabii ki kelle koltukta bir meslektir.
Hele hele, dünyanın dört bir yanında savaş, arbede, isyan izleyerek haber yetiştiren cinsten bir ‘saha muhabiri’yseniz, kim vurduya gitmek işten bile değildir.
Zaten, tá Kırım Harbi’nden itibaren gazetecilik tarihi böyle örneklerle doludur.
Top güllesi düşer, keklikçi mermisi değer, uçak bombası patlar, el fatiha!
Sonra, adına çalıştığınız medya birimi ‘kıymetli elemanımız vazife aşkına öbür tarafa gitti’ türünden iki satırcık yayınlar ki, muska niyetine mezar taşına as!
* * *
AMA kuşkusuz, bu görevi ifa eden bizlerin fazla yakınmak hakkı da yoktur.
Nasıl ki mesleğini iradi kararla seçmiş asker veya jandarma üst kademesine ‘savaşa gitmem’ yahut ‘eşkıya avlamam’ itirazında bulunamaz; aynı şekilde yayın yönetmeni ‘ilk uçağa yetiş’ dediğinde, ‘saha muhabiri’ de ‘orada kan gövdeyi götürüyor, teleksle idare edeyim’ diye ‘kıvırtamaz’. Zaten kıvırtmaz da?
‘Tanıklık ruhiyatı’ o branştaki gazetecinin genlerine kazınmış olduğundan, diş fırçasını bile çantaya koymadan bilumum profesyonel edevatını tamamlayıp, çöl ortasındaki ve dağ tepesindeki ‘cehennem ateşleri’ne yetişiverir.
Kendisinin de o ateşlerde yanması tehlikesi vardır ama dediğim gibi, bu, nihayetinde iradi bir tercihtir ve orada postu bırakmak rizikosu ‘kural’a dahildir.
* * *
KURALA dahil olmayan hayati bir şey var!
Adı üstünde, gazeteci ‘taraf’ değil ‘tanık’tır ve dolayısıyla da, arbededeki hasımlarından birisi o gazeteciyi diğer hasma karşı koz veya silah olarak kullanamaz.
Amenná, kelleyi koltuğa aldık ve didişme sırasında belki pisipisine gideceğiz ama, o didişenlerin bizim üzerimizden belden aşağı vurması kitapta yazmıyor.
Böyle bir şeye yeltenmek hem savaş suçudur, hem de insanlık suçudur!
İşte, kendisini ‘Irak İslami Ordusu’ diye vaftiz eden alçaklar bu suçu işlediler ve dün benim bu satırları yazdığım saatlerde, cürmü sürdürmeye devam ediyorlardı.
* * *
MALÛM, Irak’ta katlettiği insanlarla yere batasıca adını yeni duyuran ve İran konsolosunu da kaçırdığı düşünülürse, muhtemelen Vehhabi destekli; hatta belki ‘El Kaide’ çetesiyle irtibatlı ‘ordu’ müsveddesi, iki Fransız gazeteciyi rehin aldı.
Sonra da, Paris hükümeti ilk ve orta öğrenimdeki hicap yasağını kaldırmadığı takdirde, Christian Chesnot ve Georges Malbrunot’yu infaz edeceğini duyurdu.
Buyrun bakalım, bundan daha rezil, daha çirkef bir insanlık suçu olabilir mi?
* * *
DÜŞÜNÜN ki, bu iki gazeteci herhangi bir haber ‘eleştirisi’sinden ötürü bile değil, sırf Fransız olduklarından ‘İslami nihilistler’in vahşetine maruz kalıyorlar.
Ama bre gafil, Kahire’deki ‘El Ezher’ üniversitesinin şeyh-i azamı dahi ‘her devlet kendi yasalarını uygulamakta serbesttir’ diye çoktan fetva vermişken, sen o bedevi cehaletin ve o çöl vahşetinle söz geçirebileceğini mi sanıyorsun?
Ama bre kalleş, başta ülkeyle bütünleşen Fransa Müslümanları, Muhammedi alemin tüm otoriteleri rehinelerin bırakılması için çağrı yaparken, sen o meczûp ruhunla, ‘uygarlıklar savaşı’nın da ötesinde, ‘dinler savaşı’ mı kışkırtıyorsun?
Ey bre alçak, kıllarına halel gelmeden meslektaşlarımı derhal serbest bırak ve de bil ki, zaten olaylara kelle koltukta ‘tanık’ olmaya alışık olan farklı din ve inançtan gazeteciler bundan böyle senin barbarlığına karşı mutlaka ‘t-a-r-a-f’ olacaklar.
İnsanlık ve savaş suçu işledin, işliyorsun, gazetecilik suçu işlemeyeceğiz!
Yazı: Hadi Uluengin
Kaynak: www.hurriyetim.com.tr