Gazeteciler büyük risk altında yaşıyorlar. Serdar Turgut'un başına gelenler bunun en son örneği. Yapılan araştırmalara göre gazetecilik, en riskli meslek grubunda.
Abone olGeçtiğimiz, gün beyin kanaması geçiren Serdar Turgut'un başına gelenler, bir gerçeği daha su yüzüne çıkarıyordu. Yaşanan olay gazetecilerin büyük risk altıda yaşadığını gösterdi. Bu durumu kaleme alan Ruhat Mengi, kaleme aldı.
Serdar, Duygu ve gazeteciliğin zor yanı!
La Bruyere "Hayat duygulananlar için bir trajedi, düşünenler için bir komedidir" demiş. Gazeteciler için ise hayat yorucu bir traji-komedi dir.
Önce sevgili Duygu Asena'nın beynindeki rahatsızlık haberiyle sarsıldık. Sonra sevgili Serdar Turgut beyin kanaması geçirdi. Bilmeyenler "Ne oluyor bu değerli gazetecilere arka arkaya?" diyebilirler. Ama onların hayatının zorluğunu bilenler için sebep gayet açıktır: Aşırı stres ve yorgunluk!
Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Cengiz Kuday da Serdar Turgut'un beyin kanaması ile ilgili olarak "Aşırı stres, yorgunluk, uykusuzluk ve ani heyecanların özellikle 45 yaşın üzerinde beyin sorunlarına neden olduğunu" söylemiş. Dr. Kuday'a göre "gazeteciler ile doktorlar en riskli grupta ve yaşadıkları stres normal değil.''
Dışarıdan bakıldığında gazetecilik en cazip mesleklerden biri olarak görülür. Ve hatta bir çok kimseye göre masa başında oturup yazmak kolay bir iştir de... Ama gerçek bundan çok farklı.
Gazetecinin zorluğu, diğer mesleklerden farklı olarak -doktorluk dışında- başarılı olduğu noktada bitmiyor. Asıl o noktadan sonra başlıyor. Maksimum rekabetin olduğu, yerinizi kolayca kaybedebileceğiniz ve gayet zor bulabileceğiniz bir alanda ve her an her konuda sorunlarla boğuşan bir ülkede 24 saat izlemek, düşünmek zorunda. 365 gün aralıksız üretmek, toplantılara katılmak, görüşmeler yapmak zorunda.
Bütün bunlar öyle bir beyin dinamizmi gerektiriyor, her an olaylarla bire bir karşı karşıya olmak bazen öyle bir zihin yorgunluğu (çoğu kez stres ve üzüntü de) getiriyor ki, sürekli aşın adrenalin salgılamak ve organları zorlamak zorunda kalan vücut, günün birinde isyan ediyor.
Duygu Asena'ya biyopsi yapıldığı gün yanında dört kişi vardı: Ablası, yakın bir arkadaşı, Selâhattin Duman ve ben. Duygu ile çok yakın değiliz ama her zaman benim çok değer verdiğim bir yazar ve insan olmuştur, tanışmadığımız dönemde bile...
Depresyondan şikâyet ettiği günlerde bir iş yemeğinde, sonra gazetede karşılaştığımızda bana rahatsızlığından söz ettiği andan itibaren her gün yakından izledim.
Şimdi önümüzdeki hafta ameliyata alınacakmış, gördüğüm kadarı ile son derece güçlü bir iradeye ve morale sahip, inşallah atlatacak.
Serdar da aynı şekilde çok takdir ettiğim, sevdiğim bir arkadaşım. Beyin kanaması geçirdiğini duyunca ona da tarifsiz üzüldüm. İstanbul'da olmadığım için hemen telefona sarılarak doktoru Muzaffer Bayhan'dan ve International Hospital Genel Müdürü Yaşar Yıldırım'dan bilgi aldım.
Yıldırım kanamanın durduğunu, durumunun iyiye gittiğini ama iki hafta kadar yoğun bakımda kalabileceğini söyledi.
Bütün dualarımız Duygu ve Serdar için. En kısa zamanda sağlıklı günlerine kavuşmalarını diliyorum.
Türban ve mayo ihracatı
Atatürk Hava Limanı'nın 90 noktasına asılan panoların sebebi varmış, dün Tufan Türenç'in yazısından öğrendiğime göre firma iddialı bir kampanya başlatmış, hedef Avrupa'ya eşarp ihracatında patlama sağlamakmış..
Hemen iki soru doğuruyor bu açıklama:
1- Avrupa'da eşarbı böyle mi bağlıyorlar ki fotoğraflar türban şeklinde, sarılıp sarmalanarak çekilmiş?
2- Bu firma ihracata yeni başlayacak, oysa reklâm panoları kaldırılan Zeki Triko onlarca yıldır ihracat yapıyor, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?
3- Bir soru daha, farkında mısınız 'perhiz-lâhana turşusu sorusu' son iki yıldır ne kadar sık sorulmaya başlandı?
YAZI:Ruhat MENGİ
KAYNAK:VATAN