BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Gazetecilerin hak arama yolları

Akşam yazarı Ahmet Tulgar, Güneş Gazetesi'nde yaşadığı grev hareketini anlattı. Tulgar'ın yazısının satır araları gazeteciliğin en temel sorunlarını teşkil ediyor.

Abone ol

Ahmet Tulgar, Güneş Gazetesi'ndeki bir anısını anlattı. Yıllar önce yaşanan bir gazeteci isyanı. Tulgar'ın gazetecilerin haklarını aramalarıyla ilgili yazısı, mesleğin temel sorunlarını da gözler önüne serdi. Özellikle vitrinin arkasında olanların sorunları bu yazıda gün ışığına çıkarıldı diyebiliriz. Tulgar, yazısının sonunda eski patronuna da göndermede bulundu. diyen Tulgar konuyu şöyle açtı:


Yıl 1990'dı. Yılın ilk aylarından biri işte yine. Ben Güneş gazetesindeyim o sıralar. Birkaç ay olmuş. Asil Nadir, gazeteyi satın aldıktan sonra başlamışım işe yani. Gazetenin yeni genel yayın yönetmeni Metin Münir'in ilk transferlerinden biriyim. O dönemin ölçütlerine göre çok iyi de bir maaş alıyorum. Benim gibi epey bir tuzu kuru, yeni tuzu kuru da binbir tafrayla yerleşmiş Beyazıt'taki binaya Asil Nadir'le birlikte.

Tabii şimdi biz böyle maaşlarla dolanıyoruz ortalıkta ama bir yandan da gazetenin eski çalışanları eski, küçük maaşlarına talim ediyorlar. Nihayetinde bir direniş başladı. O zamanlar bilmem hatırlar mısınız biz gazetecilerin de bir sendikası vardı. Direniş, grev, toplu sözleşme filan gibi kavramlar henüz mesleğimizin kapalı devre sözlüğünden çıkarılmamıştı. Birçok başka haberde olduğu gibi, işte mesela üçüncü sayfa haberlerinin ya da magazin haberlerinin fotoğrafları gibi başka bir dünyanın imgeleri değildi grev sözcüleri, direniş pankartları biz gazetecilerin algılayımında. Biz gazeteciler de belirirdik bazen emek, çalışma dünyası sayfalarında.

Güneş'te eylem biçimi şuydu: Her gün belli bir saatte sendikadan bir temsilci bir düdükle işaret veriyor, direnişteki eski çalışanlar binayı kısa bir süre için terk ediyordu. Yapayalnız kalıyorduk biz yeniler, dedim ya tuzu kurular. Ama bizim tuzumuz yeter mi? Yetmezdi tabii o günün ekmeği olan gazeteyi tatlandırmaya. Ancak dönünce her şeye rağmen sorumluluklarını yerine getiren direnişçiler binaya, gazete gazete olurdu.

Daha direnişin ilk gününde kendime yakıştıramamıştım binada kalmayı, bu ıssızlığın ortasında, onlar eyleme gittiğinde. Bir istişarede bulundum ekibimle. Gençlik Servisi'ydi adı başında olduğum ekibin. Toplantı yaptığımız odamızın duvarlarında gerilla fotoğrafları filan asılı böyle. Ve böyle olunca da tabii toplantıdan bizim de bu direnişe destek vermemiz gerektiği kararı çıktı.

Ve başladık.

Patronun, yani Asil Nadir'in biraz geç haberi olmuş olmalı direnişten. Bize vermiş vereceğini ya, her şey kontrolde sanıp, Jamaika'da tatil yapıyor. Bu arada vekili olan eski emniyet müdürü Fahri Görgülü, çalışanların yakacak almak ya da karısı doğum yaptığı için gönderdiği her avans talebini 'uygun değildir' ibaresiyle geri çeviriyor; ne gam.

Hepsi yeni transferlerden oluşan yazar, müdür ve servis şefleri bir pazar günü toplantıya çağrıldık tam o sırada. İntikal etmiş Türkiye semalarına Asil bey.

Hepimiz şık şıkıdım giyindik, yerleştik toplantı salonuna. Ben de nasıl olduysa Asil Nadir'in yamacına düştüm. Habire sigaramı yakıyor 'clipper' çakmağıyla. Diğer yanında da Fahri Görgülü ile Metin Münir oturuyor.

Asil Nadir vakit kaybetmeksizin aldı sazı eline ve başladı vurmaya dem: Sendikanın tutumundan duyduğu rahatsızlıktan, direnişin derhal bitirilmesinin acil gereğinden, bizlerin, biz anlı şanlı gazetecilerin kendisiyle işbirliği- o bunu 'collaboration' olarak tabir ediyordu- yapması mecburiyetinden.

'Hadi Ahmet' dedim kendi kendime, 'sana iş çıktı.'

Başladım dökmeye eteğimdeki bütün taşları. Benden başka kimsenin söz almadığı, almak için bir işaret vermediği, uslu uslu dinlediği bu emek düşmanı monologun, kapitalist kibir ve özgüven tiradının ardından kaldırdım elimi. Zaten fıyıl fıyıldım koltukta dinlerken onu.

Geri çevrilen avans talepleri, eskilerin maaşlarının düşüklüğü gibi mikro bir söylemle girip lafa, hazır basmışken de gaza sendikal mücadelenin evrenselliği, sınıf mücadelesinin haklılığı gibi makro sloganlarla bitirdim söylevimi.

Hafif sarkastik, alaycı ama hayli rahatsız bir ifadeyle ayrıldı salondan Asil Nadir. Aşağı indik biz çalışanlar da. Herkes benim hemen işten atılacağımı düşünüyordu. Ben de atılmak istemiyordum açıkçası henüz. Memnundum işimden. Teknik servisin emektarları gelip bana teşekkür edince ama korkuyu unuttum. Atılma korkusunu

Ancak bir iki ay sonra ayrılmak zorunda kaldım Güneş'ten. Hızla kızağa çekiliyordum çünkü. Beni bu kadar çok seven Metin Münir bile durduramaz olmuştu bu süreci artık. Benim kayış sürecimi.

Ayrıldığım hafta Tuğrul Eryılmaz, o zamanlar yayın yönetmeni olduğu Sokak adlı dergide şahane bir yazı yazdı benim için. Güneş'teki mücadelemi, genç bir gazetecinin Babıali'den kayıp gidişini anlatan. Hala onur duyarım bu yazıyla. Teşekkür ederim.

Bu arada, ben işte hala buradayım. Kayıyorum ve hareket halindeyim.

Asil bey nerede? Nerede duruyor?

YAZI:Ahmet TULGAR
AKŞAM