Selahattin Duman`a göre asıl konu dördüncüsü ne giymişti ve Hıncal fena bir ispiyoncuydu...
Abone olErtuğrul Özkök haftasonu yazısında Viyana`da 3 kafadar arkadaşıyla geçirdiği hoş dakikaları kaleme almış ve yeni bir polemiği başlatmıştı. Selahattin Duman pazar günkü yazısında olayı ballandıra ballandıra köşesine taşıyınca dün Hıncal konunun ortasına atladı ve Duman`dan alıntı yaparak Viyana`daki bu kaçamak satleri yazısını konu etti. Bugün Duman, dün Hıncal Uluç tarafından takdir edilmesine rağmen araştırmacı gazetecilik yapmamasını eleştirdi. İşte Duman`dan hoş ve soft bir yazı... İşte bir boxerli don muhabbeti daha... ``Aha buraya yazıyorum.. (Yazar elinin şehadet parmağını birinci boğumuna kadar ağzına sokup, ucunu ıslattıktan sonra çıkarır, havaya fiyakalı bir general imzası atar..) Eğer Tüpgaz Cumhuriyeti olarak Avrupa Birliği`ne bir cırtım girme şansımız var idiyse onu da bu üçlü yok etmiştir.. Sen Avrupa`nın gözbebeği; valsler, operalar diyarı Viyana`ya git.. Ön cephesi baştan sona camla kaplı bir dairede boxer donla dolaş, Türkiye`nin çağdaş yüzünü elin Viyanalı`sına o şekilde teşhir et. Gavur da Leman Dergisi`nde Ahmet Yılmaz`ın çizdiği ``Kıllanan Adam``ı andıran bu görüntüne baksın.. Senin aralarına katılmana rıza göstersin.. Olacak şey değil. Bunları ben yazmadım.. Kendileri pişti oldular.. Atlatma haberciliği yapan Hıncal Uluç.. İsim vermeden yazdığım pazar yazısını okumuş.. Ardından Hürriyet`in paşası Ertuğrul Özkök`ün yazısını okumuş.. İkisini birleştirip sonucu ilân etmiş.. Bu noktada küçük bir eksiği var.. Benim risalem bir ispiyon yazısı değildi.. Sosyal içerikliydi.. Türkiye`nin seçkinleri arasında aniden başlayan ``Viyana`daki opera günleri`` merakının müzik aşkıyla ilgili olmadığını söylemiş, bu gezilerin daha çok ``tıbbi amaçlı`` olduğuna dikkat çekmiştim.. Bunu yaparken de gayet efendice ``Opera meraklarının Viyana`da toplanan Uluslararası Viagra Kongresi ile aynı tarihe denk gelmesi ne kadar manidar?`` diye sormuştum.. Bütün ima ettiğim bu.. Çok kadersizler.. Niyetim birilerini ispiyonlayıp, bazılarının aile huzurunu fişteklemek değildi.. Viagra Kongreleri`nde memleketi temsil etme işinin rastgele yapılmaması gerektiğini söylemek istiyordum.. Lakin durduk yerde ``Fukara hırsızlığa çıkmış, ay akşamdan doğmuş..`` durumu yaşandı.. Ertuğrul Özkök, geçtiğimiz pazar günkü yazısında Viyana`ya niye gittiklerini, neler yaptıklarını birer birer anlattı.. Zafer Mutlu, Mudo (Mustafa Taviloğlu) ve Ertuğrul Özkök buradan kalkıp, Viyana`ya gitmişler.. Onları Cem Kozlu istikbâl etmiş.. ``Sizi otellerde yatırmam.`` deyip evine götürmüş.. Ertuğrul Özkök burada küçük bir bunalım yaşamış.. Geceleri televizyonu açık bırakarak uyuduğundan ``Ya bizi yatıracağı odada televizyon yoksa..`` diye paniklemiş.. Hatta Zafer Mutluya ``Otelde kalalım, televizyon yoksa uyuyamam..`` diye baskı yapmış.. O da ev sahibine kabalık olacağını söyleyince duruma katlanmış.. Köşesinde yazmadığı bir şey daha var.. Evde kalmayı kabul etmeye karşılık Zafer Mutlu`dan uyurken ``parmağını tutma`` sözü almış.. Bunda eleştirilecek bir şey yok.. Özkök`ün kaygıları gayet insani.. İnsanların uyuma alışkanlıkları vardır.. Kimi oyuncak ayısına sarılır, kimi elinin başparmağını emer, kimi ütünün kordonunu beline bağlar.. Anlaşılan o ki Ertuğrul Özkök de televizyonun uzaktan kumanda aletini emmeden uyuyamıyormuş.. Benim kafama takılan evdeki halleri.. Yine yazısından anladığıma göre Cem Kozlu`nun bunları ağırladığı ev gayet merkezi bir yerde.. Diyelim ki Viyana` nın hükümet konağına bakan bir daire.. Üstelik evin ön cephesi baştan sona camla kaplı.. Yani dışardan bakılınca içerisi kabak gibi görülüyor.. Boxer gösterisi Yazıdan anladığıma göre içeriden dışarıya bakıldığında da müthiş bir manzara varmış.. Sabah uyanıp manzarayı gördüklerinde mest olmuşlar.. Özkök hemen Mozart`ın bir keman konçertosunu CD`ye koymuş.. Müziğin nağmeleri ruhlarını sarmış.. Bu duygusal anı Özkök şu cümlesi ile tarif ediyor: ``Muhteşem bir lofttayız ve Mozart çıkıp Viyana`ya doğru akıyor..`` Bu duygusal cümleye kafiye düşmek icap etse ``Boxer`lı üç yiğit de Mozart`a camdan bakıyor..`` derdim.. Evet.. İtirafların en can alıcı yeri de Mozart`ın damda gezindiği bu saniyeler.. Çünkü yazıda isimleri geçen dört kişiden üçünde boxer dediğimiz paçalı don var.. (Muhtemelen ayaklarında da siyah çorap ve mokasen ayakkabılar..) İsim vermemişler ama birinin ne giydiği belli değil. Hatta birşey giyip giymediği de.. Hıncal Bey! Hıncal Bey! Gazetecilik, Ertuğrul Özkök`ün yazısı ile benimkinin pişti olma halini duyurmak değildir.. Dördüncü şahsın don giyip giymediğini, giydiyse nasıl bir don giydiğini tespit etmektir.. Araştırmacı gazetecilik de budur.. Nitekim size bunun örneğini vereceğim.. İşte gerçekler: Biiiir.. Viyana hükümet konağına nazır cam cepheli dairede çarşıyı seyreden dört kişiden hiçbiri donsuz değildi.. İkiii.. Boxer giymeyen dördüncü şahsın altında G-String vardı.. G-String nedir? Bir nevi light dondur ama hiç paçası yoktur.. Zaten bu donun yapımında kumaş kullanılmaz, iple idare edilir.. Önden iki parça olarak yükselen ip beli sarar.. Bacak arasından geçen üçüncü ip de ``poponun çatalı`` dediğimiz mevkiin üzerinde beli saran iple buluşur.. Böylece bunu altına takan kişiye ``don giymiş`` duygusu verir.. G-String dediğimiz bu don türü giyeni soğuktan korumaz.. Buna karşılık bir hastalık durumunda fitil tatbik edilmişse o fitilin dışarı kaymasını önler.. Beni endişelendiren G-String giyen ancak kimliği belli olmayan dördüncü şahsın durumu değil.. Boxer`ları ile pencere önüne dikilip damdan dama zıplayan Mozart`ı seyrederken Viyana`ya türkü olan diğer üç şahsın halleri.. Onların halini gören her Viyanalı ``Bunların ancak yüzde 25`i Avrupa Birliği`ne hazır..`` demiştir.. Burada beni teselli eden birkaç şeyden biri kimliği meçhul G-String`li vatandaşımız.. Bir de müzik seçimini Özkök`ün yapmasına seviniyorum.. Seçimi diğerlerine bıraksaydı Viyanalılara fazladan bir ``Küstüm Latif`` şoku yaşatabilirdik.. Not: İnşallah Mozart`ı dinlerken aralarında boğuşmamışlardır..