BIST 9.673
DOLAR 35,16
EURO 36,57
ALTIN 2.959,13
HABER /  GÜNCEL

Gazeteciler havanda su dövdü

Başbakan Erdoğan'ın 'çıkarcı gazeteciler var' sözlerini değerlendiren gazeteciler havanda su dövdü. Manşet'e katılan gazeteciler satır aralarında yine birbirini iğneledi.

Abone ol

M.Ali Birand'ın sunduğu Manşet programına katılan gazeteciler, Başbakan Erdoğan'ın 'çıkar takipçisi gazeteciler' var sözlerini masaya yatırdı. Gazeteciler Başbakan Erdoğan'ı bildiği isimleri açıklamaya davet ederken, birbirlerini de satır aralarında iğnelemeyi ihmal etmedi. İşte M.Ali Birand'ın sunduğu programa katılan gazetecilerin görüşleri:

Ankara temsilciliği sırasında Başbakan'a işle ilgili bir temasın oldu mu?

Sedat Ergin: Pek hatırlamıyorum. Son zamanlarda Başbakan'ın odasına girmek nasip olmadı. O bakımdan başarısız sayılırım. Bu iş cadı avına dönüştü. Sayın Başbakanın genel kategori ve şablonlarla konuşması hiç doğru olmadı. Burada kimi kastediyorsa onun ismini vermesi gerekiyordu. Ben şimdi AK Parti Grubu'nda rant peşinde koşan milletvekilleri var desem hiç şık kaçmaz.

M.Ali Birand: Nazlı Ilıcak, Başbakan Erdoğan'ın konuşmalarında seni hedef almış gibi bir şey vardı

Nazlı Ilıcak: Ben de böyle bir izlenim edindim. Bugün Ahmet Hakan'a açıklama gönderdim. Tayyip Erdoğan değil ama çevresi beni hedef alıyor. İşi saptırıyor gibi bir izlenim edindim. Ben Oktay Ekşi'yi destekler mahiyette cümleler sarfetim. Ekşi'nin randevu talebine geri dönülmediği için eleştiriyi dile getirdim. Ben konuları bilen birisi olarak Başbakanı uyarmak istedim. Ben Erdoğan'ın özel kaleminden geçmeden randevuyu alabilirim. Ama benim eleştirilerim birilerini rahatsız etti. Bu çevrenin kim olduğunu, bir pandoranın kutusunu bilinçli olarak açtım ki, Başbakan kurtarsın diye...

M.Ali Birand: Ömer Çelik'i mi kastettin? Sen iş görüşmesi yaptın mı?

Nazlı Ilıcak: Ben Ahmet Tezcan'ı hedef aldım. Ömer Çelik'le ilgili karakter tahlili yaptım. Ömer Çelik Başbakan'a randevu alacak karakterde bir isim değil. Onun Başbakanla randevuda hiçbir dahli olamaz. O bir siyasi danışman. Ben yarın yaptığım açıklamada Erdoğan'ı gazetecilerin ismini vermeye davet ettim. Başbakan'ın bunları açıklamasında çok büyük yarar var. Artık Pandora'nın kutusu açıldı ve çıplak gerçekler ortaya çıktı. Ben Başbakan'ı isim açıklamaya davet ediyorum. Ben Erdoğan'ın çevresi tarafından hedef alındığım için bu gazetecilerin açıklanmasını istiyorum. Ben Başbakan'dan "Sizinle bir mülakat talep ediyorum" deyip de iş konuşmadım. Tercüman Gazetesi kurulurken gazetenin sorunlarını Başbakan'la paylaştık. Ancak hiçbir zaman bir iş konuşmadık. İş takibinde bulunmadım. Biz kendi müessselerimizin işini tabi ki konuştuk.

Sedat Ergin: Nazlı Ilıcak ben gazetenin sorunlarını konuştum diyor. Tabi gazetenin bürokratik sıkıntılar dile getirilebilir. Ilıcak'ın dediği gazetecinin yöneticileri gazete sorununun Başbakan'la konuşmanın konuşmasının bir mahsuru yok. Ancak orada konuşması gereken gazetenin sahibi olması lazım. Ama gazetenin bir yazarın tartışması bence sakıncalı. Çünkü yazar olan kişi aynı zamanda Başbakan'ı eleştirmek durumunda olan kişidir. Ben burada artık bir duvarın çekilmesi gerektiğine inanıyorum.

Güngör Mengi: Ben bu meselenin medya işi bir namus meselesi olduğunu düşünüyorum. Dedikodu yoluyla bu işi çözemeyiz. Başbakan ne diyor? Gazeteci kimliği altında ihale takipçiliği yapanlar var diyor. Bu bir kişi değil, tırnak içinde söylüyorum: tonla bir insan. Bence bunu saklamak siyasi menfaat hesabı gütmekdir diye düşünüyorum. Suç işleyeni saklamak suç değil mi? Başbakanımız temiz siyaset mi istiyor; yoksa kirlenenleri rehin alarak onları kullanmak mı istiyor. Sayın Başbakan konuşmak zorundadır. AK Parti'nin amblemi olan ampul böyle bir zamanda yanıp etrafı aydınlatmayacaksa neye yaracaksa. Başbakanı konuşmaya mecbur etmek lazım. Başbakan ya "maksadımı aştım" diyecek veya tonla adam varsa hepsinin listesini bize verecek. Biz de mesleki mekanizmanın içinde biz bunun çaresine bakacağız. Biz bakmaz isek okuyucu bakacaktır.

Sedat Ergin: Sayın Başbakan bu genelleştirici ifadelerle, Türk basınını töhmet altında bırakmıştır. Medyanın inandırıcılığı ciddi bir şekilde gölgelenmiştir.

Can Dündar: Benim gözlerim ve dinlediklerim gerçekten utanç vericiydi. İnsan bir gazeteci olarak bunları dinlediğinde mesleğin nasıl bu hale geldiğinden utanıyor. Düşünün bir muhabir ağlayarak, 'Ben bu randevuyu alamazsam biterim' diyebiliyor. Başbakanın uçağı iş bağlama yeri haline dönüşmüş gibi görünüyor. Zaten Başbakan'da bu işten vazgeçmiş ve uçağını ayırmış durumda. Ben Sedat Ergin'in söylediklerine katılıyorum. Okur şimdi ne düşünecek. İyi bir şey yazılınca 'işi bağladılar', kötü bir şey yazıldığında 'herhalde işi alamadılar' diye düşünmeyecek mi?

Sedat Ergin: Bizim kendi iç kamuoyumuzda bir koridor sicilimiz var. Kimin ne olup, olmadığı üç aşağı-beş yukarı biliniyor. Biz kendi aramızda bunları açığa çıkarmamız gerekiyor. Gazeteci kuruluşları ve cemiyeti eleştirmek gerekiyor. Böyle devamlı basında çalışanları suçlayıcı şekilde geliyorlar. Bu da cemiyetle basın kuruluşları arasındaki diyaloğun aksamasına yolaçıyor. Bu diyalog köprülerinin yeniden kurulması gerekiyor.

Ergun Babahan: Sonuçta bir kamu işi var. Başbakanın bunu dedikodu gibi değil; basın açıklaması şeklinde yapmalı. TCK yürürlüğe girmiş olsaydı hiç şansımız olmayacaktı. Burada "Bana bir gazeteci geldi. İş takibi için geldi. Bundan sonra onunla görüşmeyeceğim" demesi daha doğru olacaktı. Böyle yapılırsa bundan sonra kimse bu tür işlere cesaret edemez. Gazetecilerin 28 Şubat ve benzeri süreçlerde neler yaptığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Ben önce kurumlar kendi içinde temizliğini yapacak, iktidarlar da gazetecilik ahlakıyla gelen insanları deşifre edecek. Bunun başka yolu yok bence. Bunu kurumlar yapacak. Sabah yapacak, Hürriyet yapacak.

Sedat Ergin: Ben kurum olarak bu tür tartışmaları çok da üzerime alınmıyorum. Ben kendimden örnek verdim. Ben Başbakanın odasına giremedim. Bizlerin de bu tür olayları duyduğumuzda duyarlı bir şekilde meselenin üstüne gitmemiz lazım. Bu topyekün bir seferberlik gerekiyor.

Oktay Ekşi: Basın geçmişimiz böyle bir çabanın sonuç vereceğine dair olumlu düşündürtmüyor beni. Böyle bir modeli gündeme getiriyorsak, ben onun gerçekçi olduğuna inanamıyorum. Ama böyle bir ihtiyacın olduğuna düşünüyorum. Basının kendi gerçeklerini masaya yatırması lazım. Adam gazetecilik sıfatını kullanarak iş bağlamaya çalışıyorsa ne yapılabilir? Biz Basın Konseyi olarak bir başvuruda bulunduk ama çabalarımız ortada kaldı. Basın Konseyi değerledirmelerini kamuoyuna duyuruyor. Bu teşhir ve utandırma yoluyla yapılabilir. Bunun dışındakilerin pek fazla sonuç vereceğine inanmıyorum.

Sedat Ergin: Burada bir konsensüs ortaya çıkıyor. Bütün meslektaşlarımızın ortak görüşü bu. Sayın Başbakanın kimseyi töhmet altında bırakmaması için açıklama yapması lazım. Basın sektöründe temiz sermayenin olması gerekiyor. Son döneme baktığımızda temiz olmayan sermayenin girdiğini görüyoruz. Bu tür etik sorunların olması için temiz sermayenin olması gerekiyor. Çürük ve şaibeli sermaye basın sektörüne gazetecilik yapmak için girmiyor. Bir tür sıçrama yapması gerekiyor.