Yeni TCK'nın basınla ilgili kısmının değiştirilmesi isteniyor. Fakat bu bazı çevrelerce yanlış anlaşılıyor.İsmet Berkan buna dur dedi.
Abone olİsmet Berkan, ikileminin sıkıntısını yaşıyor. Çünkü Berkan, yazmak ve eleştirmek istiyor. Fakat bu 1 Nisan'dan sonra hiç olmayacak.
Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Fırat, yeni Türk Ceza Kanunu'nda basın-yayınla ilgili maddelerin değişip değişmeyeceğini soran gazetecilere, "Kimsenin sorumsuzluğu olamaz. Bizde bir tek Cumhurbaşkanı sorumsuz" demiş.
AKP'li Fırat, Cumhurbaşkanı'nın sorumsuzluğunun da sona ermesi gerektiğine ilişkin temenni cümleleri sarf etmiş ama onlar tartışma konumuzun dışında. Konumuz şu: Gazeteciler, yazarlar bir çeşit dokunulmazlık, bir çeşit yasalar karşısında sorumsuzluk mu talep ediyor?
Hayır, böyle bir şey yok. Kimse, Cumhurbaşkanı'nın yaptığı işlemlerden ötürü yargıya götürülememesi anlamındaki sorumsuzluk benzeri bir statü talep etmiyor gazeteciler ve yazarlar için.
Talep edilen, daha doğrusu esasen hakkımız olan şey şu: Kimse, fikirlerini açıkladı diye, haber yazdı veya yayımladı diye (kamu güvenliğini tehlikeye düşürüp insanların şiddete maruz kalmasına sebep olmadıkça ve şiddet çağrısı yapmadıkça) hapse atılmasın. Irkçılığı, her çeşit ayrımcılığı savunmadıkça, teşvik etmedikçe hiçbir fikir yasaklanmasın, bu fikirleri açıklamak bırakın ceza almayı ceza kovuşturmasının bile konusu olmasın.
Bunları talep ediyoruz ama aslında bu haklara sahibiz. Anayasamızın 90. maddesinin son fıkrası, iç hukukun uluslararası sözleşmelerle çelişmesi durumunda uluslararası sözleşmenin üstün olduğunu söylüyor.
Dolayısıyla, fikirleri hapisle cezalandıran ve birkaç gün sonra yürürlüğe girecek olan TCK maddeleri, esasen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile çelişiyor ve daha yürürlüğe bile girmeden yok hükmünde kabul edebileceğimiz maddeler.
Diyeceksiniz ki, 'O zaman ne laf ediyorsun?' Ediyorum, çünkü bu maddeler uygulanmak istenecek. Mahkemelere gidilecek. Belki mahkûmiyet kararları çıkacak. Yargıtay'a gidilecek. Yargıtay belki Anayasa'nın 90. maddesine dayanarak bu cezaları bozacak, belki onaylayacak. Eğer onaylanırsa mahkûm olanlar hapse girecek ve bu arada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gidecekler. Orada yargılama yapılacak ve çok ama çok büyük ihtimalle hapisteki gazeteciler, yazarlar yüklü tazminatlar kazanacaklar.
Bu arada gazetecilerini ve yazarlarını hapse atıyor, bırakın hapse atmayı ceza kovuşturmasına tabi tutuyor diye Avrupa Birliği, Türkiye ile müzakereleri askıya alacak. Müzakereler askıya alındığında Türkiye karışacak, istikrar etkilenecek.
Bütün bunların böyle olacağını görmek için kâhin ya da deha olmaya gerek yok. Hırvatistan'la müzakerelerin bir tek kişi yakalanıp mahkemeye gönderilmedi diye nasıl şıp diye ertelendiğini görmediniz mi?
Son iki buçuk yılda uyum kanunları üst üste çıkarken bunlara 'Sessiz devrim' adını takan benim. O zaman sanmıştık ki, zararlı fikir diye
bir şey olmadığına, fikre karşı ancak fikirle mücadele verilebileceğine, fikirlerini ifade ettiler diye insanları hapse atmanın demokrasiyle ilgisi olmadığına canı yürekten inanan bir parlamentomuz var.
Ama heyhat, aynı parlamento, kendi çıkardığı uyum paketlerini sıfırlayan, kendi yaptığını inkâr eden bu yeni TCK maddelerine gık çıkarmadı, gazetecilere ve yazarlara hapsi öngördü.
Ama baksanıza, daha geçen hafta medyamız yazı yazdı diye yargılanan bir kişinin hapse girecek olmasına neredeyse bayram yaptı.
Belki bize bu TCK müstahak.
Yazık, çok yazık.
YAZI:İsmet BERKAN
RADİKAL