BIST 9.469
DOLAR 34,42
EURO 36,42
ALTIN 2.840,16
HABER /  GÜNCEL

Gazeteci Altuğ dehşeti yazdı

'Büyü filminin galasındaydım. Ölüm Kapanı'na sıkışıp kalanlardan biri bendim' Bu sözler Sabah yazarı Yüksel Aytuğ'a ait. Aytuğ yaşadığı dehşeti saniye saniye anlattı.

Abone ol

Yazarımız Aytuğ, G-Mall'daki yangın dehşetini anlattı: İtfaiye gecikse 'kilitli bırakılan' kapılar arasında ölümle tanışacaktık.... Çadırdan sinema kompleksi kuranlara, gala ilginç geçsin diye dekorun dibine mum yerleştiren zihniyete soruyorum: İnsan hayatı bu kadar ucuz mu?.. Dolmabahçe G-Mall'da Büyü filminin galasındaydım. Ölüm Kapanı'na sıkışıp kalanlardan biri bendim... ZİFİRİ KARANLIKTA YOLUMU ZOR BULDUM 5'inci salonu duman sarınca dışarı çıktım. Zifiri karanlıktı. Cep telefonunun ışığıyla yolumu bulabiliyordum. Işıklı tabelalı 'Yangın Çıkışı' yazan kapıya yöneldim. Kapalıydı. Ters yöne döndüm. ANA KAPIYI NE AKLA HİZMET KAPATTINIZ Sürüne sürüne ana kapıyı buldum. O da kapalı! Yanımda birinin "Ölüyorum" diye ağladığını duydum. Neyse ki itfaiye o sırada kapıyı kırıyordu. Yoksa şimdi ölüm haberimi okuyor olacaktınız. Büyü'de perde dehşetle açıldı Orhan Oğuz'un Büyü filminin Dolmabahçe G-Mall sinema kompleksindeki galası, film daha başlar başlamaz bir dehşet sahnesine dönüştü. Birden başlayan yangının paniğe uğrattığı konuklar kendilerini dumanların dışına böyle atmaya çalıştı. Yazarımız Yüksel Aytuğ ölüm kapanında yaşadıklarını dakika dakika kaleme aldı.. Böyle bir dehşeti sadece felaket filmlerine özgü sanırdım. Ama yaşadıklarım şu anda klavyemin üzerine yapışan is kadar gerçek" Ölüm Kapanı"nı saniye saniye yaşadım. Ölümün kıyısından döndüm. Korkudan çok öfke duyuyorum. Yarım saat süreyle zifiri karanlıkta, boğucu dumanın ortasında el yordamıyla bir o kapıya, bir bu kapıya koştururken, benimle birlikte o salonda bulunan 120 kişiyi "ölüm kapanına" kıstıran sorumsuzluğa isyan ediyorum. İnsan hayatı bu kadar mı ucuz? Yapımcı Faruk Aksoy gösterimden once bize fuayede "Filmde pek çok sürpriz var. Hazırlık olun" demişti. Bana eşlik eden kuzenimle birlikte 5 numaralı salona girdik. Perdeye yakın 3. sıranın ortasında oturuyorduk. Film başladı. Sadece bir dakika olmuştu ki, perde karardı. İnsanlar "Büyü tuttu işte gördünüz mü?" diye espri yaptılar. Bense bunun gala gecesine özgü bir "animasyon" (canlandırma) olduğunu sandım. ANİMASYON SANDIK Pek çok kişi benim gibi düşünmüş olmalı ki, kimse yerinden kıpırdamadı. 30 saniye sonra film göstericisinin bulunduğu yerden "çıtır çıtır" sesler gelmeye başladı. Ortalık zifiri karanlıktı. Sonra bir cam kırılma sesi duyuldu. Sinemanın en arka koltuğunda oturanlar çığlıklar atarak, aşağı doğru koşmaya başladılar. Birileriın, yangın var..diye bağırmaya başladı. Aynı anda fuayenin olduğu bölümden canhıraş feryatlar duyuldu. Önce bunun da bir ırmaolduğu sanıldı. Ama içeriye duman dolmaya başlayınca herkes panik halinde koridora doğru koşmaya başladı. İnsanları yapmayın, sakin olun" diye uyarmaya çalıştım. Bir yandan da zifiri karanlıkta cep telefonumun ışığıyla yolumu bulmaya çalışıyordum. Bir elimle kuzenime sıkı sıkı yapışmış, itiş kakış arasında, ışıklı tabelayla üzerinde ın Çıkışı" yazan kapıya doğru ilerliyordum. Dumanın yoğunlaşmasıyla birlikte içeride inanılmaz bir can pazarı yaşanmaya başlamıştı. Acil çıkış kapısının bulunduğu yere doğru yaklaştık. Ama en öndekiler, Çıkış yok, kapı kapalı, geri dönün" diye bağırdılar. Gerisin geriye döndük. Bu kez salona giriş yaptığımız fuaye kapısına doğru yöneldik. Merdivenleri çıkarken ayaklarımızın dibine yığılan insanların üzerine basmamaya, onları yerden kaldırmaya çalışıyordum. Uzun bir uğraştan sonra fuaye kapısının bulunduğu yere ulaştık. Ama bu kapı da kapalıydı. Kapının önünde sıkışanlar, dönün, burası kapalı. Aşağıdan sıcak geliyor. Dışarıda yangın var" diye bağırdılar. Yine geri döndük. İnsanlar iyice umutsuzluğa kapılmışlardı. Salona inanılmaz bir panik havası egemen olmuştu. İsanlar cep telefonlarıyla ulaşabildikleri yakınlarından yardım istiyorlardı. Bir kaç kişi polis ve itfaiyeye ulaştıklarını, yardım geldiğini söylediler. Ben bu arada cep teelfonuyla uaşabildiğim arkadaşlara tam ulunduğumuz noktayı söyledim. Yön duygumun yardımıyla perdenin sol tarafına doğru ilerlemenin doğru olduğuna kanaat getirdim. Kuzenimle birlikte oraya yaklaşı, beklemeye koyulduk. CAN PAZARI YAŞANIYOR Çünkü binanın dış cephesine en yakın yerin burası olduğuna, dışarıdan bir müdahale yapılacaksa, en uygun noktanın burası olacağına kanaat getirmiştim. (Nitekim, dakikalar sonra itfaiyenin kapı ve duvarlaır kırarak girdiği yer burası olacaktı) Bu arada tavandaki otomatik yangın söndürücülerden yalnızca bir kaç damla su geldiğini farkettim. Sonra o da kesildi. İnsanlar Burada öleceğiz. Kapana kısıldık" diye feryat ediyorlardı. İçlerinde ailelerini arayıp, ölceceğiz. Seni çok seviyorum anne..." diye vedalaşanlar vardı. Koluma parmaklarını geçiren gözlüklü bir kadın (Cep telefonunun ışığında ancak o kadarını görebildim) olur yarım çağırın ölceğiz burada. Yalvarıyorum" diye haykırıyordu. Ölmeyeceğiz. İtfaiye yolda. Yarın sevdiklerinize anlatacak bir hikayeniz olacak" dedim. Yangın durumunda zehirli dumanın tavana yakın yerlerde oğunlaştığını biliğim için etraftakilere ğilin, hatta yere yakın durun" diyordum. O sırada bir kaç kişi, perdenin sol tarafında bir çıkış olabileceğini söylediler. Ama üzerinde hiçbir uyarı yoktu. Dar bir koridor olduğunu sandığım bir boşluğa doğru yığıldık. Kapı olduğunu sandığımız bir yere vuruyorduk. Ama karanlıkta nereye vurduğumuzu, nerede olduğumuzu görmemize imkan yoktu. Bağıranlar olduğunu duyduk. ZEHİR TAVANDA DURUYOR Sesler tam da bizim bulunduğumuz taraftan geliyordu. Hep beraber, ız. Çıkarın bizi. İmdat"diye bağırdık. Salonun tam tersi yönünden de Kimse var mı orada?" diye bağıranlar olduğunu duyduk. Bir bölüm insan o tarafa doğru yöneldi. Bizse perdenin sol tarafında kalmaya devam ettik. O sırada dışarıdan kazma seslerini duyduk. Yakınlaşında bunun itfaiye erlerinin kasklarındaki fenerler olduğunu anladım. Dışarıya çıkmamız belki 30 saniye sürmüştü. Ama bana 30 saat gibi gelmişti. Temiz havaya çıktığımda erin bir nefes almak itedim ama öksürüklere boğuldum. Ölüm kapanından kurtulmuştuk. Yazı: Yüksel Altuğ Kaynak: Sabah Gazetesi