Sabah Gazetesi yazarlarından Mehmet Barlas, Turkish Daily News gazetesinin sahiplerinden İlnur Çevik'in Kuzey Irak'ta ihale almasını değerlendirdi.
Abone olSabah Gazetesi yazarı Mehmet Barlas "başlıklı yazısında, bir gazete patronunun Kuzey Irak'ta aldığı ihaleyi değerlendiriyor.
Aydın Doğan'ın da bir banka sahibi olduğunu ve onunda Kuzey Irak'ta dolaylı olarak iş yaptığını belirten Barlas, gazete patronlarının ihalilere girmesini medya etiği açısından değerlendiriyor.
İşte Mehmet Barlas'ın yazısı:
Peki ama, İlnur Çevik, Aydın Doğan'ın ortağı olan bir patron değil mi?
Bizim basında garip işler oluyor. "Turkish Daily News" gazetesinin sahiplerinden İlnur Çevik'in de ortak olduğu şirket, Kuzey Irak'ta 65 milyon dolarlık ihale almış.
"Vatan" gazetesi de, İlnur Çevik'le röportaj yapmış... Adamın söylediklerini, "İşini bilen gazeteci" manşeti ile vermiş.
Dün baktım. Hürriyet'in yazarlarından Emin Çölaşan "Tüccar Gazetecilik" başlığı ile hem İlnur Çevik'i, hem de "İş takipçisi liboşlar, ihale takipçileri, para ve çıkar karşılığı yazılar yazanlar, belli kişi ve firmaların reklamını yapanlar" diye listelediklerini, yerden yere vurmuştu.
Okuyunca, bizim basında kimin eli kimin cebinde sorusuna takıldım ve yine anlamakta zorlandım.
Öncelikle şu gerçeği vurgulayalım.
İlnur Çevik, "Doğan Daily News" şirketinde, Aydın Doğan'ın ortağı.
Yani bir "Patron" aynı zamanda.
Vatan'ın şimdiki sahibi Zafer Mutlu da, hem gazeteci, hem de İlnur Çevik gibi ortak-patron değil miydi?
İlnur Çevik, Irak'ta iş yapıyormuş ortak olduğu diğer şirketle.
Aydın Doğan da, diğer şirketi "Petrol Ofisi" ile, Irak'ta dolaylı ve doğrudan iş yapmıyor mu?
Emin Çölaşan, "Çıkardığı İngilizce Daily News gazetesinin günlük satışı ortalama 1500" diyerek, İlnur Çevik'i hafife almış ve etki derecesini sorgulamış.
Birincisi, bu gazetenin büyük ortağı Doğan Grubu...
Bu grup gazetelerinin bazıları düşük tirajlı ise (mesela Referans), bunu eleştirmek, o grubun bordro mahkumlarına mı düşer?
Eğer kural bu ise, o zaman "Grup"ta müthiş bir özeleştiri mekanizması çalışıyor demektir.
Bu da, sadece alkışlanır.
Ama sınırsız bir özeleştiri olmalıdır bu. Her konuda ve her zaman bu özeleştiri mekanizması çalıştırılmazsa, 28 Şubat döneminin postmodern darbeci bülbülleri, o zaman yağladıkları siyasi patronları Yüce Divan'a giderken, dut yemiş bülbül oluverirler.
Kendi patronlarının çıkarları ve giriştikleri işler dışında, herkesi ve her şeyi karalamayı yürekli gazetecilik sananlar yüzünden, Aydın Doğan'ın Milliyet'i 300 milyon dolara Korkmaz Yiğit'e satması olayı da, "Türkbank Skandalı Dosyası"nda yer almıyor mu?
O zaman bu konuda "Yanlış bu iş" deselerdi, belki hiç gündemde olmayacaktı bu konu.
Gazete patronu bankacı olur mu?
Banka patronu, göbeğinden hükümete, Merkez Bankası'na, TMSF'ye, BDDK'ya bağımlıdır.
Aydın Doğan'ın ortağının, diğer şirketi ile Irak'ta ihale alması eğer "medya etiği" açısından yanlışsa, Aydın Doğan'ın Dışbank'ın sahibi olması doğru mudur?
Hürriyet eklerinde belli kişi ve şirketlerin reklamını yapanları eleştirebilenler, aynı şiddetle BDDK'yı veya TMSF'yi iyileştirebilirler mi?
Dün Yeni Şafak'ta Taha Kıvanç (Fehmi Koru) benim anlayamadığım bu medyatik ilişkileri, şöyle özetlemişti:
"Tencere kara / Seninki benden kara" dehşet dengesi üzerine oturan bu medya düzeni böyle gelmiş, böyle gidebilecek mi? Bilebilecek durumdaki birinin "Gitmez Kardeşim" dediğini daha önce aktardım ya.
Yazı: Mehmet Barlas
Kaynak: