BIST 9.640
DOLAR 34,65
EURO 36,67
ALTIN 2.933,47
HABER /  DÜNYA

Füze kalkan'da düğmeye kim basacak?

NATO'nun Lizbon zirvesinden tarihi kararlar çıktı. Füze kalkan sistemi konusunda alınan kararlar, Türkiye açısından ne ifade ediyor?

Abone ol

NATO'nun dünkü Lizbon Zirvesi'nde Füze Savunma Sistemi konusunda anlaşma sağlandı. Füze Kalkan Sistemi'nin Türkiye'ye kurulmasında tam mutabakata varıldı. Türk basını, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün başkanlığındaki Türk delegasyonunun istediğini aldığını yazdı. Peki, Türkiye hangi konuda ne istedi, ne aldı? Gelin beraber bakalım...

Ankara, füze sisteminin oluşturulmasının, İran ya da Rusya'ya karşı bir 'savunma kalesi' gibi deklare edilmesine karşı çıkıyordu. Doğru, Türkiye bu konuda istediğini aldı. Kaleme alınan ortak metinde, ülke ismi telaffuz edilmedi. Ama bu savunma sisteminin Doğu'dan gelebilecek muhtemel balistik füze saldırısı için kurgulandığını herkes biliyor. Aslında, Türkiye'ye kurulacak rampaların, İran'ın nükleer tehdidine ya da Rusya'ya karşı 'caydırıcı' bir etki taşıması için konuşlandırılacağı şüphesiz. Yalnızca, diplomatik bir kıvraklıkla bu ülkeler, NATO bildirgesinde ilan edilmedi.

BÜYÜK FOTOĞRAFLA BELLİ OLACAK

İki: Füze sistemi, Türkiye'nin istediği şekilde, bütün NATO ülkelerini kapsayacak şekilde genişletildi. Bu önemli... Türkiye, bu yolla bir müttefik olarak, NATO hukuku içinde kalmış oldu ve ABD etkisi izafi de olsa sınırlandı. Böylece Türkiye, NATO'nun Güneydoğu müttefiki olarak, üzerine düşeni yapmış göründü. Bu maddenin siyasi komplikasyonları, füze sisteminin kurulmasıyla belirecek büyük fotoğrafın içinde belli olacak.

Üç: Sistem, sadece üye ülkelerden birine saldırı olduğu takdirde devreye girecek. Bu durumda, ABD'nin ya da herhangi bir AB ülkesinin tasarrufu ile füze sistemi ateşlenmeyecek. Bu da göründüğü kadarıyla, Türkiye'ye inisiyatif kazandırmış olacak.

ORTAK KOMUTA KADEMESİ ORTAK KARAR

Dördüncü ve en problemli madde: Füze sisteminin harekete geçirilmesi konusunda Türkiye 'komuta kademesi'ne ortak olacak ve maliyet paylaşılacak. İşte burada eskilerin deyimiyle 'müphem' yani, belirsiz bir durum var.

Bir NATO müttefiki olarak Doğu'dan gelebilecek bir saldırı durumunda Türkiye mi düğmeye basacak, yoksa NATO'nun perde arkasında duran Washington mu? Komuta kademesinde ortak hareket etmek ne anlama geliyor? Güvenlik Konseyi'nin bu süreçteki rolü ne olacak? Türkiye'ye olan mesafeli tutumuyla tanınan NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, füzelerin ateşlenmesi konusunda 'düğmeye Türkiye'nin basması konusunda' tam bir destek verebilecek mi?

MALİYETİN NE KADARI TÜRKİYE'NİN?

Tamam, şu bir gerçek... Açıklamalara göre Türkiye, düğmeye basacak komuta kademesi içinde olacak. Ancak, bu karar mekanizması nasıl işleyecek. Özellikle sancılı süreçlerde inisiyatif kimde olacak? Daha da ötesi... Bu sistem nereye kurulacak? Maliyetin ne kadarını Türkiye üstlenecek. Bu soruların cevabı, zirvesi sonrası kurulacak komisyonların çalışmalarından sonra verilecek.

KONSEPT YENİ TEHDİT ESKİ

Bu arada NATO'nun yeni savunma konseptinin de üye ülkeler tarafından onaylandığını hatırlatalım. Bilindiği üzere NATO, soğuk savaş döneminde Sovyet gücünün askeri bloku olan Varşova Paktı'nın karşısında duruyordu. Sovyetler yıkıldı, soğuk savaş bitti, Varşova Paktı lağvedildi; ama NATO yerinde kaldı. Neden? Çünkü Avrupa ve Asya coğrafyasında Kapitalist dünyanın yeni tehdidi, Sosyalist Sol'un antiemperyalist mirasını teslim alan İslamî hareketlerdi. Bu nedenle NATO, kendisini feshetmek yerine, savunma konseptini 'terörle mücadele', yani radikal İslam ile mücadele olarak yeniledi. NATO'nun son 15 yıldaki işlevlerine bakın, bu tespite hak vereceksiniz. Özellikle Afganistan'daki NATO gücü, bunun somut ve canlı bir örneği değil mi?

NATO, dünkü Lizbon Zirvesi'nde savunma konseptini de yeniledi. Ama biraz eğilip baktığınızda, konseptte köklü bir değişim olmadığını fark edeceksiniz. Strateji aynı kalırken, taktikler değişmiş görünüyor. Ana çerçevesi ve yönelimi çok da değişmeyen 'Yeni konsepti' özetleyip, kalemi bırakalım:

"Modern teknoloji sayesinde tehlikeli bir hale gelen terör, stratejik önem taşıyan bölgelerde köktendinciliğin yayılması, silah kaçakçılığı ve siber saldırılar..."