CUMHURBAŞKANI Yardımcısı Fuat Oktay, FETÖ ile mücadelede, örgütün Türkiye'de belinin kırıldığını, hem yurt içinde hem de dışında mücadelenin sürdüğünü belirterek, "Rahat edemeyecekler, bunu söylüyoruz ve rahat ettirmiyoruz" dedi.
Abone olCumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, besteci ve piyanist Fazıl Say'ın 'Truva Sonatı' adlı eserinin Ankara prömiyerine katılmasına ilişkin ise "Normalde bizde sosyal fay hatlarından, kutuplaşmadan bahsedilir. Orada olsaydınız bu kutuplaşma dediğimiz derinliğin aslında olmadığını, gönülden gönüle de bir yol olduğunu kendi vatandaşlarımız arasında görüyoruz" dedi.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, CNN Türk canlı yayınında, Hakan Çelik'in sorularını yanıtladı. İlk olarak, Cumhurbaşkanı yardımcısının görevlerinin neler olduğu yönündeki soruyu yanıtlayan Oktay, şöyle konuştu:
"Cumhurbaşkanı yardımcılığı, bütün başbakan yardımcılılarının başbakan nezdindeki belki karşılığı olabilir, ama cumhurbaşkanlığı sisteminde artık başbakanlık yok. Sayın Cumhurbaşkanımızın bütün alanlarındaki yardımcısı. En büyük görevlerinden birisi Sayın Cumhurbaşkanına vekalet etmesi. Onun dışında da yine özellikle bugünkü uygulaması itibariyle tek bir yardımcılık olduğu için, bütün alanları kapsıyor. Bizim şu andaki yaklaşım tarzımıza göre birden fazla bakanlığı ilgilendiren, tek tek tüm bakanlıkların kendi alanlarına girmekten ziyade birden fazla bakanlığı, kurum ve kuruluşu ilgilendiren faaliyetlerle alakalı koordinasyon görevi mevcut. Benim yaklaşımım itibariyle daha kategorik olarak Türkiye’nin yapısal anlamda dönüşümünü içerecek konularla alakalı boşluk yapılmadığı takdirde, boşluk oluşturacak, ama yapıldığı takdirde de çok iyi ivme kazandıracağını düşündüğümüz alanlara odaklanmış durumdayız."
'EKONOMİK SALDIRININ ÖNÜNE GEÇTİK'
Fuat Oktay, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin oturup oturmadığına ilişkin soruya ise şu cevabı verdi:
"Çok ciddi bir dönüşüm bu. 100 yıl içinde tek partili dönemden çok partiliye geçiş belki bir kırılma noktasıydı. Bu daha ciddi anlamda yeni bir kırılma noktası. Bunun yerine oturması, Birinci yüz günlük eylem planında en büyük amaçlardan biri buydu. Oradaki amaçlarımız çok ciddi anlamda yerine getirildi. Yeni Cumhurbaşkanlığı Sistemi'ni öncekinden ayıran boyutu, hatırlarsınız önceki tartışmaları çok başlığın olması, cumhurbaşkanı ile başbakanın farklı geleneklerden gelmesinden kaynaklanan da değil. Görev ve yetki çatışması, yani sistemde yapısal bir sorundan kaynaklı, Atatürk ve İnönü’den başlayıp, bugüne kadar devam eden birçok örneği vardı bu çatışmaların. Bunun Türkiye’ye bir zaman kaybı vardı. Yeni sistemde bunun önüne geçilmek istendi. Ofislerle, kurullarla, bakanlık sayılarının azaltılmasıyla çok daha etkin, kararlı hareket eden ve esnek bir yapı olsun. Hızlı karar alabilelim, hızlı uygulayabilelim ama karar mekanizmalarında şartlara göre değişiklik gerekirse, o değişiklikler çok hızlı alınabilsin. Bu yasama anlamında da böyle. Çünkü Cumhurbaşkanı kararnameleri öyle bir esneklik kazandırıyor ki; kanun hükmünde tabi ki boşluk olan alanlar da kanun hükmünde. Meclis’in yetkisi ayrı bir yerde. Sistem yasama-yargı ve yürütmeyi sınırları itibariyle çok ciddi bir şekilde ayırıyor. Cumhurbaşkanı nezdinde tamamen bütünleştiriyor, ama hız noktasına baktığınızda çok ciddi şekilde bir ivme kazandırıyor. Bunun sonuçlarını gördük aslında. Ağustos’a baktığınızda böyle bir ekonomik saldırının veya manipülasyon olayının Ağustos’ta yaşadığımız döviz kurlarıyla başlayan ve diğer alanlara yayılmak istenen konunun nasıl çok hızlı bir şekilde önüne geçildiği, önceki sistemde aylar alacak 2000 krizini düşünün ki bunun bir kriz değil, manipülasyon olduğu çok açıktı. Ağustos saldırısının nasıl yönetildiğine bakın, her kafadan bir sesin çıkmadığı, net bir sesin çıktığı ekonomi yönetiminin kimde olduğu net belli, diğer alanlarda kimin hangi görevlerle yetkili olduğu net belli, Cumhurbaşkanının zatında birleşen ve belirlenen stratejiler çerçevesinde hızla uygulamaya geçen bir yapı, bunu gördük."
'FARKLILIKLARIMIZ ZENGİNLİĞİMİZ DEDİĞİMİZ OLAYI ORADA YAŞADIK'
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Fazıl Say'ın ünlü besteci ve piyanist Fazıl Say'ın 'Truva Sonatı' adlı eserinin Ankara prömiyerine katılmasına ilişkin soruyu ise Fuat Oktay, şöyle cevapladı:
"Burada aslında mesaj son derece net. Olması gereken bir mesaj. Sayın Cumhurbaşkanı her fırsatta, 'Bütün vatandaşların Cumhurbaşkanıyım' diye ifade ediyor. Bütün dünyaya birleştirici gözle bakan Cumhurbaşkanın kendi vatandaşları içinde böyle bir konserde bulunması kadar tabii bir olay yok. Orada da ne kadar tabii olduğu anlaşıldı. Normalde bizde sosyal fay hatlarından, kutuplaşmadan bahsedilir, orada olsaydınız bu kutuplaşma dediğimiz derinliğin aslında olmadığını, gönülden gönüle de bir yol olduğunu kendi vatandaşlarımız arasında görüyoruz. Biz orada bunu yaşadık. Bizim için Türk halk müziğine, Türk sanat müziğine ne kadar yakınsak, aynı şekilde bu da başka bir alan ve bir o kadar güzel. Üretken olan, müzikle mesaj veren birinin baktığımızda ne oldu. Çanakkale’den bir örnek gördük, İzmir’i anlatan farklı gözlerle başka bir eserini yaşadık bir de bakıyorsunuz Aşık Veysel’den Kara Toprak’ı görüyorsunuz. Baktığınızda bu da Türkiye’nin farklı tatlarının, özelliklerinin bir araya gelmesi. Bizim farklılıklarımız, zenginliğimiz dediğimiz olayı, biz orada yaşadık fiilen. Hem Say'ın hem Cumhurbaşkanın nezdinde çok sıcak bir ortamdı. Gerçekten karşılıklı saygıya, sevgiye dayanan ve seyircisiyle bütünleşen, Lindsey Graham da onu fark etti zaten. Geldiğinde de baktı bu kadar geniş bir alan, bizim orada da yok bu kadar ilgi şeklinde. Güzel de bir önek oldu. Ümit ediyorum ki bu tür şeyler artarak devam eder."
'KÜBA NET BİR İŞBİRLİĞİ TALEP EDİYOR'
Küba- Türkiye ilişkilerine değinen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, "Biyoteknoloji konusunda özellikle ortak çalışmalar yapmamız gerektiği Küba Devlet Başkanı’nın bize teklifiydi aşı ve şeker hastalığıyla uzuvların kesilmesini önleyebilecek ciddi çalışmaları var. Bizim de bu alanda çok ciddi çalışmalarımız var. Savunma sanayii alanında elde ettiğimiz başarıların benzerini, orada yakaladığımız ivmeyi diğer sektörlere taşıma çerçevesinde çok yoğun bir çalışma içerisindeyiz. Sağlık, bu sektörlerden birisi. Küba bu alanda çok net bir iş birliği talep ediyor" dedi.
İŞ ADAMLARINA ÇAĞRI
Fuat Oktay, "Ben sizin vasıtanızla yine Türk iş adamlarına ısrarla sesleniyorum. Türkiye'nin büyüme modeli, kamunun devletin gidip ilişki kurduğu ülkelerde yatırım yapması değil. Özel sektör aracılığıyla büyüyen bir ekonomi modelimiz var. İş adamlarımızın daha da cesur olması gerekiyor. Riskler var tabi ki, ama getiri potansiyeli de yükseliyor. Bizim görevimiz riskleri minimize etmektir" dedi.
Afrika ülkelerine yatırım konusunda da işadamlarına çağrıda bulunan Fuat Oktay, "Bugün bizim iş adamlarımız bize desinler ki 'Biz hazırız. Sudan'da Nijer'de biz yatırım yapmaya hazırız' Çıksınlar, biz onun altını devlet olarak doldurabilecek konumdayız. Sadece yardım yapmakla kalmayalım, yeni bir modeli deneyelim. Öyle bir modeli deneyelim ki her iki tarafın kazanacağı... Mesela Sudan'da Nijer'de bunu yapalım istiyoruz. Tarım bu alanlardan birisi. Çok büyük alanlarda arazinin tahsisini konuşuyoruz. Türkiye'de arazi çok parçalanmış şekilde. Marka şirketlerin, ürünlerin oluşturulabilmesi arazinin ölçeğiyle de alakalı. Biz Türkiye'deki açığı kapatabiliriz. Türkiye kazanır buradan ama Türkiye'den daha çok bu çalışmanın yapıldığı ülke kazanır. Oradaki modelimiz de yerelde üretimin sağlanması... Oradaki ürünleri ister alır Türkiye'ye getirebilirsiniz, isterseniz alırsınız oradan üçüncü ülkelere ihraç edersiniz" diye konuştu.
'HER GELENİN TÜRK VATANDAŞI OLACAĞI ŞEKLİNDE POLİTİKAMIZ YOK'
Türkiye’de toplam 4,7 milyon mültecinin yaşadığına dikkat çeken Oktay, şöyle konuştu:
"Burada her türlü biz hizmeti ilk günden itibaren vermeye başladık. Sokakta çocuklar kalmasın dedik, eğitim vermeyi başladık. Herhangi bir Türk vatandaşının aldığı sağlık hizmetini alabilecek şekilde her türlü sağlık hizmetini vermeye başladık. Avrupa, Amerika, Kanada ne yaptı? Geldiler, biz her gönlümüzü ve soframızı açtığımız bir ortam, onlar nitelikli insan aramaya çıktılar. Doktorasını yapan, mühendis, öğretmen kendi ülkesinde faydalı olacağını düşündükleri Suriyelileri seçip götürmek istediler ve götürdüler. Biz bu noktada dur dedik, bunu yapamazsınız. Eğer almak istiyorsanız, bu tamamen toplam içindeki karışımı alırsınız, bunun içinde hastası, yoksulu, okuma yazma bilmeyeni, eğitimlisi vardır. Neyse tesadüfen çekilen kura ile alırsınız. Bir taraftan bunu yaparken, diğer taraftan kendi ihtiyaçları doğrultusunda nitelikli insanın batıya kaçmasını engelleyici tedbirlerle de başvurduk. Nitelikli insanların Türkiye tarafından kazanılması doğrultusunda, bu zaten kamuoyunun da bizden talebiydi. İçişleri Bakanımızın açıklaması da vardı zaten, 53 bin civarında Türk vatandaşlığına geçirilenler var, önceden de Türk vatandaşı olanlar da bunun içinde. Her gelenin Türk vatandaşı olacağı şeklinde politikamız yok. Geri dönüşlere baktığımızda Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı’nın güvenli liman olması ile 300 bine yakın bir geri dönüş oldu. Fırat’ın doğusu deyince orada bir terör yuvası haline getirildi orası. Adına ne derseniz PKK, YPG, PYD, DSG, alfabenin bütün harfleri var. Ama biz alfabenin hangi ismini verirseniz verin, bunun PKK olduğunu, PKK’nın Suriye tarafındaki yansıması olduğunu, bunun da Türkiye’ye tehdit olduğunu ifade ediyoruz."
'TÜRKİYE’NİN KONTROLÜNDE BİR GÜVENLİ BÖLGEDEN BAHSEDİYORUZ'
Suriye’deki gelişmeleri ele alan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay şu ifadeleri kullandı:
"Artık biz burada şunu fark ettik, herhangi bir ülkenin hele hele bu ülke sizin müttefiklerinizden birisi ise, stratejik ortak diye tanımladığınız bir ülke ise, bu bölgede bu oluşumun ciddi parçası olması, yönlendirmesi ve 20 binin üzerinde TIR silah sağlıyor olmasının kabul edilemeyeceğini ifade ettik. Türkiye olarak buna ne şart altında olursa olsun müsaade etmeyeceğimizi ifade ettik. Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadesi, ‘Kendi göbeğimizi kendimiz keseriz’ hiç kimsenin bununla ilgili iznine başvurmayız. Görüşürüz, karşılıklı paylaşırız, ama sonunda kararlılığımızı ifade ederiz, gereğini yaparız dedik. Bunun gereğini Fırat Kalkanı’nda, Zeytin Dalı’nda yaptık. Münbiç’te şimdi gereğini yapıyoruz, İdlib’de gereğini yaptık, şimdi de Fırat’ın doğusunda gereğini yapacağız. Terörden ayıkladığınızda burayı 20 millik derinlikten bahsediyorsunuz ve tüm sınırda. Şimdi biz burada müsaade etmeyeceğiz dedik. Buradaki güvenli bölge dediğimiz, Türkiye’nin kontrolünde bir güvenli bölgeden bahsediyoruz. Diğeri Türkiye için güvenlikli anlama gelmez zaten. Burada şu da anlaşılmamalı, 32 kilometrenin güneyinde yeni bir koridor oluşturulmasını da kabul etmeyeceğiz. Bir PKK varlığını, etnik unsura dayalı terör örgütünün devlete dönüşmesini asla kabul etmeyeceğiz. Türkiye’nin güvenliği ile alakalı bir konu. Bununla ilgili Türkiye hazırlıklarını yapmıştır. Bu işin askeri ve siyasi boyutu. İnsani boyutuna baktığımızda, bu koridorda Türkiye’de bulunan 3,5 milyondan fazla Suriyelinin hangi şartları sağlarsanız sağlayın, aslında insanlar kendi vatanlarına dönmek istiyorlar. Orada uygun şartları oluşturduğunuzda bu geri dönüşün olacağına inanıyoruz. Bütün Suriyeliler dönecek, böyle bir beklenti yok. Herhangi bir göç hareketi olduğunda gittiği yerde kalan nüfus vardır. Bu da o ülkenin çıkarlarınadır aslında. İş gücü anlamında, bunu zaten Antep’te görüyoruz. Bir taraftan ciddi işsizlik oranından bahsediyoruz, ama diğer taraftan çalıştıracak insan bulamıyoruz. Orada Suriyeliler boyutuna baktığınızda burada ciddi bir açığı kapattığını da ifade etmem lazım."
'TÜRKİYE’DE BU ÖRGÜTÜN BELİ KIRILMIŞTIR'
FETÖ ile mücadelenin devam ettiğini bildiren Fuat Oktay, "Şu kadar kişiyi görevden aldık, şu kadar kişiyi tutukladık, şu kadar hükümlü var, bu bitmiştir' diyebileceğimiz bir şey değil. Örgütün yapısı itibariyle tamamen iç içe geçmiş ve birbirinden kopuk mekanizmalar halinde devam ettiği için bu devam etmesi gereken bir mücadele. Uzun yıllardır devam eden, ama 15 Temmuz’dan sonra yoğunlaşan bir çalışma. Türkiye’de bu örgütün beli kırılmıştır. Ama bitmiş midir? Bunu bu kadar iddialı konuştuğumuzda bizi rehavete sürükleyebilir, biz bu rehavete gelmeyeceğiz. Bütün ciddiyetimizle, gücümüzle, Türkiye içinde üzerine gitmeye devam edeceğiz. Tüm kurularımız nezdinde özellikle güvenlik ve yargı başta olmak üzere. Henüz yurt dışında aynı derecede temizlenebildiğini ifade temek mümkün değil. Terör örgütünün başı bugün hala ABD’de ve çalışmalarına birçok ülkede devam ediyor. Her görüşmede bu örgütün tehlikesini sadece Türkiye açısından değil, bulunduğu ülke açısından tehlikesini anlatıyoruz. Stratejimiz şu biliyorsunuz; terörle mücadelede tehdit varsa, herhangi bir yerde tehdidi kendi sahamızda beklemiyoruz. Tehdit neredeyse biz geliriz ve orada yok ederiz. FETÖ ile mücadelemiz bu çerçevede devam ediyor. Rahat edemeyecekler, bunu söylüyoruz ve rahat ettirmiyoruz" şeklinde konuştu.
'KAĞIT GETİR DEMEYECEĞİZ'
E-devlet uygulamasının ne aşamada olduğu sorusunu yanıtlayan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, şunları söyledi:
"E-devlet çalışmamız şu anda yüzde 90’ın üzerinde tamamlandı. Buradaki arzumuz şu; kamunun verdiği hizmetlerin tamamını e-devlet üzerinden veriyor olacağız. Burada dijital dönüşüm ofisimizi çok etkin hale getirmiş durumdayız. Buradan yıl sonu itibariyle, 2019 sonu itibariyle e-devlet çalışmamızı tamamlamak istiyoruz. Bununla vatandaş bulunduğu yerden, gece 3’te kahvesini yudumlarken her türlü işini tamamlayacak. Devlette var olan hiçbir belgeyi vatandaştan istemeyeceğiz, yani bürokrasiye engel olacağız. Kağıt getir demeyeceğiz. Şu anda bütün gücümüzle buna odaklanmış durumdayız. Bu tamamlandığında Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile diyeceğiz ki; ‘bundan sonraki işler bu şekilde yürüyecek bürokrasinin, bürokratın kendisine bunu bırakmayacağız. Bunu isteyemezsin' diyeceğiz. Bizim bütün arzumuz bunu 2019 sonunda tamamlamak. Bu tamamlandığından itibaren vatandaş-devlet arasında başka bir ilişki başlamış olacak. Vatandaş bunu devrim niteliğinde hissedecek. Gelişmeleri de göreceğiz, bu alandaki devlette iş yapmanın kolaylaştığını da dünya sıralamasında göreceğiz. 2017’de alınan tedbirlerle 17 sıra atladık, bunların hayata geçmesiyle daha da üst sıralara çıkacağız."