Türkiye'nin önünde aşması gereken bir AB yolu var. Fakat sürekli yoluna taş koyan Fransa'ya karşı ne yapacağını bilmiyor. İşte Fransa'yı alt etmenin yolu şu:
Abone olUsta gazeteci Rauf Tamer, "KEŞKE ÖYLE OLSA" başlıklı yazısında Türkiye'nin AB'ye girmemesi için elinden geleni yapan Fransa'ya karşı nasıl savaşılacağını yazdı.
Ağzımızla kuş tutsak, Fransız halkı "evet" demezse AB'ye giremeyeceğiz.
Kıbrıs'ı versek nâfile.
İstanbul'u bile versek nâfile.
Hatta, Bayan Mitterrand'ı çok mutlu kılacak bir Diyarbakır Kantonu bile nâfile.
Referandum maddesi, Fransız Meclisi'nde yasaya girdi. Senato'da da
-açık farkla- kabul edildi.
Şimdi 7 Mart'ta son kez bir oylama var. Meclis ve Senato birlikte karar
verecek.
Daha doğrusu, kararı perçinleyecek.
*
Peki, bu durumda ne yapacağız?
Daha 10 yıl var... On yıl sonra Allah Kerim diyerek işi oluruna mı bırakacağız, yoksa adam adam'a markaj yöntemiyle her Fransız'ı tek tek ikna mı edeceğiz?
İmkânsız.
Tabiî, bir ihtimal daha var. O da "alın AB'yi başınıza çalın" diyerek
yiğitliğin bizde kalması.
*
Sakın ha...
Kızmak yok.
AB'ye yarın girecekmiş gibi hazırlıklı olacağız fakat hiç girmeyecekmiş gibi kuyruğu dik tutacağız.
Çünkü mühim olan Batıcı olmak değil, Batılı olmak.
Biz, kulüp üyeliği için bütün dosyamızı eksiksiz hazırlayalım da, bir
Fransız üye bizi veto etsin. Zararı yok.
Hatta ibret-i âlem bir tablo doğacağı için, bırakınız, o Fransız, bizim karşımızda daima ezik kalsın.
*
Ne var ki, Türk tarafı'nın takvimi, 17 Aralık'a saplandı durdu.
17 Aralık'ta iyi-kötü bir söz kesildi ya sanki her şey bitti.
Sadece müzakere takvimi almak yeter mi?
Eyvah... "Bu hükûmet için yeter" diyenler haklı çıkacak diye korkuyorum.
-Neden yeter?
-Yeter. Çünkü mühim olan üyelik değildi, "üyelik şartlarıydı."
Öyle bile olsa şartlar bitmedi ki...
Burada bir strateji eksikliği var.
İktidarın muktedir olma plânıyla hiç bağdaşmıyor.
...........
Tekrar edeyim:
Biz, bütün engelleri aşalım. Karşımızda tek engel kalsın: Fransız halkı.
Ah, keşke...
Bence harika olur.
YAZI:Rauf TAMER
http://www.tercumangazete.com