Pew Araştırma Merkezi tarafından yapılan bir anket, yıllarca Avrupa entegrasyonunun itici gücü olan Fransa ve Almanya'nın, artık dünyaya farklı gözlüklerle baktıklarını ortaya koydu.
Abone olFransa ve Almanya arasında siyasî, ekonomik ve demografik bir uçurum belirdi.
Bu durumun yarattığı sorunların yanısıra, Pew Araştırma Merkezi tarafından yapılan bir anket, yıllarca Avrupa entegrasyonunun itici gücü olan bu iki ülkenin, artık dünyaya farklı gözlüklerle baktıklarını ortaya koydu.
Franko-Alman ittifakı, bu iki gücün eşitliği prensibiyle şekillendi. 80'li yıllarda Batı Almanya ekonomisi ve nüfusu, çok fazla olmasa da Fransa'dan büyüktü. Buna karşılık Fransa ekonomisi Almanya'dan daha hızlı büyüyordu.
Aradan geçen 30 yılın ardından Almanya ve Fransa arasındaki bu güçler dengesi yerini büyük dengesizliklere bıraktı.
Almanya'nın nüfusu, Fransa'dan dörtte bir oranında daha kalabalık, ekonomisi ise %38 daha büyük. Almanya'nın 2012'deki büyüme oranı %0,9 gibi düşük bir seviye izlemiş olsa da Fransız ekonomisinde hiçbir büyüme görülmedi.
'Farklı ekonomik dünyaların ülkeleri'
Fransa ve Almanya arasındaki bu ekonomik ve demografik ayrılık, iki ülkenin kamuoyu görüşlerindeki farklılıklarla daha da büyüyor. Fransızlar artık güney Avrupa ülkelerine yakın bir tutum izliyor.
Bugün, Fransa ve Almanya, karşı karşıya oldukları ekonomik sıkıntıların çözümü konusunda o kadar farklı görüşlerdeler ki, bir ortak pazarı paylaşan ortaklardan çok 'farklı ekonomik dünyaların ülkeleri' izlenimi veriyorlar.
Her 10 Fransız'dan sekizi, işsizliği çok büyük bir sorun olarak görürken bu oran Almanlar arasında 10'da 3 seviyesinin altında. Fransız halkının üçte ikisinden fazlası enflasyonun önemli bir sorun olduğunu belirtirken, hayat pahalılığından şikayet eden Almanların oranı üçte birin altında.
Anket sonuçları, Fransızların %71'inin kamu borcundan huzursuzluk duyduğunu gösterirken, Almanların sadece %37'si kamu borçlarından endişeli.
2009 yılında, Fransızlar'ın %43'ü, Almanlar'ın ise %50'si Avrupa'da ekonomik entegrasyonun ülke ekonomisini güçlendirdiğini düşünüyordu. Bu oran bugün Fransa için %22, Almanya içinse %54. Dört yıl içinde, Avrupa Birliği'nin iki büyük ülkesi arasındaki yedi puanlık fark tamı tamına 32 puana çıktı.
Avrupa Birliği'nin kurumsal yapısı hakkındaki görüşler de iki ülke arasında derin görüş ayrılıklarının yaşandığı bir konu haline döndü. Avrupa'daki borç krizi öncesinde, 2007 yılında Fransızlar'ın %62'si, Almanların da %68'i Avrupa Birliği hakkında olumlu görüşlere sahip olduklarını söylüyordu.
2013 yılında bu oran Fransa için %41'e düşerken, Almanya için %60 seviyesinde kaldı. Altı yıl içinde altı puanlık fark bu kez 19 puana çıktı.
Bu son veriler, Fransızları artık İngilizler'den bile daha şüpheci yaklaştıklarını ortaya koyuyor. İngiltere'de ankete katılanların %26'sı ekonomik birliğin ülkeyi güçlendirdiği görüşünü savunurken Avrupa Birliği'ne olumlu bakanların oranı %43 oldu.
Anketin ortaya koyduğu bir başka sonuç ise Fransızlar'ın tutumunun güney Avrupa ülkelerine daha yakın hale geldiği.
Fransızlar kötümserleşiyor
Fransa'da olduğu gibi, Yunanlılar'ın ve İtalyanlar'ın dörtte üçünden fazlası ekonomik entegrasyonun ülke ekonomileri için zararlı olduğuna inanıyor. İspanyollar'ın ve Yunanlılar'ın yarıdan fazlası Avrupa Birliği hakkında olumsuz görüşlere sahip.
Kabaca her 10 Fransız'dan 9'u ekonomilerinin kötüye gittiğini söylüyor. İspanyollar, İtalyanlar ve Yunanlılar arasında bu görüşü paylaşanların oranı da aynı seviyede.
Gelecek 12 ay içinde ekonomilerinin düzeleceğine inanan Fransızlar'ın oranı sadece %11. Bu veri, Fransızlar'ı Avrupa'nın en kötümser halkları arasına sokuyor. Çocukların, malî olarak anne babalarından daha iyi durumda olacağına inananların oranı sadece %9. Bu, anketin yapıldığı sekiz ülke içinde, gelecek kuşaklarla ilgili en kötümser öngörü.
Franko-Alman ittifakı, bir kuşak boyunca, Avrupa Birliği'ni genişletip, derinleştirme çabalarının öncüsü ve itici gücü oldu. Paris ve Berlin'in ortak liderliği olmadan, siyasî ve ekonomik birliği sürdürmenin mümkün olduğuna inananların sayısı oldukça az.
Bu anketin de ortaya koyduğu, Avrupa'nın karşı karşıya olduğu sorunlar ve Avrupa Birliği'nin kurumsal yapısı konusunda iki ülkenin kamuoyları arasında derinleşen görüş ayrılıkları, Avrupa projesinin geleceği hakkında ciddi endişeler yaratıyor.