Akşam yazarı Şakir Süter, Londra'daki lüks bir otelde yapılan müthiş planın ayrıntılarını köşesine taşıdı. Süter'in bu yazı dizisi Türkiye'de çok ses getirecek:
Abone ol"Yazı dizisi: Şakir Süter
Kaynak:
-Tabii ki çok benzemiyor, hatta “Allah benzetmesin” diyeceğiz ama... Halen içinde bulunduğumuz siyasi ortam, 28 Şubat sürecindeki “flu” havaya çok benzemeye başladı.
Ortalık, senaryodan geçilmiyor. AKP’nin “büyük bir bölünme” yaşayacağını iddia edenler... Bir kısmının Saadet Partisi’ne gideceğini... Bazılarının Anavatan’a katılıp bir kısmının da DYP’deki yerlerini alacağını söyleyenler gırla.
AKP’den o kadar büyük parça kopartılıyor ki... İstifacılar arasından MHP’ye “milliyetçi” transferi yapılabildiği gibi, CHP’ye de “ulusalcı” ihracından söz ediliyor.
Bu bağlamda AKP Hükümeti’nin istifaya zorlanacağına inananlar... Bir “seçim hükümeti” kurulacağından söz edenler... Seçim Hükümeti’ne Mehmet Dülger’i “başbakan” atayanlar. Dülger’i yeterince cesur bulmayıp bu görev için akla hayale gelmeyecek isimleri sıralayanlar, VAR.
BAŞBAKAN KARARLI
AMA SIKINTILI DA
Kimine göre Bedrettin Dalan. Kimilerine göre İlhan Kesici. Kimilerince Prof. Yılmaz Büyükerşen ya da... Rıfat Hisarcıklıoğlu’ndan çok iyi başbakan olur! İyi de nasıl olur?
İşte bu “nasıl”ın cevabını vermeye kimse yanaşmadan... “Geçmişteki örneklerden” yola çıkılarak “operasyon” yapılacağına inananlar var. Var ne demek, o kadar çok kişi inanıyor ki!
Normal demokratik bir ülkede...
Avrupa Birliği’ne üye olmayı hak ettiğine inanan ve yıllardır da bu görüşün bekçiliğini yapan Türkiye’de, kim gerçekleştirecek bu operasyonu? Ve nasıl?
Ortada seçimle işbaşına gelmiş son derece güçlü bir parlamento desteğine sahip hükümet var. Hiç de öyle, gitmeye niyetli değil.
Hatta, bu satırların yazarına geçen yıl “15 yıllığına Türkiye’nin yönetimine geldiğini” söyleyen bir Tayyip Erdoğan var.
Ancaaaaak...
AK Parti lideri ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da, belki herkesten çok daha iyi gördüğü bir gerçek var. “Birileri” ciddi ciddi, AKP Hükümeti’nin “yolunu kesmeye” çabalıyor. Nitekim Erdoğan, 6 Ocak 2006’da Yeni Şafak Gazetesi yazarı Fehmi Koru’nun Feriye Lokantası’nda verdiği yemekte gazetecilere yakınıyor. Yemeğe katılanlardan Okay Gönensin, Vatan’daki köşesinde Başbakan’ın bu yakınmalarını şöyle naklediyor:
- Erdoğan isim vermeden, tanım yapmadan “birilerinin” ülkenin ve hükümetin önünü kesmeye çalıştığını söylüyor.
‘BİRİLERİ’ VE ‘DÜĞME’
Gerek basın mensupları, gerekse Tayyip Erdoğan ve diğer bazı siyaset adamlarının dilinden bu “birileri” sözcüğünü çok sık duyarsınız. Hele hele... Belirsizliklerin, sıkıntıların yoğun, kargaşanın hakim olduğu ortamlarda “birileri” sözcüğü dilimize yapışır. Veeeee...
Meçhule yelken açılıp, gerçeklerin Kaf Dağı’nın arkasında gizlendiği durumlarda bir laf edilir:
- Birileri düğmeye mi bastı?!
Evet...
Senaryo bereketine bakar, söylenenlerden bir sonuç çıkarmaya kalkarsanız siz de bu sorunun peşine takılabilirsiniz:
- Galiba birileri düğmeye bastı!
Ya da:
- Birileri düğmeye basmaya mı hazırlanıyor?
Bu “birileri” kişi ve koşullara bağlı olarak değişiklik arzeder.
Kimi zaman Amerika’dır, kimi zaman İngiltere... Bazen ikisi birdendir; yer yer İsrail takviyesi de vardır. Almanya’nın ilgisiz olduğunu söylemek mümkün değildir tabii ki... Ama Rusya’nın dolaylı-dolaysız etkileri de gözardı edilmez. Belçika, Fransa’nın “ayakçısı” olmaya çok zaman zaten hazırdır. Avusturya ve Hollanda yönetimleri de “telkinlere açık...” İskandinav ülkelerinin de belden aşağıya vurmaya hazır olduğu bir ortamda “tek adres” zaten gösterilemez. Tamamı; az-biraz “birileri” olabilir!
ASKERİYENİN TEPESİNDEN
TOK BİR SES GELİR
O “birileri” gün olur Londra’nın lüks otellerinden birinde geniş katılımlı bir toplantı düzenler. Türkiye’den sadece “çok zengin” değil, “çok da etkin” işadamları burada yerlerini alırlar. Toplantıya; İngiltere’den de, AB üyesi diğer bazı ülkelerin parlamenterlerinden de katılanlar olur. Ortak hedef: AK Parti iktidarıdır. Sorunlar, beklentiler farklı ama “düşman” aynıdır: Adalet ve Kalkınma Partisi.
Pekiyi, nasıl ortadan kaldırılacaktır AKP Hükümeti? Öncelikle dış kaynaklı yayınlar harekete geçirilir. Bu, “yayına dayalı muhalefet” kısmen ve dengeli biçimde Türkiye’de de başlamıştır. Ancak AKP’yi devirmek için daha güçlü desteklere ihtiyaç vardır. Örneğin, Türk Silahlı Kuvetleri’nin desteği alınmalıdır. Teşebbüste de bulunulur:
- AKP bu ülke için zararlı, işbaşından uzaklaştırılması için bizler harekete geçiyoruz, sizin desteğinizi bekliyoruz.
Askeriyenin tepe noktalarından tok bir sesle şu yanıt gelir:
-Bu ülke hepimizin. Eğer AKP’yi bu kadar zararlı görüyorlarsa, mücadelelerini yapsınlar. Ne yani? Biz, bu mücadeleyi yapacaklarını söyleyenlerin kapılarına birer tank mı gönderelim?!
Bu arada, ordu yönetiminden randevu talepleri vardır ama bu talepler geri çevrilir. Temas; eski bir siyasetçi, yerelci, eğitimci ama asıl mesleği mühendis olan kişi tarafından sağlanmaktadır, fakat sonuç alınamaz.
Erdoğan haberdar boş oturacak hâli yok
Londra Zirvesi’nden de, diğer girişimlerden de Başbakan Erdoğan haberdar olur. Boş oturacak değil ya... O da karşı atağa geçer ve bu “operasyona” öncülük eden “patron” siner!
Fakat, etkin işadamlarından kurulu bir heyet, Türkiye’nin “AB üyeliği” için kulis yapmak amacıyla Avrupa’da dolaşmaya devam etmektedir. Tabii bu temasların ayrıntılarından Ankara “bir biçimde” hep haberdar olabilmiştir!
Türk işadamları heyeti, Hollanda ve İskandinav ülkelerine gittiklerinde karşılarında hep AKP Hükümeti’nden şikayet eden insanlar bulurlar. Ve kendileri de başlarlar “eyyamcılığa,” yani AKP’den şikayet etmeye! Tabii bu konuşmalar Ankara’ya “hükümeti gammazlama eylemi” olarak iletilir ve hükümet de bu etkili işadamlarına karşı zaman zaman savaşlar açar! Kimi zaman araya danışmanlar girer, kimi zaman da hükümetin “soğukkanlı” üyeleri... Ve bu savaşlarda “ateşkes” sağlanır ama savaş bitmez; biteceğe de benzemez.
‘Derin Devlet’ iyi ki var!
“DüĞmeye basan ya da basmaya hazırlananlar” konusunda adres göstermek de kolay değildir.
Dilimize ilk kez Mehmet Ağar’ın dilinden çıkıp yapışan bir “Derin Devlet” lafı var ya...
İyi ki var!
Bilgi fukaralığında, edecek söz bulamayanların sarıldıkları... Sarıp sarmaladıkları, üzerine hiç alakası olmayan anlamların da yüklendiği ucube bir kavrama dönüşen Derin Devlet’i görür kimileri.
“Tamam! Düğmeye Derin Devlet bastı, basıyor, en kısa zamanda basacak” derler. Oysa o sırada “düğmeci” dedikleri Derin Devlet, derin uykulardadır!
Düğmeye basılması için “direktif” verecek olanların telefon seslerini bile duymazlar bazen! Öylesine derindir uykuları!
Uyandıklarında, zaten düğmeye basılmış, operasyon tamamlanmıştır; kendileri, “basılı düğme takipçiliği” ile yetinirler!
Türkiye’de “düğmeci” diye adlandırılan Derin Devlet’in tanımı da karışıktır.
Kimine göre askerdir, kimine göre Milli İstihbarat Teşkilatı’dır. JİTEM’dir, şimdilerde JİT ya da benzeri kamu kurumlarıdır.
Bazı emekli askerlerin ağırlığını hissettirdiği kuruluşlardır.
Bu kurum ve kuruluşlarla, içli-dışlı olan eski-yeni siyasetçiler de ortaktır.
Medya içinden de mutlaka hazır ve nazır destekçileri vardır.
Kimilerine göre de bunların tamamı ancak “Derin Devlet” eder!
Hem iç, hem dış kaynaklı “düğmecilerin,” düğmeye basıp basmadıklarının tartışıldığı şu siyasi ortama birlikte bir bakalım...
Elden ele gezen anket
SON günlerde bir büyük holdingin yaptırdığı kamuoyu araştırması elden ele dolaşıyor. Holding, adını bir sıkıntıya sebebiyet vermek istemediği için açıklamadı. Ama nasıl olduysa bu araştırma basına sızdı. Hatta bir gazete kendi anketiyle bu araştırmayı harmanlayıp yayınlayacak. Bu oylara baraj altındaki partiler ve kararsızlar dağıtılmadığı için oranlar hayli düşük. Yine de bu sonuçlar siyasi dengelerin yerine oturmadığını arayışların süreceğini ortaya koyuyor. Anket sonuçlarından, Demirel’in de haberdar olduğu; bayram süresince Kızılcahamam’da siyasi kampa çekilen Demirel’in, bu ankete dayanarak, bir çıkar yol bulunması için çalışmalara başlamış...
YARIN:Demirel ne yapmak istiyor?