BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Gülen'in sözleri tartışılıyor

Fethullah Gülen ne söylese olay oluyor tartışılıyor. Gülen akademik The Muslim World dergisine konuştu. İlahiyatçılar Gülen'in sunduğu teklifi ve çözüm önerilerini yorumladı.

Abone ol

İslam üzerine araştırmalarıyla dikkkat çeken akademik The Muslim World (İslam Dünyası) dergisine M. Fethullah Gülen’in verdiği röportajı değerlendiren ilahiyatçılar, sunulan tekliflerin ve çözüm yollarının mantıklı ve gerçekçi olduğunu belirtti. Gülen’in verdiği röportajda İslamî hassasiyetlerden taviz vermediğini belirten ilahiyatçılara göre, Fethullah Gülen’in çözümleri makul olduğu için alaka görüyor ve çözüm önerileri realiteden kopmuyor. Gazetemizde beş gün boyunca yayınlanan röportajı ilahiyatçılar şöyle değerlendirdi:

Gülen Müslim Worl'e konuştu

Gülen hilafete karşı

Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay (Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi)

Fethullah Gülen Hocaefendi gerçekçi bir insan, konuşurken çevresinde, Türkiye’de ve dünyada neler olup bitiyor, neler gelişiyor bunları hep takip ediyor. Olaylara bakarken külli bir bakış açısı sergiliyor. Dolayısıyla değerlendirmeleri havada kalmadığı gibi realiteyle örtüşme noktasında görülüyor. Realiteden kopmuyor. Çözümler, makul oluyor, makul olduğu için de alaka görüyor. Verdiği demeçlerde İslami hassasiyetlerden taviz vermiyor.

Fethullah Gülen Hocaefendi, hilafetin yeniden ihyasının çok zor olduğu gibi, bütün Müslümanlara kabul ettirmenin de imkansız olduğunu söylüyor. Bu, son derece isabetli bir tespit. Bugün hilafet gösterilerinin nerelerden ve ne maksatlarla çıkarıldığına iyi bakılması gerekir. İçtihat kapısının kapanmadığı; ama ehil olmayan kimselerin elinde kaldığı için kapalı olmasına dikkat çekiyor. Ehil olan kimseler için ise sonuna kadar içtihat kapısı açıktır. Hocaefendi’nin bu düşüncesi son derece isabetlidir. Rönesans konusundaki değerlendirmesini de son derece isabetli buluyorum.

“Eğer Rönesans, yitirilmiş insanî değerlerin keşfedilip ortaya çıkarılması; insanların yeniden evrensel ahlâkî değerlere yönelmesi; müstebid idare ve idarecilerin sorgulanması hatta bazılarının bertaraf edilerek demokratik telakkiye yürünmesi; sanata, bediiyyata yönelmede patlamaların yaşanması; o güne kadar ihmal edilegelen tekvinî emirlerin dikkatle okunup yorumlanması; hakikat aşkı, araştırma iştiyakı, ilim tutkusu gibi hususların gelişip yaygınlaşması ve dinin vazgeçilmezliğinin, çağın idrakine göre yeni bir eda ve yeni bir üslupla bir kere daha seslendirilmesi ise bu çerçevedeki bir hareket İslam coğrafyasında, Hicrî 3. ve 4. asırlarda en göz kamaştırıcı şekliyle gerçekleştirilmiş ve bir mânâda Batı Rönesansı’na da örnek teşkil etmiştir. İşte biz, bütün samimiyetimizle böyle bir Rönesans telakkisinin hep yanındayız ve yanında olacağız. Akılda, kalbde, ruhta ve tefekkürde diriliş de diyeceğimiz böyle bir oluşumu tahakkuk ettirme peşindeyiz.” diyerek konuya verdiği önemi dile getiriyor.

Prof. Dr. Mehmet Aydın (Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi):

Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “Muslim World” dergisindeki röportajda İslamiyet’le ilgili son derece önemli konulara temas edilmiştir. Bu röportajda benim en çok üzerinde duracağım konu “bugün İslam dünyasında hilafetin mümkün olamayacağı” şeklindeki M. Fethullah Gülen’in tespitidir. Bence bu tespit son derece yerindedir. Her ne kadar bugün İslam coğrafyasında ümmet birliği ideali ve hevesi bazı Müslüman kesimlerde canlı şekilde yaşatılsa da ben de bu çağın bir ümmet çağı olmadığını, hem İslam coğrafyasının hem de Müslümanların genelinin bir ümmet birliği içinde toplanmasının bugün imkansız olduğu kanaatindeyim.

Çünkü İslam dünyasının ekonomik, politik ve bilimsel yönlerden içinde bulunduğu çıkmazlarla ve büyük çoğunlukla her alanda Batılı ülkelere duyduğu bağımlılıkla ümmet birliğinin tahakkuku hiçbir zaman mümkün görülmemektedir. Bana göre hilafet de ümmet birliğinin üzerine oturan bir siyasal kavramdır. Avrupa Birliği’ni oluşturan devletler gibi İslam dünyasını oluşturan devletlerin de ilkin politik, ekonomik ve bilimsel yönden büyük bir değişim göstermeleri ve demokratik mânâda kendi yönetimlerini insan hak ve hürriyeti üzerine kurduktan sonra ancak gelecek yüzyıllar için bir ümmet birliğinden söz edilebilir. Fakat bunun için bugün böyle bir ümidin bile söz konusu olmadığı rahat bir şekilde söylenebilir. Bu açıdan M. Fethullah Gülen Hocaefendi’in değerlendirmelerinin isabetli olduğunu söyleyebilirim.

Prof. Dr. Hüseyin Elmalı (9 Eylül İlahiyat Fakültesi):

Röportajı zevkle okudum. Hocaefendi’nin The M. World dergisinde gündeme getirdiği konular zaman zaman akademik çevrelerin de üzerinde durduğu, tartıştığı önemli konular. Özellikle Hocaefendi’nin kadınlarla ve hilafetle ilgili tespitleri yerinde. Bütün bu tespitler Hocaefendi’nin aynı zamanda sürekli okuduğunu, güncel olayları çok yakından takip ettiğini ve kendisini yenilediğini gösteriyor. Toplumun her zamandan daha fazla huzura, barışa ihtiyacı var. Böyle bir dönemde İslam’ı bu şekilde doğru anlayıp yorumlamanın da bunda katkısı olacak... Hocaefendi, her zaman olduğu gibi bu katkıyı ziyadesiyle yapıyor.

Prof. Dr. Orhan Çeker (Selçuk Üniv. İlahiyat Fakültesi):

Fethullah Hocaefendi’nin ilgili dergiye verdiği beyanatında sorulara verdiği cevaplar İslam’ın o konudaki genel prensiplerinden ibarettir. İfade edilen o genel prensipler aynen doğrudur ve o beyanlara katılıyorum. Fethullah Hoca konunun ayrıntılarına girmiş olsaydı belki çok ince ayrıntılarda farklı fikirler ortaya çıkabilirdi; ancak o ince ayrıntıları da önemli görmüyorum. Verdiği beyanatın satır aralarına baktığım zaman sanki o ince ayrıntılarda da şahsen katılacağım şeyler söyleyecekti. İnsanların temel hak ve hürriyetleri, azınlıkların din özgürlükleri, fikir hürriyeti... konusunda söylediği ve ‘İslam’ın öngördüğü ilkelerdir’ dediği beyanlar olduğu gibi katıldığımız ve gerçekten de İslam’ın öngördüğü ilkelerdir.

Aslında insanlık asırlarca geçirdiği acılar dolu tecrübelerle o ilkelere muhtaç olduğunu anlamış ve iş varıp onlara dayanmıştır. Şimdiye kadar uluslararası nitelikte ilan edilmiş ilke ve kriterler hep ulvî esaslara, insanların muhtaç olduğu ve onu kanıksadıkları anlamına geliyor. Biz insanların bir an önce fıtrî olan yapıya gelmelerini arzu ediyoruz. O fıtrî yapıya çok acı tecrübelerden sonra varmak maalesef kıymet ifade etmiyor ve zararları bir an önce def edici olmuyor. Acı tecrübeler geçirmeksizin evrensel anlayışa sahip çıkmak gerekiyor. İnsanlık, tarihte fasid anlayışlardan dolayı çok sıkıntı çekti. Zulüm ve sıkıntıların artık medenî bir anlayışla son bulmasını istiyoruz.

Dr. Cüneyt Eren (9 Eylül İlahiyat Fakültesi):

Mülakatta öne çıkan konu ve satırlar ile Gülen’in verdiği cevaplar kısaca şöyle: İslam’da şahıs-devlet ilişkisi sorusuna vermiş olduğu cevapta İslam’ın mutlak ve sınırsız ferdiyetçiliği reddettiğini, kişinin yaşadığı toplum içinde bağlı olduğu kuralların olabileceğini vurguluyor. İslam’ın ferde ilzam ettiği metafizik mülahazalarının yanı sıra sosyal, siyasî, iktisadî, ahlâkî ve hukukî meselelerinden de sorumlu, dengeli bir model sunuyor.

“İslam’da devlet anlayışının yeri nedir?” sorusuna verdiği cevap net ve çok mânidar. Gülen’e göre devlet vatandaşlarına, temel hak ve hürriyetlerin sağlanması; siyasî katılımın gerçekleşmesi, azınlıkların inançlarına göre yaşamasına izin verilmesi, fert ve toplumun karar mekanizmalarının üzerinde ağırlıklarını hissettirmesi, herkesin bir başkası üzerinde belli yollarla baskı kurmaması şartıyla kendini ifade edebilmesi ve inandığı şekilde yaşaması gibi kendi dinini yaşama fırsatı veriyor ve onları değerlerini öğrenme, düşünme ve uygulama alanında destekliyorsa böyle bir sistemin Kur’an’ın öğretilerine aykırı olduğu söylenemez. Ortada böyle bir devlet varsa, alternatif bir devlet arayışına ihtiyaç yoktur. Hiç kimse, yukarıdaki haklarla ilgili olarak Kur’an ve Sünnet’in ortaya koyduğu evrensel değerleri görmezden gelemez.

Gülen ‘şeriat’ olgusunu bazılarının ‘dinî kurallara göre kurulmuş bir devlet’ olarak anladıklarını oysa ‘şeriat’ın din kelimesinin bir mânâda müradifi ve Allah’ın emirleri, Peygamber Efendimiz’in (sas) sözleri, tavırları ve icma-ı ümmet esaslarıyla müeyyed bir dinî hayat olduğunu ifade ediyor. Bu şekilde dindarane bir hayatın içinde devlet idaresiyle alakalı kuralların ancak yüzde beş nispetinde olduğunu vurguluyor. “İslam demokrasi ile bağdaşır mı?” sorusuna Gülen’in verdiği cevap kısaca ‘İslam demokrasiyi zenginleştirir.’ şeklindedir. Gülen’e göre insanlar, yasama ve yürütme organlarını farklı usullerle seçebilirler. Dinin Allah’ın hâkimiyetine, demokrasinin ise milletin re’yine dayandığı görüşü yanlıştır. Ona göre ‘hakimiyet, kayıtsız-şartsız milletindir’ sözü, hükümranlığın -haşa- Allah’tan alınarak insanlara verilmesi demek değildir. Aksine hükümranlığı insanlara tevdi eden Allah’tır. Başka bir ifadeyle Allah, hükümranlığı, baskıcı ve despotik bireylerin elinden alıp toplumun üyelerine, yani cumhura vermiştir. Gülen’e göre siyaset İslam’ın temel meselesi olmayıp, erkân-ı imaniye ve esasat-ı diniyeden değildir.

Ona göre, Kur’an’da yer alan bir kısım hükümlerin siyaset, devlet yapısı ve yönetim biçimleriyle alakası, biraz da ilgi kuran şahsın/şahısların bakış açıları, İslamî heyecanları, sadece tarihî tecrübeleri nazar-ı itibare almaları ve İslam toplumunun problemlerinin siyaset ve idare yoluyla daha rahat çözülebileceği düşüncesiyle hareket etmeleri bu yanlış anlamalara yol açmış olsa gerek. Bu mülahazaların hepsinin kendine göre bir mânâ ifade ettiği muhakkak; ama gerçek sadece bu yaklaşımlarla sınırlı değildir.

“İslam dünyasında neden entelektüeller yetişmiyor?” sorusuna verdiği cevap, ancak bir entelektüelin verebileceği bir cevapla çıkıyor karşımıza, ancak tevazuundan adresi genelleştirilerek ‘varlığının şuurunda olma, kelam sıfatından gelen Kur’an-ı Mübin gibi, kudret ve iradenin Kitab-ı Kebîr’i sayılan kainatı ve bu muhteşem kitabın tekvinî emirlerini iyi okuyup değerlendirme, içinde yaşadığı çağın farkında ve her zaman onunla hesaplaşmasını bilme, bildiklerini de gerektiğinde tereddüt etmeden seslendirme’ şeklinde sunuyor entelektüelin tarifini. Temel kaynaklarla beslenen böylesi bir okumanın çağın idrakine tatbikini getireceğini vurguluyor.