BIST 8.644
DOLAR 34,35
EURO 37,50
ALTIN 3.032,69
HABER /  GÜNCEL

Baskın Oran'dan milliyetçilik itirafı

Baskın Oran bir dönemin hızlı solcularındandı. 12 Eylül döneminde 3 defa görevinden atıldı. Oran, katıldığı bir sempozyumda 1970'li yılları anlatırken bazı itiraflarda bulundu.

Abone ol

Gazi Üniversitesi Atatürk Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından düzenlenen "Türk-Ermeni İlişkilerinin Gelişimi ve 1915 Olayları" konulu uluslararası sempozyum Gazi Üniversitesi'nde yapılıyor.
Bugün başlayan ve üç gün sürecek olan sempozyumun bugünkü son oturumuna, Türk Tarih Kurumu (TTK) Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Ankara Üniversitesi Öğretim Görevlisi Baskın Oran, Ankara Üniversitesi Öğretim Görevlisi Sina Akşin, TOBB Üniversitesi Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. İnanç Atılgan ve ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Başkanı ve eski Büyükelçi Ömer Lütem konuşmacı olarak katıldı. Oturumda, özellikle Baskın Oran'ın konuşması gergin bir ortamda yaşandı.

Oran'ın sözleri zaman zaman sempozyum katılımcıları tarafından kesildi. Oran, 'Son Tabunun Kökenleri: Türkiye Kamuoyunun Ermeni Soykırımındaki Tarihsel-Psikolojik Tıkanışı' konulu konuşmasında, tabuyu 'hain olmayı göze almadan konuşamayacağımız konunun adı' olarak tanımladı. Sınıf kavramı, komünizm, Kürt, Kürdistan, Kıbrıs, laiklik gibi kavramların Türkiye tarafından tabu olarak tanındığını, ancak artık bunların tabu olmadığını ifade eden Oran, "Bir tek 1915 tabusu kalmıştır. O da bir süredir tabu olmaktan çıkıyor ve bu konferans da bunun tabu olmaktan çıktığının tescillerinden biridir" dedi.

Konuyu üç devreye ayırarak incelediğini belirten Oran, bunların 'Osmanlı'nın son günlerinde tabu', 'Kurtuluş Savaşı süresince ve Cumhuriyet'in ilk döneminde tabu' ve 'günümüzde tabu' olduğunu söyledi. Osmanlı'nın son günlerinde konunun tabu olmadığını çünkü 'Kötülükleri İnceleme Komisyonu ve Harp Divanı'nın kurulduğunu belirten Oran, Meclis-i Mebusan'da da kıyım sorumlularının kovuşturulması ve cezalandırılması için Misak-ı Milli'ye bir madde eklendiğini söyledi. Bu cezalandırma akitnamesinde tehcir sorumlularının ad verilmeden cezalandırılmasının istendiğini belirten Oran, "Misak-ı Milli Ankara'da hazırlandığına göre bu madde de büyük olasılıkla Ankara'dan çıkmıştır. Fakat diğer yandan tabunun kökenleri bu döneme kadar uzanmaktadır. Seçkinlerin kafalarındaki şudur. Osmanlıcılık ve İslamcılık işe yaramadı. Memleket elden gidiyor.

Elimizde bir tek Anadolu kaldı. O da giderse bittik. Ezeli düşman Rusya da Anadolu'yu Ermeniler'e vermek istiyor. Bu filmi daha önce gördük. İsyan, bastırma, dış idare, muhtariyet, ayrı devlet. Eşraf paniktedir, kafalarındaki şudur: 1895'de ve 12915'de Ermeniler'den bize kalan mallara sahip çıkacaklar. Bir de ayrıca ya Ermeni çeteleri yeniden kurulursa? Nitekim Türkiye'de üç sıfatlı ilimiz vardır. Şanlıurfa, Kahramanmaraş, Gaziantep. Bu üç ilin üçü de, İngiliz işgalinin söz konusu olduğu ilk dokuz ayda tek mermi atmamışlardır. İngilizler anlaşma gereği Fransızlar'a işgali devrettikten sonra milli mücadeleyi başlatmışlardır. Çünkü Fransız ordularıyla birlikte Ermeni lejyonu da gelmiştir" diye konuştu.

"BÜTÜN OLAYIN MOTORU SEVR BARIŞ ANTLAŞMASI'DIR"

Kurtuluş Savaşı'nda ve Cumhuriyet'in başlarında tabu hakkında da değerlendirmelerini anlatan Baskın Oran, bütün olayın motorunun Sevr Barış Antlaşması olduğunu söyledi. Oran, 62. ve 64. maddelere göre bir özerk Kürdistan kurulduğunu belirterek, "Bunun sonucu 1930'lardan itibaren Kürt kimliğinin etnik bir tanımlamaya gidilmesi ve 'dağ Kürtleri' gibi ilginç terimlerin icadıdır. Madde 65 ve 83'e göre, İzmir ve civarında beş şehir Yunanistan'a katılacaktır. Bunun sonucu da şu olacaktır, 1923 mübadelesinden sonra 1942, 1955 ve1964'de varlık vergisi ve göçe zorlama yolları ile etnik dinsel temizlik. etnik dinsel temizlik lafı sizi rahatsız etmesin. Rakamlar vereyim. 17. yüzyılda imparatorluğun en güçlü olduğu dönemde, Gayrı Müslim nüfus üçte bir, 1911 yılında beşte bir, 1926 yılında kırkta bir, bugün yedi yüzde birdir.

88 ve 89. maddelere göre ise, Trabzon Vilayeti ve Doğu Anadolu'da sınırları belirsiz bir Ermenistan, Türkiye'nin Anadolu'nun üçte bir toprakları üzerinde kurulmaktadır. Bu maddelerin sonucu çok enteresan ve çok önemlidir. Bu maddelerin sonucu olarak, Karadeniz halkları ve özellikle Kürtler, Ankara'nın yanında çarpışacaklardır ve bir de bu olay daha sonra Türk kimliğinin inşasında Ermeniler'in 'temel öteki ilan edilmesi' ile sonuçlanacaktır. Sonuçta halkın ve özellikle seçkinlerin kafasındaki şudur: Biz bu Gayrı Müslimler'e 1839 ve 1856'da çeşitli haklar verdik, yetmedi. Şimdi de anavatanı istiyorlar. Hem de düşmanların yardımı ile istiyorlar. Bundan sonra bu ülkede onlara yer yoktur. Onlara varsa bizlere yer yoktur. Gelelim bugünkü tabuya. Bugünkü Türk insanın beynindeki aşağı yukarı şudur:

1920'de Sevr'i bize empoze edenler şu anda AB üyeleri, bunlar aynı ülkeler. Amaçları da aynı, aynı şartları yine dayatıyorlar. İnsan hakları diyerek ülkeyi parçalayacaklar, bunların içimizde demokrasi istiyoruz diyen uzantıları da var. Bunun yanısıra bütün komşularımız da bizi yok etmek için sınırlarımızda hazır bekliyor. Sevr yapıldığında olmayan bir Sevr paranoyası bugün yükselmektedir. Bunun genel sebebi şudur: Küreselleşme ulusal kimliklerin ödünü koparmaktadır. Eğer Fransa ve Hollanda da AB anayasasının reddettirecek kadar ödünü kopardıysa, Türkiye'de de koparması çok kolaydır" dedi.

Tabunun sebeplerini de sıralayan Oran, birincisinin tarihsel sebep olarak, millet sisteminin mirası olduğunu söyledi. 1454 yılında uygulanmaya başlayan ve 1839 yılında Tanzimat Fermanı ile sona eren millet sistemi aslında fiilen devam ettiğini belirten Oran, bu sistemin iki özelliği olduğunu belirterek, "Bir, asimilasyoncu değildir, çok kültrket elden gidiyor. Elimizde bir tek Anadolu kaldı. O da giderürcü ve çok hukukludur. İkincisi ayrımcıdır, çünkü Müslümanlar'ı Millet-i Hakime, Gayrı Müslimler'i Millet-i Mahkume ilan etmektedir. Hakim hükümdara, mahkum da hakkında hüküm verilen demektir. Türk milliyetçiliği 1904'ten itibaren çıkmaya başlayınca bu çok kültürcü nitelik tamamen ortadan kalkmış ve ayrımcı nitelik suyun üzerine yükselmiştir. Bugün de aynı durum vardır. Biz bugün Gayrı Müslimler'i Türk saymayız. Onlar da kendilerini Türk saymazlar. Bugün beyaz Türk olmaz için laik, Hanefi, Sünni, Müslüman olmak gerekir. Bugün Türk'ün tanımı budur. İlk duyduğunuzda belki rahatsız olabilirsiniz. Ama düşündüğünüzde rahatsızlığınızın azalacağına inanıyorum" diye konuştu.

"ARKAMIZDAN VURDULAR, BİZ DE CEPHEYİ TEMİZLEDİK"

Diaspora ya da diasporaya yakın olan yazarlar iki sebep öne sürdüklerini ifade eden Oran, "Tehcirin ve onun arkasından gelen büyük kıyımın reddi konusunda vicdanlarını susturmak için veya sevdiklerini katil olduklarını duymamak için hiç böyle bir şey olduğunu sanmıyorum. İşin doğrusu şudur, insanlar bu konuyu ilk defa ASALA cinayetleri ile tanımıştır ve tam bir şoka girmiştir. Bu aynen müziğe ayarladığınız çalar saatin sabahleyin sizi kaldıracağı saatten bir dakika önce el bombası sesi ile uyanmak gibidir. İnsanlar bu konuda en ufak bir bilgi sahibi olmadıkları için ve kırılmadıkları için bu el bombası ile uyanmışlardır ve dolayısıyla ve çok büyük bir tepki göstermişlerdir. İnsanların bilmedikleri şeyler de vardır.

1880 ve 90'larda Anadolu Ermeni'lerinin cidden isyan edecek nedenlerinin çok olduğunu bilmeyen Türkiyeli yoktur. Bunu sağcılar bilmemektedir ve bilmek istememektedir. Solcular da bunlarda farksızdır. Çünkü biz solcular 1960 ve 70'lerde solculuk yapıyoruz diye hep milliyetçilik yaptık. Bunun ancak bugün farkındayım. Bal gibi yabancı düşmanlığı, anti-emperyalizm terimine sarıldık. ve 'Türkiye'de yabancı devletler bu isyanları destekledi' denildiğinde her şeyin bittiğini de göremedik. Hemen arkasından şunun geldiğini de şimdi görüyoruz. Arkamızdan vurdular biz de cepheyi temizledik. Üçüncü sebebin de 3 T'nin geleceğini korkusu olduğunu savunan Oran, "Yani tanıma, tazminat ve toprak talebi. Türkiyeli insanlar diasporanın söylediklerini öğrendikçe daha fazla ve daha sert hareket etmeye başlıyor ve rasyonel çerçeveden uzaklaşıyor" şeklinde konuştu.

Dördüncü sebebin de Türk diplomatlarına suikastlar ve bunların cezasız kalması olduğunu belirten Oran, "Nasıl 1915 kırımı cezasız kaldıysa, bu yüzden diaspora büyük tepki duymaktaysa, hiç ilgisi olmayan diplomatlarımızın öldürülmesi de Türkiye halkında aynı tepkiyi doğurmaktadır. Bunların katilleri ya yakalanamamıştır ya da sembolik cezalarla kurtulmuştur. Halk o kadar büyük tepki göstermektedir ki, bir zamanların İçişleri Bakanı Meral Akşener, Öcalan'a hakaret etmek için 'Ermeni' dediği zaman kimse çıkıp 'Hanımefendi hiç utanmıyor musunuz?' dememiştir" dedi.

Beşinci sebebin ise jenosit olduğunu kaydeden Oran, Jenosit'in sadece hukuk terimi olduğunu söyleyerek kurtulmanın doğru olmadığını dile getirdi. Oran, "Çünkü, Batı üniversitelerinin çok büyük çoğunluğunda jenosit araştırmaları ve araştırmacıları diye bir kavram ortaya çıkmıştır. Bu pratikte bir sosyal terim haline gelmiştir. Ayağımızı yere basalım. Soykırım suçu ceza hukukunun doğası gereği yapıldıktan sonraki olaylara uygulanabilecek bir nitelik taşır. Bunu yanısıra bir de sujeleri gerçek kişilerdir. Fakat hukukta durum böyleyken, onun süzgecinden geçerek yapılar tarih okuması pratikte farklıdır. 1915'i haklı göstermeye çalışan Türk tutumuna karşı bir uluslararası tepki oluşmuş ve soykırım terimi 1915'i tanımlar hale gelmiştir" diye konuştu.

Oran konuşmasında, "Ermenilerin 1915 kırımı ve bu kırımın Türkiye tarafından inkarı nedeniyle çok yoğun ve çok özel bir duygusal durum içinde bulunduklarını anlamamak için insan olmamak gerekir. 1915'ten önce 1.5-2 milyon olan bu insanlar bugün 60 bin kişi kalmıştır. Geri kalanı istemediği halde bu ülkeden gitmiştir" açıklamasını yaptı.
Sempozyumun ardından salona arka kapıdan gelen Oran, yine arka kapıdan çıktı.