Nice insanlar şehit oldu Gelibolu'da. Adsız kahramanların yattığı bu topraklar için 2004 yılında üç ülkenin kendileri adına özel statü talebinde bulunduğunu biliyor muydunuz?
Abone olTürk milletinin ölüm kalım mücadelesi verdiği Çanakkale, bugünlerde diplomatik bir savaşın tam ortasında. Yedi düvelin top dövdüğü, 11 ayda 500 bin insanın hayatını kaybettiği, kahramanlık destanlarının yazıldığı Gelibolu, kimilerinin Lozan Antlaşması'na dayandırdığı, kimilerinin 'diplomatik fırsatçılık' diye tabir ettiği taleplerle karşı karşıya. Türkiye'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı projesi çerçevesinde doksan yıldır ihmal edilen şehitliklerle ilgili çevre düzenlemesine başlamasının ardından yoğunlaşan diplomatik talep ve kıskacın başaktörleri Avustralya, Yeni Zelanda ve İngiltere.
İddiaya göre, 'kendi mezarlarının zarar gördüğü' gerekçesinden hareketle projeye müdahil olan bu ülkeler, daha Lozan Anlaşması imzalanırken en hararetli tartışmalara konu olan Gelibolu'daki 409 hektarlık Anzak Bölgesi'ne 'özel statü' istiyor. Ülkeler arasında 'nota vermeye' kadar varan, üstelik Dışişleri, Çevre ve Orman, Kültür ve Turizm bakanlıklarının da dahil olduğu ilginç bir tartışma yaşanıyor perde gerisinde.
Gelibolu için “kültürel miras statüsü” talebi
Birinci Dünya Savaşı'nın mağlubu Osmanlı'nın son cephesiydi Çanakkale. Türk milleti, Çanakkale kara ve deniz savaşlarında gösterdiği güçlü direnişle adeta yeniden dirildi. Çanakkale 1915'te yüz binlerce kişilik işgal gücünün püskürtüldüğü; Anadolu'yu işgal girişiminde en çetin savaşların yaşandığı yer oldu. Milli Mücadele ateşinin ilk alevlenişinin simgesi haline gelen Gelibolu Yarımadası'nda yarım milyon insan kayboldu ya da hayatını kaybetti.
Mehmetçik'in 'Çanakkale geçilmez' dediği yarımada ile ilgili istekler, mezarlık tartışmaları ve toprak talepleri Lozan Anlaşması'nın görüşme sürecinde gündeme gelmişti. İngiltere heyeti başkanı Lord Curzon, 'çıkartma yaptıkları toprakları' açıkça talep etmiş ancak Türkiye'nin itirazına takılmıştı.
Türkiye'nin Aralık 2003'te başlattığı Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Park Projesi ile Lozan'a imza atan devletlerin gözü Çanakkale'de yürütülen restorasyon ve yeniden yapılandırma çalışmalarına döndü. Projenin başlamasından sonra bölgede mezarlıkları bulunan ülkelerin de belli noktalarda katılımıyla birçok aşama bugüne kadar başarıyla tamamlandı.
İşte, tartışmalar da projenin ilerleyen safhalarında kendini gösterdi. İlk olarak, Avustralya, "409 hektarlık Anafartalar sahilinin Avustralya kültürel mirası ilân edilmesi" yönündeki talebini 2004'ün başlarında Dışişleri Bakanlığı'na iletti. "On binlerce yeni turist gelecek" ifadesiyle kimi bürokratlarca bayram havasında karşılanan bu teklif, Dışişleri Bakanlığı'nda konunun görüşüldüğü bir toplantıda Çevre ve Orman Bakanlığı'ndan yetkililerin uyarılarıyla son anda engellendi.
Ülkeler arası işbirliği anlaşması imzalanması için protokol hazırlanması beklenen bu toplantıda bir bürokratın itirazı, kültürel miras talebinin ardındaki gerçekleri bir bir ortaya koydu.
Avustralya hükümetinin "ulusal miras alanı" ilân edilmesine ilişkin 88 sayılı 2003 tarihli Çevre ve Miras Mevzuatı üzerinde yapılan inceleme akıllara zarar bir sonuç çıkardı. Mevzuatın, 34BA Ulusal Miras Alanlarının İlân Edilmesi başlıklı maddesinde miras ilân edilen yerlerin içinde meydana gelen olaylara Avustralya mahkemelerinin bakması öngörülüyor; miras ilânı ile adeta yönetim, yargı ve asayiş yetkileri de alınabiliyordu.
"Çanakkale geçilmez" denen topraklarda başka bir ülkenin mahkemelerinin yetkili olması, uluslararası hukuk ve diplomasi lisanında basitçe "toprak kaybedilmesi" anlamına gelebilecekti. Bunun öğrenilmesinden sonra söz konusu taleple ilgili görüşmeler olumsuz sonuçlandı. Sular bununla da durulmadı. Lozan'a taraf bu ülkelerin, Dışişleri Bakanlığı başta olmak üzere ilgili bakanlıklara ilettiği bilgi notlarının, uyarı yazılarının ardı arkası kesilmedi.
24-25 Nisan Anzak Günü'nde yapılan şafak ayini törenleri bu sene devlet başkanları seviyesinde katılımla gerçekleştirildi. İngiliz Veliaht Prensi Charles, Avustralya Başbakanı John Howard, Yeni Zelanda Başbakanı Helen Clark'ın ve diğer ülke bakanlarının yoğun ilgi gösterdiği bu törenlerden sonra Tarihî Millî Park çalışmaları merkezli ilginç bir tartışma başladı. Anzak Koyu'ndaki yol genişletme çalışmalarını müteakip Avustralya hükümetinin Türkiye'ye gönderdiği nota ve talep yazıları art arda geldi.
Dışişleri'nden ‘proje’yi durdur genelgesi
Tartışmalar Dışişleri Bakanlığı'nın Abdullah Gül imzalı, 11 Ağustos 2005 tarihli gizli ve hizmete özel ibareli genelgesiyle farklı bir boyuta taşındı. Genelgede Tarihî Millî Parkı'n bütün çalışmaların acilen durdurulması istendi. Gerekçe ise Lozan Anlaşması'nın hükümlerinin ihlal edilmemesi için azami gayret gösterilmesi şeklinde açıklanıyordu. Ancak metnin yazımından, uyarıların iletildiği makama kadar uzanan ayrıntılar, perde arkasında ciddi diplomatik hatalar zinciri olduğunun ve bir savaşın yaşandığının işaretçisiydi.
Genelge, "Bakanlığım teknik konularda uzman olmamakla beraber, derlenen ve özenle değerlendirilen bilgi ve kanıtlar, Gelibolu Yarımadası Milli Parkı'nda Türkiye'nin koruması gereken çok değerli doğal ve tarihî mirasın ciddi biçimde zarar görmesine yol açan ve bundan böyle de yakın geçmişteki yaklaşım sürdürüldüğü takdirde, açmaya devam edebilecek olan uygulamalar bulunduğu güçlü izlenimi doğurmuştur." ifadeleriyle başlıyordu.
Ardından gelen cümlelerde ise Türkiye'nin Lozan Anlaşması'nda Gelibolu Milli Parkı'nı koruma ve bu amaçla işbirliği yapma yükümlülüğü üstlendiğine dikkat çekiliyordu. Oysa yarımada 1973 yılında "Milli Park" ilân edilmişti. Üstelik Lozan Anlaşması'nda sadece bugün Anzak Koyu olarak da adlandırılan Anafartalar Sahili'ndeki topraklarla ilgili özel hükümler bulunuyordu.
33 bin hektarlık Gelibolu Yarımadası'nın bu ülkelerle birlikte yönetileceği gibi bir hüküm yoktu. Yani hem teknik, hem coğrafî hem de tarihî değişiklik ve gerçekleri dikkate almadan yazılan bu diplomatik yazı, Türkiye'yi Lozan'da bile üstlenmediği ciddi bir yükümlülük ve hatayla karşı karşıya bırakabilecek hüviyetteydi.
Gereği için Başbakanlık'a, bilgi için Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri, Kültür ve Turizm, Çevre ve Orman bakanlıklarına gönderilen genelgenin hazırlama gerekçeleri arasına, anma törenlerine katılan yabancı ülkelerin vatandaşlarının bölge ve ülke ekonomisine sürekli katkı yapmalarının güvence altına alınması da eklenmişti.
Tarihî yarımadayı ihya etme projesine dört elle sarılan Çevre ve Orman ile Kültür ve Turizm bakanlıkları çalışanlarına göre daha da vahimi bu gerekçelere dayandırılarak son satırlarda dile getirilen şu taleplerdi: "Halen yarımadada Milli Park içinde sürdürülmekte olan her türlü proje uygulama çalışmasının vakit geçirmeksizin tümüyle askıya alınması; henüz ihalesi yapılmamış ve uygulamasına başlanmamış diğer projelerin de ihalelerinin durdurulması ve uygulamalarına başlanmaması..."
Avustralyalı gazeteci Sallers'in yazısı
Projeyi yürüten bakanlıkların çalışanlarını bile şoke eden bu genelgeden cesaret alan uyarı yazıları, nota ve cevaplar gecikmedi. Avustralya Büyükelçiliği'nin 08 Eylül 2005 tarih ve 2005/247 sayılı nota yazısı da bunlardan biriydi. Büyükelçiliğin Gelibolu'da yaşayan Bill Sallers adlı gazetecinin Avustralya Muharip Gaziler Bakanlığı'na gönderdiği uyarı yazısıyla, Anzak bölgesi olarak adlandırılan yerde yapılacak her türlü çalışma konusunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Avustralya Başbakanı John Howard'ın 26 Nisan 2005'teki törenler sonrasında vardıkları mutabakat görüşmeleri hatırlatılıyordu.
İddiaya göre Başbakanlık, Avustralya makamlarına bölgede yapılacak çalışmalarda 'ortak tarihi araştırma' vaadinde bulunmuştu. Notada Sallers'in altı sorusunun cevaplanması ve hassasiyetlerin dikkate alınması isteniyordu. Bölgede inşa edilecek bakı teraslarının konu edildiği büyükelçilik notasında bir başka iddia da yerini aldı. O da Başbakan Erdoğan ile Avustralya Başbakanı Howard'ın 26 Nisan tarihli görüşmelerde Türk tarafının proje çerçevesinde ortak tarihi araştırma konusunda işbirliği taahhüdünde bulunduğu iddiasıydı.
57. Alay Şehitlikleri'nin yeniden ihyası çerçevesinde yapılan çalışmaların yürütüldüğü alanlarla komşu olan Anzak Koyu çevresinde oluşturulan bu tartışma ve taleplere detaylı bir cevap verildi. Orman Bakanlığı'nın konunun serencamını anlattığı yazısında ilgili ülkenin nota yazısı ve Dışişleri'nin genelgesinde yer alan hususlar acilen düzeltildi. Çünkü yazışmalarla Avustralya ile Türkiye arasında olumsuz bir hava oluşturularak, projenin durdurulması yönünde tam bir diplomatik kriz ve savaş başlatılmak üzereydi. 57. Alay Şehitliği'nin çevresinde "gerçek şehitliklerin üstüne otopark yapılıyor" söylenti ve haberleri de ilginç şekilde Sallers'in bu yazıyı yazdığı ve notaların gönderildiği tarihlere rastlayacaktı.
Orman Bakanlığı'ndan bir yetkilinin tabiriyle, "Anafartalar sahili ile ilgili talepler; genelge ve bu yazıların ardından adeta tekrar palazlandı." Oysa bu taleplere karşı en iyi cevabı Lozan Anlaşması'nın kendisi veriyor. Anlaşmanın 128. maddesi şu hükmü içeriyor: "Türk Hükümeti, İngiliz İmparatorluğu, Fransız ve İtalya hükümetlerine karşı, kendi ülkesinde, bunların, savaş alanında can vermiş ya da yaralanmış, kaza ve hastalık yüzünden ölmüş askerleri ve denizcileriyle, tutsakken ölen askerlere veya gözaltındayken ölen sivillere ait mezarları, mezarlıkları, kemiklikleri ve onları anmak için dikilmiş anıtları kapsayan toprak parçalarını (arsaları) bu hükümetlerin kullanımına ayrı ayrı ve sürekli olarak bırakmayı yükümlenir.
Bunun gibi, Türk Hükümeti, 130'uncu maddede öngörülen Komisyonlara, bir araya toplama mezarlıkları (cimetières de groupement), kemiklikler kurmak ya da anıtlar dikmek için ileride gerekli görülecek toprak parçalarını da, sözü geçen bu hükümetlerin kullanımına bırakacaktır. Türk Hükümeti, bundan başka, söz konusu mezarlara, mezarlıklara, kemikliklere ve anıtlara giriş serbestliği tanımayı ve gerekirse, buralarda cadde ve yollar yapılmasına izin vermeyi yükümlenir. Yunan Hükümeti de, kendi ülkesine ilişkin olarak, aynı yükümleri kabul eder."
Mezarlıklar Türk toprağı
Avustralya resmî makamlarının talepleriyle gündeme gelen 'özel statülü bölge' beklenti ve iddialarına karşı ise Lozan'ın şu lafızlarıyla egemenlik haklarının sınırı da çiziliyor: "Yukarıda belirtilen hükümler, böyle bir amaçla bırakılmış olan toprak parçaları üzerinde, duruma göre, Türk ya da Yunan egemenliğine halel vermez.” Bu ifadelerle mezarlık yerlerinin Türk toprağı olduğuna dikkat çekilip, egemenlikle ilgili hak taleplerinin olamayacağı kesin bir dille ifade ediliyor.
Peki egemenlik tanınmayan bir alanda Avustralya'nın kültürel miras talebi ile kendi hukuk kurallarını Türk topraklarında işletmesi kabul edilseydi sonuç ne olacaktı? Üstelik sadece Anafartalar Koyu'nun belli bir kesimi için mezar yapımı ve kemikliklerin arazi kullanım hakkı için tanınan bir anlaşma hükmü Dışişleri Bakanlığı'nın genelgesi ve ilgili ülkelerin talepleri gerekçe gösterilerek nasıl 33 bin hektarlık Gelibolu Yarımadası'nın tamamını kapsayan tarihî bir projeyi durdurma gerekçesi sayılabilirdi? İddia edildiği gibi, Mustafa Kemal Atatürk'ün "Sizlere ölmeyi emrediyorum." dediği ve tamamı şehit düşen 57. Alay'a ait şehitliğin yanı başındaki yabancı asker mezarlıklarının zarar görmesi söz konusu muydu?
Mutabakata rağmen bakanlıklar yanlış bilgilendirilmiş
Tarihî Milli Park projesini yürüten Çevre ve Orman Bakanlığı'nın buna cevabı kesin ve net. Bakanlığa göre, "Proje uygulamalarında uluslararası bir yarışmayla belirlenen ve daha sonra Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nce geliştirilen ana planlara uyuluyor." Konuyu yakından takip eden yetkililer, özellikle Dışişleri Bakanlığı'ndaki bazı yetkililerin yanlış yorumları nedeniyle gereksiz bir sorumluluğun Türkiye Cumhuriyeti'nin omuzlarına yüklenmek istendiğini savunuyor. Bakan Osman Pepe imzasıyla Dışişleri Bakanlığı Afrika ve Doğu Asya Genel Müdür Yardımcılığı'na iletilen Ekim 2005 tarihli yazı ise gerçekten dikkate değer:
"Bilindiği üzere; Kabatepe-Arıburnu-Conkbayırı cephesinin Kabatepe'den Saros sahili boyunca kuzeyde Arıburnu ve Büyük Anafarta sahiline ulaşan Anzak alt bölgesi, 1924 Lozan Anlaşması'nın 129'uncu maddesiyle Britanya İmparatorluğu'na sadece mezarlık olarak kullanım hakkı verildiği, bütünüyle Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı ile Kabatepe Tarihi Sit Alanı içinde kalan Anzak alanının sadece 409 hektar olduğu, mezarlıklar da dahil olmak üzere, kullanım hakkı verilen araziyi teftiş ettirme hakkının ise aynı maddenin 2 numaralı bendi gereğince Türkiye Cumhuriyeti hükümetine tanındığı belirtilmektedir. Dolayısıyla Bakanlığımca hayata geçirilecek 'bakı noktası' peyzaj düzenleme projelerinin mezarlıklar ve anıtlar için Lozan Anlaşması ile yabancılara kullanım hakkı verilen arazilerle herhangi bir ilişkisi bulunmamaktadır. Tarihî Milli Park alanındaki her türlü faaliyet, uluslararası anlaşmalara, Türkiye Cumhuriyeti Kanunları'na ve Uzun Devreli Gelişme Planı hükümlerine uygun olarak gerçekleştirilmektedir."
Bakanlıklar arası bu sert yazışmaların arasında ilginç yazılardan biri de, Avustralya Büyükelçiliği'nin Anafartalar yolu inşaatı konusundaki notadan sonra Dışişleri Bakanlığı İkili Siyasi İlişkiler Genel Müdürü Süha Umar imzasıyla Çevre ve Orman Bakanlığı'na gönderilmiş. Anzak törenlerinde Başbakan Erdoğan ile Avustralya Başbakanı Howard'ın mutabakata vardığı konuları hatırlatan yazıda "Çanakkale Anma Törenleri öncesinde ulusal ve uluslararası basın yayın organlarına da olumsuz biçimde yansıyan Anzak Koyu'ndaki yol ve istinat duvarı çalışmalarının konu son gelişmeler ışığında yeniden değerlendirilinceye kadar durdurulmasının yararlı ve gerekli olduğuna Bakanlığımız da katılmaktadır." deniyor.
Diğer yandan, bakanlıklar arasında gerçekleşen bu tür yazışmaların aksine Avustralya resmî makamları 04-09 Ağustos 2005 tarihleri arasında Çevre ve Orman Bakanlığı'ndan gelen proje ekibine Canberra Türkiye Büyükelçisi Tansu Okandan'ın katıldığı toplantıda hem proje hem de Anafartalar yolu dolayısıyla Türkiye'ye teşekkür etmiş. Aynı görüşmede tahkimat duvarı ve bölgede çalışan inşaat şirketinin tüm ziyanlarının karşılanması sözü de verilmiş.
Avustralya Çevre ve Miras Bakanı Ian Cammpbell ile Muharip Gaziler Bakanı De Anne Kelly'in de onayladığı işbirliği ve sözler ise Türkiye'de bakanlıkların yazışmalarına yansımamış. Yani Avustralya tarafı bölgede yapılan Tarihî Millî Park çalışmalarıyla ilgili sorun olmadığı görüşlerini beyan etmiş ama bu proje sahibi Çevre ve Orman Bakanlığı yetkililerine iletilmemiş. Çevre ve Orman Bakanlığı'ndan bir yetkilinin tabiriyle Avustralya resmî makamları ile bakanlık arasında Anafartalar sahil yolu (Anzak Koyu yolu) ile ilgili her türlü mutabakat sağlanmasına rağmen Dışişleri Bakanlığı'nın ilgili yazıları adeta mutabakatı yok sayar nitelikte kaleme alınmış. Projeye yakın aynı isim "Mutabakatlara rağmen Avustralya makamları sorun varmış gibi bilgilendirilmiş. Proje değil, Türkiye'yi uluslararası arenada zora sokan asıl budur." diyor.
Görünen o ki diplomatik kıskaç ve Türkiye'nin kurumları arasındaki yaklaşım farklılığı projenin kalan safhalarında da sürecek. Sahi, 'Çanakkale Savaşları' tarihin derinliklerine gömülmemiş miydi?
TARİHÎ HARİTALAR NASIL KAYBOLDU?
Gelibolu 1973'te Milli Park ilân edilir. Yarımada ile ilgili ilk ciddi hata 1994'teki yangından sonra yapılır. Dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in talimatıyla doğal müze, şehitlikler ve tabyalarla dolu alanda ağaçlandırma kararı alınır. Bu karar, tarihî dokunun tahrip edilmesi anlamına gelen işlere de sebep olur. Makineli ağaçlandırma da dahil alanda kontrolsüz bir çalışma yürütülür. Türkiye'nin en büyük ağaçlandırma kampanyası çerçevesinde bölge, yangına karşı en riskli ağaç türü olan çamlarla donatılır. Bazı orman mühendisleri bunun 'bir ormancılık faciası' olduğu uyarıları yapar ancak bunlar dikkate alınmaz. Üstelik bütün bu çalışmalar Cumhurbaşkanı oluru, MGK kararı ile uygulanır.
Metrekareye 6 bin merminin düştüğü, 250 bin vatan evladının 'Çanakkale Geçilmez' dediği bölge; kaybettiği siperleri, tarihî dokusu ile ilk kez ciddi tahribata uğrar. Yapılanları vahim hatalar olarak değerlendiren bir uzman "Sorumlular hakkında soruşturma açılmalı." diyor. Bunların ardından bölgenin kurtarılması için farklı bir seferberlik başlatılır. Gelibolu Barış Parkı yapılarak şehitliklerin, tabyaların ve tarihî dokunun düzenlenmesi ve kurtarılması kararı alınır. Gelibolu Milli Park alanında yapılacak bu çalışmalar için 19 Mayıs 1997'de uluslararası fikir ve tasarım yarışması düzenlenir.
Yarışma 3 Haziran 1998'de sonuçlanır. Norveçli bir firmanın ana plan projeleri tekemmül (geliştirilmek) üzere Ortadoğu Üniversitesi heyetine verilir. Prof. Dr. Raci Bademli başkanlığındaki heyetin çalışmaları sonucunda oluşan Uzun Devreli Gelişme Planı (UDGP) 23 Aralık 2003'te Milli Savunma, Kültür ve Turizm ile Bayındırlık ve İskan bakanlıklarının uygun görüşleri alınarak Çevre ve Orman Bakanlığı'nca onaylanarak yürürlüğe konur.
ODTÜ'nün yaptığı çalışmalar esas alınarak 1/5000'lik haritalar tamamlanır ve Gelibolu Milli Parkı Uzun Devreli Gelişme Planı'nın uygulamasına geçilir. Çanakkale Zaferi'nin 90. yılına bir yıl kala başlayan hummalı çalışma için Başbakanlık Tanıtma Fonu'ndan ayrılan 21 trilyon liraya, Milli Parklar Genel Müdürlüğü'ne tahsis edilen 4 trilyon lira ilave edilerek işe başlanır. Bugün 28 gerçek şehitlikten dördü ihya edilerek projeye uygun şehitlikler haline getirildi.
Park ve tarihi iyileştirme çalışmaları Çanakkale'de turist ve ziyaret açısından adeta patlama meydana getirdi. 2001'de 250 bin kişinin ziyaret ettiği Gelibolu Yarımadası'nı 2005'te 2,5 milyon kişi ziyaret etti. Günde 700 otobüsün geldiği yarımada hem tarihî turistik yönüyle hem milli duruş ve bilincin yeniden ihya edilmesi açısından adeta Türk halkının barometresi oldu.
Bazı uzmanlara göre diplomatik savaşın perde arkasında Türkiye'de bu çalışmaların başlamasından sonra oluşan 'Çanakkale geçilmez' düsturuna sahip çıkan Türk milletinin duyarlılığının kırılması da var. Kimilerine göre ise İngiliz, Avustralya ve Yeni Zelanda politikalarının 1915'ten beri perde arkasında peşinde olduğu toprak taleplerinin gündeme getirilmesi yatıyor.
Osmanlı haritaları bulundu, legendlar Avustralya'dan getirtildi
Çalışmalara temel oluşturan ve Genelkurmay Başkanlığı Askerî Tarihî Strateji Etüd Merkezi'nde bulunan 1914-1916 tarihli Şevki Paşa Haritaları esas alınarak gerçek şehitliklerin yeri tam koordinatlarıyla belirlenir. Osmanlı'nın savaştığı alanlarda savaş öncesi ve sonrası yaptırdığı ayrıntılı harita çalışmalarından biridir Şevki Paşa Haritaları. Çanakkale Savaşı'ndan önce ve savaş sonrası tabyaların coğrafi ve fiziki mekanların tamamını kapsayan detaylı haritalar adeta Çanakkale'deki direniş öyküsünün öncesinde ve sonrasında çekilen fotoğraflarıdır.
Tarihçiler ve restorasyon yapanlar bu haritaları baz alarak orijinal şehitliklerin bulunduğu mekanlarda çalışmalarını sürdürüyor. Şevki Paşa haritalarının bulunması ve çalışmaya dahil edilmesinde de ilginç gelişmeler yaşanır. Legend olarak adlandırılan harita kılavuz bilgilerinin olmaması nedeniyle bir müddet çalışmalar aksar. Sonra legendların Avustralya'ya götürüldüğü öğrenilir. Bilgilerin talep edilmesinden sonra ise orijinal haritanın bilgileriyle çalışmalara başlanır. Kulislerdeki bir başka iddia ise Osmanlı devrinde yapılan ayrıntılı haritaların Lozan'a imza atan taraf ülkelere sızdırıldığı şeklinde. Sadece Anzak bölgesinde söz hakkına sahip olmalarına karşın taraf ülkelerin Gelibolu'nun tamamına yönelik eleştiriler iletmesinin arkasında da bunun yattığı ileri sürülüyor.
Şehitliklerin başladığı ilk tepe olan Alçıtepe'den başlamak üzere Behramlı Köyü yakınındaki Şahindere Şehitliği, Soğanlıdere Şehitliği, Kozadere Şehitliği ve Anafartalar Şehitliği ihya edildi bugüne kadar. 21 şehitlik daha yapılacak. Bunlardan 7'sinin 18 Mart 2006 tarihinden önce bitirilmesi hedefleniyor. Genelkurmay Başkanlığı arşivlerine göre 330 bin hektarlık Gelibolu Yarımadası'nda 46'sı Türk mezarlık ve sembolik anıtı ile 32'si yabancı askerlere ait yetmişten fazla mezar alanı bulunuyor.
TOPRAK TALEPLERİ NEREYE DAYANIYOR?
1918 Mondros Anlaşması sonucu Gelibolu'daki mevzileri ele geçiren İngilizler, savaş sırasında kullanılan 19 mezarlığı düzenler. Bir yıl sonra (1919) mütareke döneminde Avustralya'dan bir heyet gelir. Savaş alanlarını fotoğraflar ve kendilerine karşı Kanlısırt'ta savaşan Binbaşı Zeki Bey rehberliğinde gezerler, sonraki yıllarda mezarlıklar düzenlenir. Aynı yıl Fransız sömürgesi Senegal'den gelen askerler, sekiz Fransız mezarlığını Morto koyunda bir araya getirir. Üç binden fazla askerin gömülü olduğu ve bugün Fransız mezarlığı olarak bilinen anıt ise 1926 yılında tamamlanır.
İngilizlerin mezarlıklar ve etrafındaki savaş alanlarına ait toprak talepleri ise 1922'li yıllara uzanıyor. Bu talepler Lozan'da sadece mezarlık kullanım hakkıyla sınırlandırılır. 1924 yılında Seddülbahir'deki Gözcü Baba Tepesi'ne 33 metrelik Helles anıtı dikilir. Burası İngilizlerin ilk ayak bastıkları ve son terk ettikleri yerdir. Yeni Zelandalılar ise muharebede ölenler anısına Conkbayırı'na 20 metrelik bir anıt diker. Ağustos 1915 muharebelerinde büyük kayıplar veren Yeni Zelandalıların Çanakkale Savaşı'nda son ulaştığı nokta bugün anıtın dikildiği yerin 60 metre aşağısıydı. İngilizlerin 1924, Yeni Zelandalıların 1925, Fransızların 1926'da anıt diktiği şehitler coğrafyasına 57. Alay'a 'Size ölmeyi emrediyorum' diyen Mustafa Kemal Atatürk'ün anıtı ise 1980'li yıllarda dikilir. Çanakkale Şehitler abidesi ise 1960'lı yıllara gelindiğinde dikilecektir.
Gelibolu'daki toprak talepleri Lozan görüşmelerinin perde arkasına da yansımış. İngiliz heyeti başkanı Lord Curzon ile Türk heyeti başkanı İsmet İnönü arasında görüşmeler sürerken ilginç diyaloglar yaşanır. Askerî tarih kaynaklarına göre, Curzon, ittifak devletlerinin Anafartalar'da çıkartma yaptığı bugün Anzak Koyu olarak adlandırılan bölgedeki 436 hektar toprağı resmen ister. İsmet Paşa, Ankara ile temaslarından sonra Türkiye'nin dört bir yanında nümayiş (gösteriler) yapılır. İsmet Paşa konunun tekrar gündeme gelmesi üzerine barış görüşmelerinden çekileceği restini çeker.
Anlaşmayı yarıda bırakma resti üzerine Lozan Antlaşması'nın en detaylı maddeleri arasında yer alan 124'ten 136. maddeye kadar olan mezarlık kısmı yazılır. Çanakkale'de ölen ittifak devletleri askerlerinin kemiklerinin toplanacağı kemiklik ve mezar alanları tek tek belirlenir. Antlaşmada Türk toprağı olarak teyit edilen alanda İngiltere, Fransa, İtalya, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve Türkiye'nin mezarlıklarının tayin edilmesi talep edilir. Talep edilen şehitlik alanlarının tamamı Lozan şartları çerçevesinde ilgili ülkelere sağlanır. Bugün Avustralya, Yeni Zelanda ve İngiliz mezarlarının, Türk askerlerinin şehitliklerinden daha bakımlı ve düzenli olmasının ardında da bu taleplerin öncelikli olarak yerine getirilmiş olmasının payı var.
Haber: Fatih Uğur
Kaynak: