Hakkında açılan KCK davası nedeniyle 3 yıl 3 ay hapis yatan ve yargılanmasına devam edilen Yenişehir eski Belediye Başkanı Fırat Anlı, Kürt sorununa 'silahsız' çözüm arayışını ve Öcalan'ın mesajını BBC Türkçe'ye değerlendirdi.
Abone olNewroz Parkı'nda 21 Mart günü yapılan büyük kutlamaya saatler kala, BDP Diyarbakır İl Örgütü binasında, büyük organizasyonun son rötuşları yapılıyordu.
Kalabalıklaşan kentteki sohbetler ise ille de gelip PKK kurucu lideri Abdullah Öcalan’ın nasıl bir mesaj yollayacağına ve 'sürecin' nasıl gelişebileceğine dair tahmin ve beklentilere dayanıyordu.
Bu tartışmalarda sürece dair en çok sorulan bazı soruları, 2004 yılında Diyarbakır’daki Yenişehir Belediye Başkanlığı'na seçildiği sıralarda tanıdığım tecrübeli politikacı Fırat Anlı’ya yöneltme fırsatı buldum.
Tahliyeler başladı mı?
Anlı, 2009 yılındaki bir KCK operasyonunda tutuklandı ve 3 yıl 3 ayını cezaevinde geçirdikten sonra geçen ay tutuksuz yargılanmak üzere tahliye oldu.
Cezaevlerinde tam olarak kaç Kürt siyasetçi olduğu konusunda çok farklı sayılar veriliyor ama kendisi de avukat olan Anlı, “Tahminim 5 bin civarında. Son 5 yıl içinde tutuklanmış legal, demokratik sahada çalışanlar bunlar. PKK’li tutukluları da katarsak 7 bin 500’lere geliniyor” diyor.
Acaba kendisininki de dahil son birkaç ay içinde gerçekleşen tahliyeler barış sürecinin parçası olarak görülebilir mi?
Anlı bunu söyleyebilmek için erken olduğu görüşünde: “3 yıl 3 ay tuttuktan sonra koşullarda değişen bir şey yokken, ‘Sizi serbest bıraktık’ diyorlar. Demek ki bir irade var, tesadüf değil. Ama her mahkemede tahliye çıkacak diye bir duygu yok bende. Sürecin gelişimine paralel gidiyor. Nisan-Mayıs ayına gelindiğinde sistematik olup olmadığı anlaşılır.”
'Süreç' varsa niye operasyonlar sürüyor?
Diyarbakır sohbetlerinde çok sık dile getirilen sorulardan biri bu.
Acaba bu sağ kamuoyunu yatıştırmaya yönelik bir taktik olabilir mi? Anlı’ya göre, hayır: “Bu teze çok itibar etmiyorum. Devletin klasik refleksidir. Barış masasına oturduğu zaman bile karşı tarafa nasıl zarar veririm duygusuyla bakıyor. Kandil bombalanması için ‘Karakol basılacaktı önlem aldık' dediler. Belki böyledir. Ama Kürtlerin böyle olduğuna inanmasını beklememek lazım.”
‘İmralı’ya gidenleri suçlayabilirler’
Fırat Anlı 2009 yılında yaşananların, 'bölgedeki' birçok kişide kuşku yarattığını vurguluyor: “2009’da cumhurbaşkanı ‘İyi şeyler olacak’ dedi ve Eylül’de bir süreç başladı. 'Gelin, bu süreçte olmalısınız’ dediler. Biz de inandık, geldik. Sonra fatura bize çıktı. Bu sefer adaya giden milletvekilleri sıkıntı yaşar. Yarın Ahmet Türk’e ‘Sen niye adaya gittin?’ diyebilirler. Hakan Fidan’ın peşine düşmediler mi? Ak Parti, samimiyet testini geçebilmiş bir parti değil. Başbakanın kendisi de sıkışınca ‘Cemaat yapıyor' ya da 'Devlet bu konuda hemfikir değil' diyor. Kime güveneceksiniz? Devlet dediğiniz kimdir? İşler terse gidince muhatap bulamıyorsunuz. Cemaatin kendisi diyor ki ‘İnanın biz değiliz.’ Aynı söylemi Ak Parti de kullanıyor. O zaman ‘İkisi birlikte yapmıştır’ diye düşünüyorsunuz. Tek mantıklı açıklaması o.”
Umut veren ne var?
Ama Anlı’ya göre son dönem farklı olan bir nokta var.
Hükümetin bir süredir “Devletin birimleri arasında bir koordinasyon sorunu yok” vurgusu yapmasını önemli görüyor.
“Bu kendini bağlayan bir söylemdir. Yarın aksini söyleyemez. Emniyet, MİT bizi dinlemedi diyemez” diyor.
Fırat Anlı, bütün belirsizliklere rağmen, milletvekillerinin İmrali’ya gitmiş olmasını da önemli buluyor.
‘Hükümet projesini açıklamalı’
Anlı’nın güven inşası için hükümetten beklentileri arasında, BDP’nin güçlendirilmesi için cezaevlerindeki binlerce partilinin serbest bırakılması ve parlamentonun süreci destekleyici çalışmalara başlaması var.
Ama hepsinden önemlisi, bir an önce yürütülen görüşmelerin içeriği ve hükümetin planları konusunda şeffaflığın sağlanmasını istiyor.
“Şu ana kadar sadece işin silahlı boyutu konuşuldu” diyen Anlı, “Birebir bütün ayrıntıları değil ama ana hatların kamuoyuyla paylaşılması lazım” diyor.
“Hükümet ne yapacak? Bir Kürt insanı olarak soruyorum. Bana ne vadediyorsunuz? Eyalet sistemi mi, özerklik mi, federasyon mu, kültürel özerklik mi; yoksa Avrupa Birliği Yerel Özerklik Şartı'nı yeterli mi görüyorsunuz?”
Anlı, böyle bir aleniyetin, sürece ilişkin Kürt ve Türk kamuoylarındaki farklı kuşkuların giderilmesi açısından da şart olduğunu söylüyor.
‘Demokrasi, emek, çevre, cinsiyet özgürlüğü mücadelesi sürecek’
Anlı, Türkiye'deki bazı sol gruplardan gelen “Barış süreci demokrasi yanlısı güçlerin aleyhine mi işleyecek?” türünden kaygıların ise, Kürtlere haksızlık olduğunu düşünüyor.
Öcalan’ın hep yazdıkları, söyledikleri ve son açıklamalarıyla Türklere de hitap etmeye, PKK’yı Türkiyelileştirmeye çalıştığının unutulmaması gerektiğini söylüyor: “Kürtler bu konuda rüştünü ispat ettiler. Biz hiç pragmatistçe, ‘Aman kendimizi kurtaralım da gerisi bizi ilgilendirmez’ yaklaşımında olmadık. Bu güvensizlik bizi incitiyor, onu söyleyeyim. Çok sık rastladığımız bir suçlama. ‘Siz bir diktatörle anlaşıp, kendinizi kurtarıp bizi unutacaksınız’ diyorlar. Asla böyle bir şey yok. Demokrasi, emek, çevre, insan hakları ve cinsiyet özgürlüğü mücadelesini sonuna kadar sürdüreceğiz.”
Öcalan’a itiraz eden olur mu?
arkasında 'Kürt ulusal hareketi' bir bütün olarak durabilecek mi, yoksa çatlaklar ortaya çıkabilir mi?
Fırat Anlı, Öcalan’ın karizması ve etkisinin küçümsenmemesi gerektiği görüşünde: “Gerek PKK, gerek halk üzerinde inanılmaz bir etkisi var. Geçmişte de böyle beklenmedik zamanlarda beklenmedik çıkışları olmuştu. İlk etapta bir şok dalgası yaşansa bile, süreç içersinde uyum oldu. Çatlak-yarık olmayacak. Görebildiğim kadarıyla; cezaevindekilerin de, dışardakilerin de, dağdakilerin de, KCK Yürütme Konseyi'nin de açıklamalarına baktığımızda, uyulacağı söyleniyor ve uyulur. Ama zorlanılır, açık söyleyeyim; çünkü hükümete ve devlete çok ciddi bir güvensizlik var.”
Anlı, ayrıca ölümü göze alarak dağlara çıkmaya karar vermiş insanların, normal yaşama dönebilmesinin de kolay olmayacağını hatırlatıyor.